Odanın içinde yalnız kalan genç adam kollarını arkasında birleştirdi. Gözleri bir süre kaybolan ruhun yerinde takılı kaldı. Arkasını döndü. İçinde ki olumsuzluğa takılmadı. Aklında ki düşüncelerini bir kenara bırakıp, fısıldadı.
"Umarım elin boş gelmezsin aptal ruh."
Daha sonra kendisini tekrar odasına kapattı. Küçük ruh bir gün bir gece durmamaksızın haritayı aramaya başladı. İlk önce Kızıl vadi'nin içini, daha sonra yakınların da ki sektleri aradı. Yeni rotası güney olduğunda, ikinci en büyük sektin surları içine giriyordu. Garip bir dalga tarafından geri itildiğinde, tekrar girmek için süzüldü. Büyük ağaçlı ormanlık alanda sanki görünmez bir engel varmış gibiydi. Her ileri doğru süzüldüğünde, duman şeklinde ki bedenini parçalara bölüyordu.
Efendisiyle en son iki gün önce görüşmüş, bir daha da iletişime geçmemişti. İletişim tılsımını kullanması sorun olmazdı, sonuçta bu tür şeylerde ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Düşüncesini onayladı. Eli göğsünde ki kağıt parçasını çıkarırken, boğazını temizledi. Öğrendiği gibi parmakları arasına aldığı tılsımla gözlerini kapattı. Kağıt kırmızı parıltılar saçarak yok olduğunda yüzüne tatlı bir gülümseme yayıldı. Garip bir şekilde kendini özel, güçlü hissetmekten alıkoyamadı. Gülümsemesi büyürken, eli beline yerleşti. O sırada havadan süzülerek düşen sarı kağıtla belinde ki elini önüne doğru uzattı. Kağıt yavaşça eline yerleşti. Hızla parmakları arasında tuttu.
"Sana verdiğim kesenin içinde yeşil bir şişe var. Onu iç. Seni iki saatliğine insan bedeninde tutacak. Bu süreçte seni izliyor olacağım. Yolunda gitmeyen bir şey olursa, müdahale edeceğim."
Gözlerini açtığında çoktan elinde ki iletişim tılsımlı yanıp kül olmuştu. Şaşırmak için kendine daha sonra zaman verecekti. Şimdi söyleneni yapmalıydı. Keseyi açtığında içinde hiç bir şey görünmüyordu. Karanlıktı. Aklı karışmış, kesenin ağzını yüzüne daha çok yaklaştırdı. Aniden parlayan yeşil şişeyi gördü. Elini içine soktuğunda ise bir çok şeyin varlığını hissetti. Yumuşak, tüylü, sert, pürüzlü, soğuk... Sonra eline gelen küçük şişeyi hızla çekip çıkardı. Ağzını açarken gözleri hızla etrafı izledi. Sanki hırsızlık yapıyormuşta yakalanmamak için birilerinin olup olmadığını kontrol ediyordu. Şişeyi başına dikti. İçine yavaşça akan yoğun sıvı ile dudaklarını yaladı. Tadı aklına küçüklüğünde yediği yaban mersinini hatırlatmıştı. Keseyi beline geri koydu.
Daha sonra ellerini havaya kaldırarak değişen bir şeyler var mı kontrol etti. Hala saydam olan ellerini yüzüne doğru yaklaştırdı. O sırada ayakucundan bir parıltı göründü. Kırmızı siyah biraz da yeşilin hakim olduğu parıltılar yukarı doğru hızla yükseldi. Parmak uçlarında yok olduğunda, az önce ki saydam eller gitmiş. Yerini bembeyaz narin bir el almıştı. Gözleri hızla üzerinde ki kıyafetleri inceledi.
Yeşil ve kırmızının ağırlıklı olduğu uzun parıltılı elbisenin eteklerini tuttu. Gözleri parladı, çok güzeldi. Belinde ki siyah kuşağı ise, efendisinin kuşağı kadar parlak ve karanlık görünüyordu.Gülümsedi. "Efendim gibi bir kuşağım var artık."
Onu engelleyen hiç bir engel olmadan ormanlık alana girdiğinde tüm adımını izleyen genç Efendisi ise, meditasyon yapıyordu. Bu küçük aptal ruhun bir kadın bedeninde olduğundan haberi yoktu. Bilseydi tepkisi ne olurdu? Ah.. Başına umarım kötü şeyler gelmez.
Ormanda büyük adımlarla ilerleyen felix, etrafını gözlemleyerek ilerliyordu. Eğer bu bedenle geri dönmesi gerekirse geldiği yolu hatırlamalıydı. Yol boyunca bir kaç kez durmuş, saçında ki tokaları çıkarıp küçük dallarda görülecek şekilde bırakmıştı. Sonunda büyük sektin köyüne girdiğinde, onu karşılayan geniş bir sokağa adım attı. Burası Güneyin, Yükselen güneş sektiydi. Bir çok ticaret ve toprağa sahip ikinci şehirdi. Birinciliği elinde tutan Kızıl Vadi ise, Sadece bir kez öğrenci alırdı. Bu her ustanın hayatı boyunca tek bir öğrencisi olurdu. Onunla ölene kadar ilgilenirdi ki, daha sonra kendisi yerine geçsin.
