2. like someone in love

112 15 1
                                    

"Güzel geçecek, güzel geçecek, güzel geçecek."

Uyandığım andan beri tekrarladığım cümleydi bu. Güzel geçecek. Artık içimde bulmakta zorlandığım umut kırıntılarını kendim yaratmaya çalışıyordum. Kendimi kandırmak da denebilirdi buna. Güzel geçeceği falan yoktu.

Kanser daha da yayılmış olmalıydı.

Son doktor kontrolümden beri burnum kanayıp durmuştu ve tüm gün yapabildiğim tek şey yatmaktı. Dışarıya adımımı atamıyordum. Hayatım evimden ve evimin beyaz duvarlarından ibaret olmuştu.

Ha bir de, o.

Neredeyse her akşam açık bıraktığı balkon kapısından evimin içine süzülüyordu gitarının sesi. Gerçekten de sesi güzeldi, melodisi huzurluydu. Bana yalnız olmadığımı hissettiriyordu. Bana kahve yapacağını söylemişti ama gelmemişti. Belki de o andan kurtulmak için bahane etmişti bunu, bilemiyordum. Neden tanımadığım birinden kahve sözünü tutmasını beklediğimi de bilmiyordum.

Kalbim kırılmaya çok müsait hale gelmiş olmalıydı.

Saate baktığımda randevumun yaklaştığını gördüm. Zar zor ayağa kalktığımda artık hastaneye yatmamak için direnemeyeceğimin farkındaydım. Eğer hastaneye yatarsam bu hastalık daha da gerçek, daha da ağır hale gelecekti.

Hazırlanıp kapımı açtığımda bir anda karşımda birini görmeyi beklemediğim için geriye doğru kaçarken bu ani hareketi kaldıramayan bacaklarım beni taşıyamadı. Düşeceğimi sanarken tam tersi hafiflediğimi hissettim.

Kapı komşum beni sıkıca tutuyordu.

"Seni ikinci kere korkuttum, çok çok özür dilerim!" dedi mahcubiyetini net bir şekilde hissetiğim sesiyle. Beni yavaşça bırakırken alttan ona baktım. Gerçekten tekrar tekrar bakılası bir yüzü vardı.

"Önemli değil." dedim tam anlamıyla içime kaçan sesimle. Zaten çekingen olan ben, iyice eriyip kalmıştım karşısında. Buna karşılık kıkırdadı.

"Ben Yuki." dedi elini sıkmam için uzatarak.

"Mafuyu." deyip elini tuttum. Dokunuşum o kadar zayıftı ki hissettiğinden şüpheliydim. Zaten o da ayakta duramadığımı fark etmiş olacak ki kısa bir süre ne olduğunu anlamaya çalışırcasına beni süzdü.

"İyi misin Mafuyu?" dedi kolumu tutup.

İç çektim.

"İyiyim." diyebildim. İçimden umarım neyim olduğunu sorup üstelemez diye geçirdim. Hastalığımı öğrendikten sonra bana atacağı acıma dolu bakışları görmeye hiç hazır değildim. Neyse ki bir şey sormadı. Yana çekilip yol verdiğinde yavaş adımlarla merdivenlere ilerledim.

Daha merdivenin başına varamadan kafamda oluşan hissiyatla burnumun kanayacağını anlamıştım. Elimi burnuma doğru götürdüğümde elime değip giden sıcaklık bunu kanıtlıyordu. Cebimde hazır tuttuğum peçeteyi burnuma tuttuğumda görüşüm bulanıklaştı.

"Olamaz..." diye fısıldadığımda arkamdan Yuki'nin bir şey dediğini duydum ama algılayamadım. Bir anda yerçekiminin yok olduğunu hissettim, yere düştüğümü görüyor ama çarpma hissini yaşamıyordum.

Karanlığa gömüldüm.

.

Gözlerimi açamadığımı fark ettiğim birkaç dakika boyunca etraftan hiç ses duyamadım. Göz kapaklarım birbirine yapışmış gibiydi. Zar zor ayırmayı başarıp ışığı görebildiğimde elimi kaldırıp gözlerime siper ettim. Yan tarafımdan ses geldiğinde yalnız olmadığımı anlamıştım ama nerede olduğumu hala algılayamamıştım.

"Mafuyu, iyi misin?" diye endişeli bir ses duyduğumda kafamı o tarafa çevirdim ancak görüşüm hala bulanıktı.

Gözlerim yavaş yavaş ışığa alışıp etrafı algılamaya başladığımda üzerime eğilmiş yüzünde endişe dolu bir ifadeyle bana bakan Yuki'yi gördüm. Hastanedeydim. Muhtemelen bayılmıştım çünkü en son ayık olduğum zamanı parça parça hatırlıyordum.

