Hangimiz Kararsız Değiliz Ki?

136 5 2
                                    

"Afilli bir giriş cümlesi ile başlayıp havalı bir giriş mi yapsam ? "

Diye düşünürken anahtar kelimelerin içinde kilitli kaldım sanırım. Kayseri'den Sivas'a kadar öylece durup bakmam bunu kanıtlar nitelikte gibi.
Havalı bir yapım yok belki.
Halâ afilli yalnızlardan olamadım,bu iyi bir haber olsa gerek.

Biraz kararsızlık biraz da boşlukta olma hissinden kaynaklanıyor olmalı ki henüz ilk paragrafta olmama rağmen bedava olasılık kelime kullanma hakkım bitti.

Böyle bir edebi saçmalık çerçevesi içinde dönüp ilk parağrafa baktıysanız haber verin. Yan koltuktaki emekçi ak saçlı yarı genç yarısı da senin için artık çok geç yaşlarındaki koltukdaşıma dönüp "bak gördün mü?" Diye cakas atacağım.

Yalnız yolculuk yapanların olmazsa olmazlarındandır bu akaaşlar. Bilet almaya giderken sorularını hazırlar. Koltuk numarası seçerken "aman ortalarda olsun da belki çevredeki koltukları da himayeme alırım" düşüncesiyle hareket ederler.
Gaza ve cihat anlayışıyla fetihçi bir politika izleyen bu tip insanların hostlarla aralarında ittifak kurma çabaları kaçınılmazdır.

Bu defa mecburi bir kendinden emin olma durumu içinde ilk soruya hazırlanırken cam kenarı hastası yolcu meraklı bakışlarla beni kesmeye çoktan başlamıştı bile.
Belli ki boş bir anımı yakalamayı bekliyordu.
Milli sporumuz olan inşaat çalışması izleme durumu aklıma geldi.
Boşluğuma denk geldi tam da istediği olmuştu ve ben dönüp adama baktım.
İşte o büyülü an gelmişti.
Gözlerinde kelebekler uçuşuyordu. Meşaleler eşliğinde daha şimdiden fetih marşları dökülüyordu suratından belliydi.
Tam sorusunu sormaya yeltendi ki bizim yaşlı desen değil, değil desen yaşlı koltukdaşım :

"Nurullah dinç kayseri'den bindim bingöl'e ailemi ziyarete gidiyorum. Öğrenci değilim öğretmenim. Türkçe öğretmeniyim. Evli de değilim bekarım."
Diye bir cümleler silsilesi çıktı benden.
Adamın suratı iki dakika şampiyonluk yaşamış Fenerbahçem'e döndü birden.
Ne yapacağını bilemedi garibim.
Sonra baktım kılıcı düştü. Tamamdır dedim. Bu artık iflah olmaz.
Duraklama gerileme derken dağılır parçalanır gider bu dedim.

Bir de ne göreyim?

Şöyle bir baktı "Nıç Nıç Nıç"
"Senden öğretmen falan olmaz" dedi.
Islahat fermanıyla avrupalı devletleri iç işlerinden uzak tutmaya çalışırken Düyun-u umumiye ile bütün işlerinden olan Osmanlı gibi kalakaldım.
Meğer adam hilál taktiği uygulamış.

Neyse, bu melankolik kafayla hayat çok zor, efendime söyleyeyim karşı balkondaki teyze neden sürekli evi dikizliyor?
Moduna geçebilirim.
Malûm üzerimden bir Kayseri kasırgası geçti. Yürek buruk, düşünceler acıyla sarsılmış...
Bundan daha iyi bir zamanlama olamazdı zaten.
Uzatmaları beklemeden bir acı yumağı oluşturmak gerek.
Ama henüz o afilli giriş cümlesini kuramadım bir türlü. Daha doğrusu seçenekler arasında kaldım.
Sanırım şuan "umud" muydu yoksa "umut" muydu kararsizim ama o kelimenin bende bir şeyler uydurmasını bekliyorum. Tam olarak aradığım şey kurulan bir sofranın ortasında birleşen ellerin bardakları tokuşunca çıkardığı sese eş değer.
Uzatılan yanağın tatlılığında bir şey arıyorum.
Yüzündeki sağ temizliğini görmeliyim.
"Hadi kalk kahvaltıya" diye tıkladığım kapıların ardındaki sesleri andırmalı.

Günaydın!
Dediğimde her sabah. Aynı ses tonuyla ve aynı uykulu gözlerle :
Günaydın abicim!
Diyen gözlerin samimiyetini hissettiren bir cümle var midir acaba ?
Niye olmasın ki ?
Sürekli bir boşlukta sürekli bir umutsuzlukla kalmadı mı bir yanımız?
Çok mu abartıyoruz mutluluk olayını acaba?
Diye dalıyorum. Takip edin beni.
Güvenip aldığımız 1 değil 2 değil 3 hiç değil tam 4 kavanoz balın baldan başka her şeye benzediğini görünce hayal kırıklığına uğramış bir durumdayken :
Nasıl oldu da güvendim?
Diyoruz.
O balın bozuk olduğunu bilip almış olsaydık üzülmeyecek miydik sanki ?

Hatalarımız sürekli sonuca odaklı.
Ne yani sevgilinin gözlerine bakıp hayallere daldığımız anlarımız mutluluk için yeterli değil mi?
Sonrası nasıl olacak korkusu o anları mahvetmeli.
Zaten kaç kere yakalayabiliyoruz ki öyle bir fırsatı?

Bir insan en kolay sarhoşken acarmış kendini.
Bilinçaltının kırbacı eline alıp "fıstık benim olacak. Bincem üstüne vurcam kırbacı " modunda takıldığı dakikalar, en açık fikirlerinizi dile getirdiginiz zamanlardır aslında.

Beraber dökülen gözyaşlarının, Başkası için dökülen göz yaşlarının dünya üzerinde hicbir şey duramaz önünde. Bu yüzden ağlamak dünyanın en güzel duygusudur. Hicbir yapı karşı koyamaz gözyaşının taşkınına. Uğruna ağlayacak biri bulunmuşsa bu mutluluğun verdiği acıdır. Seven kalbin kurumasın ağlamaya davetlisin diyenin olmalı ki mutluluk uzak kalmasın.

En son binbir heyecan ve merakla gittiğimiz Hobbit filminden sonra ağlar gibi olmuştuk.
Legolas'ın sahneleri az diye.

Bizim gözlerimiz sürekli yan karakterlerde. sanırım iyi bir başrol göremedik hayatta.
Ya da hayatımızda başrolü oynayanlar hep öldüler de biz de başroller ölmesin diye uzak durduk onlardan galiba.
Bak yine emin olamadım.

Onsuz olmaz dediğimiz şeylerin "su'z"larindayiz sürekli.

n.d.

Bir Nefeste HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin