Bölüm 3:"KABUS"

300 55 8
                                    

Aldırmıyordum. Daha doğrusu aldırmamaya çalışıyordum. Ama yine de dedikleri etkilemişti ve farklı gelmişti.

Dediği ne tür bir anlaşmaydı acaba? Keşke bunu da öğrenebilseydim. Çocuğun zeki olduğu belliydi henüz benimle yaşıt görünüyordu ve gerçekten hatırı sayılır bir yakışıklılığı vardı.

Kumral dağınık saçları ve okyanusları kıskandıracak mavi renkli gözleri vardı.

Bakışları yaşadığı duyguyu pek belli etmese de o an ne düşündüğünü hissettiriyordu.

Benden bayağı uzundu. Yanında küçük biri gibi kalıyordum. Hakkında pek bilgi sahibi değildim.

Yani hiç değildim.

Sadece dış görünüşünü biliyordum. Karakteri nasıldı acaba? 

Kavgacı? Eh,belki.

Sinirli?Yüksek ihtimal.

Ama bazen de şefkatli? İhtimal dahi yok.

Böyle biri nasıl şefkatli olurdu ki?Eminim beni anlaşma yapacağız diyerek kandırıp yatağına soktuğu kadınlar listesine eklemeye çalışıyordu. Ama yine de garipti.

O mektubu o zaman okuyacağımı nereden biliyordu? Mektubu bizim tanıştığımız günden sonraki günlerde yazmış olmalıydı.

En önemlisi de mektubu askılığımın yanında bulmuştum yani evimin içinde. Evime nasıl girmişti? 

Korkuyordum.

Ciddi anlamda korkuyordum.

Ya bir seri katil ise?

Düşüncelerimle bir harp içerisindeyken apartmanın önüne gelmiştim. Hızlı adımlarım beni eve çıkarmıştı.

Kahretsin,kapıyı açık unutmuştum.

İçeri girince ardımdan kapıyı kapattım ve üşüyen ellerimi ısıtmaya çalıştım.Gözüme tekrardan beyaz bir şey ilişti. O da neydi?Yine mi bir mektup? Birisi benimle oyun oynuyordu.

Ama olayı çözemiyordum, kimdi bu adam? Yuvalarından fırlamış gözlerime aldırmadan yere eğildim ve çarpan kalbimden damlayan heyecanı es geçip mektubu aldım. Adres veya kimden gönderildiği yazmıyordu.

Yine o göndermiş olmalıydı.Ama nasıl olabilir de benden önce eve gelip, mektubu koyup gidebilirdi ki?

Sinirim bozulmaya başlıyordu.

Mektubu alıp tekrar masanın üstüne koydum. Okumayacaktım, nasıl olsa beni ilgilendirmiyordu. Ama bir yanımda meraktan çatlıyordu.

Okumayacaktım.

Onun oyunlarıyla uğraşacak vaktim yok.

Mektubu bırakıp direk yatak odama gittim. Uyumalıydım. Çünkü uyku en iyi kaçış yoluydu.Düşüncelerden ayrılmanın, hayattan kopmanın en iyi yolu. Gerçi hayattan kopmuştum zaten...

Bazen de olsa hayatına renk geliyordu uyurken.

Siyah olan hayatına bir renk,siyahtan daha açık bir renk giriyordu rüyana. Bu sayede renksiz hayatına renk giriyordu.

Hayatı siyah olan birinin hayatına gelipte kırmızının gireceği yoktu.Önce insan bunu kavramalıydı. Bunun içinde kendi içinde yaptığı savaşlarda ateşkes ilan etmeliydi.

Başka yolu yoktu.

Bilincim kapanmaya elvermişken, ruhumun, çekiciliğine kapıldığı uykunun kollarına gitmesine izin verdim...


-------------------------

Beyaz.

Kocaman beyaz bir yer. Ucu bucağı gözükmeyen, sonsuz bir mekan.

Ortasında duran ortamdan soyutlaşmış beyaz bir masa. Gözlerim istemsiz bir şekilde üstüme kayıyor.

Beyaz uzun kolları olan ve dizlerimin hemen altında biten bir elbise.

Uzun sarı saçlarım hayatımda ki tek renk olmaya devam ediyor. Özgürlüğünü ilan etmiş gibi, ensemden aşağısını kaplıyor. Merakıma yenik düşüp, çıplak ayaklarımla mekanda ilerliyorum, hiç ses yok.

Yavaşça masaya doğru ilerliyorum, masanın üstü boş. Artık masanın yanındayım. Hala hiç bir şey yok.

Kafamı kaldırıp etrafa bakınıyorum.

Her yer beyaz.

Gözümüzün alabildiğine beyaz bir mekan burası. Kafamı tekrar masaya çeviriyorum .Bir kedi. Bembeyaz, melek gibi. Ama gözlerinde şeytan korkutuculuğu bakışları var. Masumca miyavlıyor.

Bakışlarına aldırmadan sevmek üzere yavaşça elimi uzatıyorum. 

Kedi ana bir hareketle elimi kapıyor,dehşete kapılıyorum.

Hissizleşmeye başlayan vücudum beyaz elbiseme damlayan sıcak bir sıvı ile irkiliyor.

Kan.

Kıpkırmızı. Sıcak kan yavaşça elimin üstünden ilerleyip elbiseme damlıyor.

Ardından elbisemin eteğinden de yere düşüyor. Her bir damlanın sesi yankılanıyor mekanda. Masaya bakıyorum. Kedi yok, masa bomboş.

Ah,bir dakika yanıldım masanın üstünde bir bıçak duruyor. Ben anlayamadan bıçak çevikçe masanın üstünden biri tarafından alınıyor.

Anlayamıyorum, inanılmaz bir dehşet içerisinde kalakalıyorum ve korkuyorum. Bıçağın metalik tadını ve mekanda yankılanan kan damlası sesini hissedebiliyorum.

Bıçak öylece boğazımda duruyor, baskı uygulanmıyor.

Bıçağın buz gibi metali sanki ciğerlerimi yakıyor.

Bıçağı tutan ele bakıyorum,evet bu bir insan belki beni buradan kurtarabilir.

Eli takip ederek omzumun üstünden hızla kafamı çevirip bakıyorum.

Bu insanın kafası yok.

Dehşete kapılıyorum,sadece eli var. Kafamı önüme çevirip bakıyorum elde yok. Ve boğazımdaki bıçakta çekilmiş. 

Boşlukta gibi hissediyorum kendimi.

Hala sıcak sıvı akıp yere damlamaya devam ediyor. Her yer kırmızı oluyor. Ve bir ses duyuluyor soğuk mekanın sonsuzluğundan.

"Elimi tut."

 Ses yankılanarak bana ulaşıyor, görmediğim anda bir el elimi kavrıyor ve sıkıca tutunuyorum.

-------------------------

Ensem, saç diplerim, sırtım her yerim kan ter içinde uyandım.

Bir kabustu.

Korkudan dehşetle inip kalkan göğsüm kendine hakim olamıyordu.

Sıcak sıvı aklıma gelince tekrardan ürperdim.

"Sadece bir kabustu," 

"Sadece" diye sesli sesli düşündüm.

Çok korkmuştum. Sayıkladığıma emindim. Masanın üstündeki kedi, boğazıma dayanan bıçak, kafası olmayan adam, ortalığı götüren kan, kanın mekanda yankılanan sesi ve en önemlisi elimi tutan kişi...


Elimi Tut.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin