• 1. Bölüm •

46 7 16
                                    

*Mavilerin güzelliği tam bi haksızlık, insanı kendine çekicek kadar zalimler...*

 Hep düşünürdüm önceden, hani kuşlar yavrularını uçmaları için kanatlarından tutup yükseklerden atarlarya, acaba bende kendime aynısı yapsam aynısı olurmuydu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hep düşünürdüm önceden, hani kuşlar yavrularını uçmaları için kanatlarından tutup yükseklerden atarlarya, acaba bende kendime aynısı yapsam aynısı olurmuydu.
Gerçi bunu denemeden bu soruların cevapları hep sessiz kalıcaktı ama..

Peki, tek bir sorunun cevabı uğruna, tüm sesleri sonsuza kadar susturmaya cesaretim varmıydı benim?

11.11.2021

Kendimi yine aynı köprünün ortasında buldum, tam da kalbimin uçurumunda. Yine aynı tarihte.
Etraf okadar sessiz ki, içinde dünyanın tüm çığlıklarını barındırıp ta sessiz kalabilen o deniz maviliklerinin ince dalga sesi bile sükunete gömülmüştü. Ama benim kafamın içindeki sessizlik, milyonlarca insanın sesinden bile daha gürültülüydü. Yıkık şehirlerin yankıları var kafamda, kumsalların yıkık şehirleri.

Benim adım Deniz, ve evet gözlerim mavi değil. Denizlerin maviliğine olan sevdam galba ismimden geliyo. Hoş, gerçi gözlerimin rengi mavi olmasa ne yazar, bi kere kalbime işlemiş sonsuz mavilikleri..

On altı yaşındayım, tek kardeşim, öz kardeşim yok yani. Bir zamanlar kardeşlerim vardı, daha doğrusu kardeş zannettiklerim.
Sırtımda yara izleri var, birilerini yara izleri. Kalbimde yara izleri var, birilerinin sözlerinin yara izleri ve gözlerim yollardaydı bir zamanlar. Ama hayat sert yüzünü gösterip alayla güldü bana galba. Meğersem giden geri gelmiyomuş, gururun ayaklar altında ezilsede.

Beni hayata bağlayan bir kaç insan vardı sanırım. Onlarda kendi istekleriyle artık hayatımda yok. Benim hayatımı sik*ip gittiken sonra onlar için bir önemim kalmadı sanırım ki.

Beni hayata bağlayan bir kaç bişey kaldı. Gitarım, beni hiç bir zaman bırakmayan gitarım. Onlar gibi çekip gitmeyen, beni sorgusuz sonuna kadar dinleyen beni anlayan ama kimsenin bizi anlamadığı dilde konuşan gitarım.

O gün gene mavilerin karşısına geçtim ve konuşmaya başladım. Acaba şimdiki haldeyken hala kalmam için bi sebep varmıydı? Hala kalıp devam etmeli miydim? Yoksa kafamdaki o kuşlar gibi uçup gitmeli miydim? Gitmek mi, kalmak mı. Yaşamak mı, yoksa herkesin hayatından çıkıp yok olmak mı?

İlk defa anlamadığım bi şekilde maviler beni yanıtsız bıraktı. İlk defa, kendimi orda bulduğum, kendimi sonsuza kadar hapsetmek istediğim denizler beni yanıtsız bıraktı. Kaşlarım hafif çatık bir şekilde izlemeye devam ettim, bunun arkasında ne yatıyodu? Peki benim bir anlam çıkarmam gereklimiydi?

Ama hayır, bu sefer kararlıydım. O insanların hayatımı kendi elleriyle bitirmelerine izin vermicektim bu sefer. Her şey benim istediğim gibi olmak zorundaydı. Tekrardan vazgeçemezdim, olmaz dı.

Yavaşça köprünün bittiği ve kayalıkların başladığı yere geçmek için çitin üstünden geçtim. Kaçıncı defa burayı geçiyodum acaba. Saymayı da bıraktım sanırım. O siyahlık taşların sonsuz maviliklerle beyaz balonlar arasında buluşması gözlerimin önünden geçti ve takrarlandı, geçti ve tekrardan başa sardı. Her saniye dalgalar çekti gitti ama geri geldi. Benim tanıdıklarımın tam aksine. Beni bırakıp gidenlerin aksine, her seferinde geri geldiler.

Dikkatlice ilerlemeye devam ettim, kayalıklar yukarı doğru hafif kavisli bir yol almaya başladı. Siyah converslerimin kayaların koyuluğuyla birleşmesini izledim ve devam ettim. Bunun gibi, benzer olan herşey bir bütün gibi öylece birleşebiliyomuydu sahiden?

Biraz daha devam ettim, yavaş yavaş kayaların sonuna geliyordum kafamda bir soruyla. Acaba bu yolun sonu benim de hayatımın sonuna mı gidiyodu?

Biraz daha yürüdüm ve tam da en sondaki kayaya varınca durdum. Gözlerimi kapadım. Parmak uçlarıma yükselip ellerime iki yanıma açtım. Kısa kahverengi saçlarımın enseme değişini hissettim. Rüzgarın içimden geçip gidişini hissettim. Kafamdaki seslerin bir kaç saniyeliğine susup sessiz oluşunu hissettim. Sonrasında yine aynı uğultu. Artık bana hiçbişey ifade ettirmiyodu ama yine aynı duyguları yaşamadan omların etkisini hissetim. Gözlerimi açtım, görüşüm bulanıklaştı birden. Cidden gözlerim mi dolmuştu!
Rüzgardan dolmuş olmalıydı çünkü hiç bişey hissetmediğim halde yanaklarımdan gözyaşları akıyodu.

Aşağı baktım, denizin güzelliğine ve tekrardan düşündüm. Mavilerin güzelliği tam bi haksızlık, insanı kendine çekicek kadar zalimler.. ve galiba bu sefer buna karşı çıkamicaktım.

Bir adım daha öne gittim ve ayaklarımın altından bir kaç taşın düşüp yuvarlanışını izledim. Bir adım daha.. ayağımı öne uzattım ve boşlukta sallanışını seyrettim. Son kez ciğerlerime hava doldurdum ve bir veda bile haketmeyenleri arkamda bırakmaya hazırlandım...

Tam o anda kulaklarımda ismim yankılandı. Tamda arkamdaki kayadan.. ve güçlü iki kol beni sarıp kumsalların yıkık şehrinin sonsuzluk uçurumundan uzaklaştırdı.





Sandığım gibi galiba hep kuşlar özgür kalıcakmış, bizde bakıp uzaktan izlicez. Başkalarını da uzaktan izlediğimiz gibi...

***

Kumsalların yıkık şehriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin