#taehyun
Ellerim pantolonumun ceplerinde, donuk gözlerim vans ayakkabılarımda, Yeonjun ve diğerlerinin duygusal konuşmasını dinliyor gibi yapıyordum. Okulun ilk saatleri olmasına rağmen o okul havası ve gürültüsü vardı etrafta, usul usul kulaklarıma varan sesler ile dalgındım.
“Taehyun dinliyor musun!?”
Soobin’in aniden beni sarsması ile kendime gelmiş başımı kaldırmıştım. Sadece iki gün içerisinde tamamen çökmüştüm, bu halim gören herkesi korkutuyordu. Ondan ziyade nefret ve alay dolu bakışlar geldiğimden beri etrafımda, kafamın içerisinde dolanıyordu.
“Ah, tamam. Ne diyordun?”
Yeonjun derince bir iç çekti. Söylediği tek sözcüğü bile dinlemedim, farkındaydı. Halim gün geçtikçe çok daha vahim bir hal alıyordu. Hueningkai okulun giriş kapısına bakmaya başladığı sırada Soobin omzuma elini attı.
“İşin özeti Taehyun; Beomgyu bunlara elbet bir gün son verecek. Vermezse okul değiştirir engelleriz onu, ama önümüze koyduğu geçmişimiz ile yaşayamayız. Devam etmemiz lazı-”
“Bir özür bile dilemeyecek misiniz?!”
Keşke en başından beri ne dediklerine kulak verseydim. Kim bilir ne kadar daha saçma sözler sarf ettiler. Aniden sözü kesilen Soobin, tepkimden dolayı sözüne devam etmeye çekindi. Yeonjun da elini diğer omzuma koydu ve; “Ne özüründen bahsediyorsun Taehyun?” dedi.
“Çekin ellerinizi üzerimden!”
Hızla geri çekildim. Elleri boşta kalırken içimde bir öfkedir boğazıma dayanmıştı. Sarf edebileceğim sözler kulaklarımda çınlıyordu ama dışarıya serbest bırakamıyordum. Galiba arkadaşlarım dediğim insanların bu denli kötü olduklarının ancak farkına vardım. Çünkü bende onlara uyum sağlayarak şu zamana kadar ne yaptıysam yaptım. Tam konuşacaktım ki Hueningkai hâlâ okulun giriş kapısına bakarken konuştu;
“Beomgyu geliyor.”
Bende diğerleri ile aynı anda bakışlarımı kapı tarafına çevirdim. Beomgyu yanında; Ryujin, Seungmin, Jisu ve Jisung ile bize doğru ilerliyordu. Bakışları bir defa bile dördümüzden herhangi birimizi bulmadı. Elleri ceplerinde tam karşıya bakarken, yanımıza kadar gelmiş ve yanımdan soğuk bir esinti ile geçip gitmişti.
O gidene kadar nefesimi tuttuğumun farkına bile varamamıştım. Titrek bir nefes doldurdum ciğerlerime. Yıllar sonra çıkartıp bir dal sigara yakasım vardı. Fakat belki kulağa saçma geliyordur, Beomgyu’ya bir gün bir söz vermiştim.
“Söz ver bir daha içmeyeceksin!”
“...”
“Söz ver Taehyun! Bir daha kendini zehirlemeyeceksin.”
“Tamam, tamam söz. Sen ne istersen.”***
Koridorda ilerlemeye devam ederken, Beomgyu’yu sınıf dışında bir yerde yakalamak için dua ediyorum. O günden sonra sadece bir defa mesajlaşmıştık. Tekrar konuşmak istiyordum. Ne diyeceğimi veya ne yapacağımı bilmiyordum ama onunla konuşmaya açtım.
O günün sabahına Hueningkai yanıma gelmiş destek olmuştu. Aklı başına gelemeyen bir Soobin ve Yeonjun kalmıştı. Onlarda gururlarına yediremiyorlardı. Hueningkai ona anlattıklarımı onlara da anlattığında ikisininde ağlayacak dereceye geldiğini söylemişti. Ah gurur... kötü olmak isteyen için ne güzel bahanesin.
Sınıfın kapısına geldiğimde çekinmeden sınıfa daldım. Gözlerim eskisinden kısa saçlı, ellerinde minik dövmeleri olan, güzel gülüşlü bir çocuğu arıyordu. Üzerine spot ışıkları serpiştirilmiş gibi gözlerim ilk onu bulmuştu zaten. Ryujin ile aynı sırayı paylaşıyorlardı, Beomgyu diğer yandan telefonu ile ilgileniyordu.
