"savaştım kimin için ben
çürürken her şey içimde
sonunda sorular içinde
kimin için öldüm"|Rehber-Sıfır|
⭐️
Sabah iğrenç bir mide ağrısıyla uykumdan uyandım. Karnıma ardı ardına kramplar girerken yerde iki büklüm oldum.
Son iki haftadır ara ara uğrayan ağrılar neyin nesiydi, bilmiyordum. Gözlerimi yumup ağrının geçmesini beklerken doktora gitmem gerektiği gerçeği gün gibi parlak olsa da bu gerçekleşecek son ihtimal gibi görünüyordu.
Hastanelerden nefret ediyorum, morglardan ve elbette ki mezarlıklardan da.
Telefonum çalmaya başladığında yüksek sesi beni rahatsız etti. Ağrı hala karnımda gezinirken gözlerimi bir kez daha kapattım. Çalmaya devam eden telefonumla sinirim katlanırken zorla ayağa kalkıp telefonuma ulaştım ve titrek ellerimle aramayı meşgule atıp beynimi kemiren sesten kendimi kurtardım.
Bazı sabahlar böyle çekilmez bir ağrı ve bedenimi ansızın ele geçiren sinirle uyanıyordum. Birkaç yıl önce, ağır depresyon yaşadığım o dönemde gittiğim doktorlar mide ağrılarımın psikolojik olduğunu söylemiş ve beni psikiyatriste yönlendirmişlerdi. Nitekim bu doğruydu. Tüm ağrılarım yaşadığım ağır kayıpların bir etkisi olarak vücudumda kendine yer edinmişti. Aklımın içindekilerin bedenime böylesine etki yapması düşünüldüğünde biraz ürkütücüydü. Yine de onlardan kurtulmayı başarmıştım.
Tuhaf olan şey, film çekme düşüncem ablam öldükten sonra aklımın köşesinde hep vardı. Buna rağmen ağrılar son dönemlerde kendini göstermişti ve giderek artmaya da devam ediyordu. Belki de tüm bunlar kendi kafamda kurduğum, geçmişim yüzünden başka bir ihtimali düşünemediğim şeylerdi. Her ağrım psikolojik olmak zorunda değildi elbette. Sebeplerden biri yalnızca ocak ayında çıplak ayakla gezmiş olmam olabilirdi. Bunun üzerine belki de çok düşünmemeli ve bunu umursamamalıydım. Neticede bir şeyin üstüne düştüğümde o düşüncenin tüm zihnimi ele geçirmesi çok uzun sürmeyecektir.
Kendimi yatağıma bıraktığımda sabah saat yediydi. Tüm gece yazmıştım ve sadece iki saat uyuyabilmiştim.
Az önce çalan telefonuma olan sinirim geçince usulca yanına yaklaşıp arayanlara ve mesajlara baktım. Kayda değer bir şey göremeyince ekranı kilitleyip yalpalayarak mutfağa girdim. Midemin ağrısı geçmişti ama açlığımın onu tetiklemesinden korkup bir şeyler atıştırdım.
Belki de bu işlere hiç girmemeli, ablamı öldüğü yerde bırakmalı ve okuluma devam etmeliydim. Bir aptal gibi ablamın ruhunu kendime musallat ederek iyi bir şey yapmadığım açık. Yine de bu işi yarım bırakmaya niyetim yoktu. En kötü ne olabilirdi ki? Bir kez atlattım, bir daha o çukura düşmeyeceğimi biliyorum çünkü artık çukurun yerini biliyorum. Öyle değil mi?
☆
Bir haftadır Balım'la hiç konuşmadım. Birkaç mesaj atmıştı ama nedense ona geri dönüş yapmak istemedim. Daha doğrusu bunun için kendimde enerji bulamadım ve tüm hafta sete gitmek dışında hiçbir şey yapmadım. Mesaj yazacak enerjiyi kendimde bulamazken kalkıp işe gitmeye enerji bulabiliyor olmamın açıklaması biraz tuhaf olsa da yapmak istediğim şeyi belki de bir takıntı haline getirmiş biri olduğumu düşündüğümüzde bu durum o kadar da tuhaf değildi.
Kendi evimin duvarları ilk kez bu kadar koyu gri geliyordu gözüme. Avize hafifçe dönerken sarhoş olmadığıma emindim. Deprem olmadığı da barizken bu baş dönmesinin nereden çıktığını sorgulamayı çoktan bırakmıştım. Görüşüm bulanıklaşırken gözlerimden yaşlar usulca akmaya başlamıştı bile. Neden ağladığımı anlamadığım için kendime sinirlendim ve bu yalnızca daha çok ağlamama sebep oldu. Bazen, sahiden de yaşamaktan nefret ediyordum. Bir boşlukta süzülüyormuşum ve sanki ansızın koca bir kara delik beni içine çekecekmiş gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. Kafamda kurduğum her şey bir olup beni çoğu zaman ezerken ezilmekten başka hiçbir şey yapmıyordum. Ruhum kaçmak ister gibi derimi delip geçmek istiyorken artık bu saçma hissin ne olduğunu farkındaydım. Bunu birkaç yıl önce yapmıştım. Ruhum bedenimden çıkıp özgür kalsın diye banyodaki jiletle bileğimde bir delik açmıştım. Bu yanlıştı. Dünyanın en yanlış hareketiydi. Zaten ruhum içimde o kadar yer kaplıyordu ki bileğimdeki delikten çıkması mümkün olmadı. Yine de bu yaptığım delilikti. Hayat, ruhum bedenimin içindeyken güzeldi. Bileğimdeki nabız hala atıyorken yaşamak her şeye rağmen güzeldi. Ruhumu özgür bırakacağımı zannederken bilmeden kendimi başka bir acıya hapsettim. Peki, neden yeniden aynı can sıkıcı his etrafımda geziyor? Nereden çıktı da geldi? Bu yalancı bir his, biliyorum. Muhtemelen akşama kalmadan geçecek. Beklemeliyim. Belki de yattığım yerden kalkıp bana iyi gelen bir şeyi yapmalıyım. Onu görmeliyim.
☆
"Ali..."
"Hm?"
"Sen beni dinliyor musun?"
"Dinliyorum tabiki! Devam etsene."Dinlemiyordum. Aklımı toparlayamadığımdan karşımdaki kızın yüzünü izliyordum. Güzeldi. Sakinleştirici bir etkisi olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış olmasa da acilen kanıtlanmalıydı.
"Balım..."
"Efendim?"
"Yarın akşam... Yemek yiyelim mi?"
"Yarın akşam?"
Balım iki saniye kadar düşündü. "Sonrasında bir hafta ortadan kaybolmayacaksan... Olur tabi."
Hafifçe gülümsedim. Bundan emin değildim.
"Tamam. Bir yere kaybolmayacağım."☆
günde iki bölüm :> yazmadım yazmadım ama güzel geri döndüm. ali'nin ruh halini hissedebiliyorsunuz değil mi? ben yazıyorum ama size nasıl geçiyor bilemiyorum. düşüncelerinizi paylaşmayı ihmal etmeyin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
evrenin kayıp yıldızı
Ficção AdolescenteEvrenin en güzel seven adamına sevgilerimle. Daima yıldızsız geceler! • Yeniden çiçek açmama yardım eden kadına... Zamanın ötesindeki kıza, teşekkürler.