Bunu bir çok sekt yapmış olsada kimse onlar kadar başarılı bir eğitim sürdürememişti. Bu da bir çok öğrencinin hayali oldu. Sonuçta kim istemezdi ki Kızıl Vadi'nin ustalarının birinin öğrencisi olmayı. Bu sebepten dolayı, kızıl vadi de devir alınılan ustalık ünvanıyla o yıl yeni usta olmuş olan kişiler kendilerine öğrenci seçmek için tüm sektlere haber salar ve sadece 50 öğrenci seçilirdi.
Yükselen Güneş sekti ise, diğer sektler gibi her yıl öğrenci alımı yapardı. Fakat iki sektin öğrencileri de farklı dövüş sanatlarını öğrendiklerini düşünürsek bir kapışmanın harika olucağı kesindi. Felix, halkın arasına karıştığında, her tezgahı dikkatle inceliyordu. Gözüne hoş gelen bir tezgahın önünde bedeni aniden durdu. Satıcı karşısında ki uzun sarı saçlı genç kadına bir kez bakmıştı. Ayrılmayan gözleri önünde ki tanrıça kadar güzel kadının her hareketini izledi. Felix tezgahta ki renkli saç tokaları incelerken gözüne takılan sarı, mor renkli saç tokasını aldı. Her kısmını merakla incelerken, gülümseyerek başını kaldırdı.
Orta yaşlarında görünen, kirli sakallı adamla göz göze geldiğinde biraz korkmuş olsa da elinde ki saç tokasını gösterdi.
"Ne kadar?"
Adamın gözleri elinde ki toka dışında yüzünün her yerinde dolaşıyordu. Bu onu daha çok germişti. Buna rağmen gülümsemeye devam etti. Elindekini yerine bırakırken, mırıldandı.
"Ah...peki."
Tezgahtan uzaklaşmak üzere hareket ettiğinde kolundan tutuldu. Ani tutulma onu korkuturken sıcak ellerin sıkıca bileğini kavradığını hissediyordu. Bir kaç kez çekiştirdiğinde, adam daha sıkı tutup konuştu.
"Size bir miktar yok güzel bayan. Lütfen beğendiğiniz birini alın." dediğinde tuttuğu bileği bıraktı.
Duyduğu ile az önce olanları unutan oğlan ise beğendiği o sarı mor renkli şaç tokasını tekrar eline aldı. Teşekkür etmek için hafifçe eğildiğinde, adam bir başka tokayı da eline tutuşturdu. Daha sonra uzaklaşmakta olan oğlanı arkasından izledi. Az önce olanları izleyen bir başka genç kız ise tezgaha yaklaştı.
"Hey! Bana da parasız verir misin?" dediğinde önünde ki adam irkilerek önüne döndü.
Gözlerini kısarak bağırdı. " Ne sanıyorsun sen kendini?" Tekrar başı ilerlemekte olan sarı saçlı oğlanı buldu. Derin bir iç çekerken tezgahın parçalara ayrılma sesini işitti. Gözleri kocaman açıldığında karşısında sinirle soluyan kızı gördü. Elinde ki kılıcı sıkıca kavrarken hızla uzaklaştı.
" Seni zorba! Sizin gibiler sadece kaba kuvvet kullanır!"
Hızlı adımlarıyla kaybolan genç kız ile yerde ki saç tokalarını topladı. Felix bir başka sokağa girerken arkasında olan kızdan habersiz ilerliyordu. Nereye gittiğini bilmiyordu. Fakat içinde ki his ona bu yolda ilerlemesi gerektiğini söylüyordu. Adımları sokağın ikiye ayrılmasıyla yavaşladı. Tüm hareketlerini izleyen efendisi ise nereye gideceğini merakla bekledi. Sonra kendi kendine konuşan aptal ruhun sesini duydu.
"Bu iki sokaktan biri çıkmazdı. Bu sokak beni kendisine çekiyor." derken adımlarını sağında ki sokağa doğru attı.
Kenara saklanmış onu izleyen genç kız ise garip hareketlerinden sonra bu kendi kendine konuşmasıyla daha çok şüpheli görünüyordu. İlerleyen oğlanı izledi. Sokak genel evler ve bir kaç hanın bulunduğu bir yerdi. Geceleri daha tehlikeli olan bu yer şimdi biraz daha sakindi. Adımlarını hızlandıran oğlan parmak uçlarında ki kırmızı parıltıları fark etti. İki saatin dolduğunu anlayan oğlan adımlarını iki hanın arasına doğru attı. Etrafını saran kırmızı parıltı hızla yok olduğunda eskisi gibi saydam olmuştu. Süzülüp gökyüzüne çıkmak üzereyken az önce olduğu yerde genç bir kızın olduğunu fark etti. Elinde ki kılıcı sinirle belinde ki kınına yerleştirirken homurdandı.
"Nereye kayboldu bu?!"
Takip edildiğini öğrendiğinde, bu kızın neden kendisini takip ettiğini merak etti. Çok oyalanmadan istenileni bulmalıydı. Şehrin üzerinde gezinirken aramasına başladı. Genç adam ise daha onu izlerken iç çekti. O kadar zaman boyunca takip edildiğini anlamayacak kadar aptaldır bu ruh. O sırada ahşap binanın iki büyük kapısı çalındı.
"Genç Efendi! Sizi görmek isteyen birisi var."
***
13 Eylül 2021
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Efendi ve onun hayaleti - hyunlix -
Short Story"Beni seviyor musun?" "hayır. İstediğim ruh sen değildin." *** Not :bu hikayenin bir sonu yoktur.