Yavaş adımlarla yanına doğru ilerledim, bir yandan onu inceliyordum. Saçlarına attığı solmuş pembe geçişlere, üzerindeki okul formasına baktım yanına varana kadar. Yanına geldiğimde beni fark etmişti ama başını kaldırıp bakmadı. Eğilip kulağına doğru fısıldadım; “Lütfen çok kısa konuşalım.”
“Git buradan. Hemen.” diyerek tıslamıştı resmen.
“Lütfen Gyu.”
Elindeki telefonu Ryujin’e uzatıp yine bana bakmadan ayağa kalktı. Yanımdan geçip giderken hemen ardından gittim. Ryujin elindeki telefonu saniyesinde cebine koyup Jisu’nun yanına uçmuştu. Bir sonraki adımlarını planlayacaklarına eminim.
Sınıftan çıkıp koridorda biraz ilerledikten sonra durduk. İlk kez bana dönüp gözlerimin tam içine baktı. Eskiden ifadesiz bakan bakışları şimdi ateş açıyordu. Sebepsizce abisi ile benzerliklerini düşündüm, tabi bu kısa sürdü. Beomgyu diliyle kurumuş dudaklarını ıslatıp konuştu.
“Ne oldu Tae?”
“Binlerce kez özür dilerim.” dedim. Farkında bile olmadan çıktı dört kelime dudaklarımın arasından. “Ne istersen yaparım Beom ama lütfen beni affet. B-bu yük çok ağır.”
Aynı sert ifadesi zerre değişmedi. Hatta çok daha kötü bir hal aldı. Bizi görüp uzaktan izleyenlerin bakışlarını üzerimde hissediyordum. Hakkımdaki nefret söylemleri fısıltı halinde dudaklarının arasından çıkıyor, çığlık olarak kulaklarıma ulaşıyordu.
“İnsanın bile bile körüklediği günahları ona yük olmamalı Taehyun. Kendi günahlarını sen taşıyamazken, ben kaç tanesini yıllarca sırtladım biliyor musun?” sesi gittikçe titreşiyordu. “Benimki çok mu hafifti ha!?”
Kendini tutamayıp bağırdığı anda etrafımıza bir kalabalıktır toplanmıştı. Aralarında büyük ihtimalle arkadaşlarım, ayriyeten Beomgyu’nun arkadaşları da vardı. Benim gözlerim karşımdaki çocuk gibi dolmuş, ısırmaktan bir hale gelen alt dudağımı tekrar dişlemeye başlamıştım. Benimdeki kan basıncının hızlandığını hissediyordum.
“Kaç kere seni sevdiğimi söylediğim için bana vurdun? Kes sesini diyerek-”
Aniden susmasını sebebi bendim, dizleri üzerine çöken bedenimdi. Eğilerek ayaklarına kapanmıştım, göz yaşlarım ardı ardına ayakkabılarının üzerine dökülüyordu. Ağlama krizine girmiş, kendimi kontrol edemiyordum.
“Lütfen..” dedim hıçkırıklarımın arasından. “Lütfen, özür dilerim.”
“Hiç anlamayacaksın.”
Ben herkesin önünde olduğumuzu umursamadan ayaklarına kapanmış af dilerken, o sadece iki kelime söyleyerek geri çekildi. Hiç anlamayacaksın. Hızlı adımlarla uzaklaşıp kalabalık arasında kaybolmuştu. Ben ise bedenimi kaldıramıyordum. Krize girmiştim gerçekten. Hiç anlamayacaksın. Sadece hıçkırarak ağlarken birilerinin beni kendime getirmeye uğraştığını anımsıyorum. Yine Hueningkai ve diğer ikisinden başkaları değildi tabi.
“Taehyun tamam sakin ol!”
Hiç anlamayacaksın.
“Kalk hadi! Taehyun!”
Hiç anlamadığım şey neydi?
◖◗
Bu kadar geç kaldığım için özür dilerim. Maalesef bu hafta ile üç hafta sonra yazılılar başlıyor ve ben ipin ucunu kaçırmaya çalışıyorum. Çok fazla vaktim kalmıyor geriye. Şimdiden daha sonda gecikebilecek tüm bölümler için özür dilerim. Diğer yandan gösterdiğiniz ilgi için teşekkürler <3
Medya; tüm zamanların en iyi dansçısı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
traitor ; taegyu.
FanficAptal çocukları tanrının cezalandırmasını bekleseydik yaşlanırdık. Biz de kaos projesini yazdık. ★: Hatırladın mı? O gece, parktaki kum havuzunun üzerinde yaralarım için bana renkli yara bantları vermiştin. Yaralanınca kullanırsın, beni anımsarsın d...