"Mafuyu, beni duyabiliyor musun?" deyip elimi tutan Yuki oldukça korkmuş görünüyordu. Hastalığımdan haberi yoktu e muhtemelen doktorum da burada olduğumu bilmiyordu. Bilseydi şu an Yuki de hastalığımı biliyor olurdu.

"Doktoru çağıracağım, bekle sen." dediğinde aniden öne atıldım.

"Hayır!"

Bu ani çıkışımla bana döndüğünde ne diyeceğimi düşünecek fırsatım olmadı. Tamamen spontane gidiyordum, hastalığımı öğrenmesin istiyordum.

"İyiyim, arada olur böyle. Güçsüz bir bünyem var sadece." dedim ayaklanmaya çalışırken. Aslında parmağımı oynatacak halim yoktu ama onun iyi olduğuma inanması gerekiyordu.

"Ama hiç iyi görünmüyorsun." dediğinde yanıma yaklaştığı için kolunu tutabildim. Temas edersem söylediklerimin daha büyük etkisi olur diye düşündüm.

"Gerçekten iyiyim. Bazen evde bayılıp kendim kalktığım bile olur. Merak edilecek bir şey yok." deyip genişçe gülümsedim.

Bu kadar korkmuş olması ve endişesini saklamadan bana yansıtması her ne kadar itiraf etmek istemesem de hoşuma gitmişti. Hayatımda beni bu kadar merak edecek biri daha yoktu. Ama Yuki iki gündür tanıdığım kapı komşumdu ve ben bu durumu uzatmamalıydım.

Birine bağlanacak kadar uzun yaşamayacaktım neticede.

"Eve gitsem iyi olur." dedim elimi kolundan çekerken. Doktorumu yarın görecektim anlaşılan. Eve gidip bir daha buraya dönecek kadar takatim kalmamıştı.

"Sen bilirsin o zaman." diyen Yuki yataktan kalkmam için bana destek oldu.

"Ne kadar süredir baygınım?" diye sordum. Hava hala aydınlıktı.

"Yarım saat olmadı sanırım." dediğinde aklıma başımda beklediği dank etti.

"Ah, keşke başımda beklemeseydin! Seni alıkoydum çok özür dilerim! Sen gitsen iyi olur, ben kendim dönebilecek kadar iyiyim zaten." dedim telaşla.

"Merak etme, sabahları hiçbir işim olmuyor." dedi gülümseyerek. "Kapımın önünde görüp beğendiğin bebekle akşamları kafe bar tarzı bir yerde çalıyorum." dediğinde omuzlarımdan büyük bir yük kalktığını hissettim.

"Ama yine de başımda beklemene gerek yoktu. Zamanını çaldım, üstelik tanımadığın biriyim. Tekrar çok özür dilerim."

"Sen benim yerimde olsan eminim aynısını yapardın. Hem tanışmadığımız konusuna değinmen iyi oldu. Sana kahve sözüm vardı, istersen çıkınca bir yerlere gidip içebiliriz? Hem tanışmış oluruz, böylece tanıdığım birine yardım etmiş olurum ve sen de... ıımmm... heh! Tanıdığın birinin kollarında bayılmış olursun!" deyip hafif bir kahkaha attı.

Bu dediğine dayanamayıp kahkaha attığımda uzun zamandır kahkaha atmadığımı anımsadım. Pozitif kalmaya ve hayat enerjimi kaybetmemeye çalışmam boşunaydı, gülmüyordum bile. Bu gerçek birkaç saniyeliğine tokat gibi çarptı suratıma.

"O halde çıkalım! Yürüyebileceksin değil mi?" dediğinde başımı evet anlamında salladım.

Belki de en büyük korkumun gerçekleşmesine engel olacak kişi yanımdaydı ama ben ondan bunu bekleyemeyecek kadar korkuyordum. Arkamda beni hatırlayacak bir insan bırakmak, rahatlatıcı olduğu kadar da korkutucuydu.

Öldükten bir ay sonra, benden bir asır önce ölenlerle eşitlenecektim.* Sırf arkamdan bir ay yas tutup beni hatırlasın, ölümümü anlamlandırsın diye ona acı çektiremezdim. Yalnız yaşamımı yalnız olarak tamamlamalıydım. Bugün yalnız kalmamak Yuki'nin bana haberi bile olmadan verdiği bir hediyeydi.

Bugün, bu hastaneden mutlu çıkmıştım.

*Zabel Yesayan

drawn to the blood / mafuyu×yukiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin