Sonbahar Dramı

420 15 9
                                    

Tozlu camın ardında, ona bahşedilmiş ufak, ilkel ve tekdüze aklı aracılığıyla kendisinden beklenen aşikar eylemlerle dışarı çıkmak için cama vuruyor bedenini sinek. Çılgın vızıldamaların ötesindeki serin hava akımı eski pencerenin aralıklarından uğuldayarak içeri sızmakta. Batan güneşin yer yer ürkütücü ışıkları, içeride mum ışığının yaratacağından farksız bir atmosfer oluşturuyor. İnsanın içini apansız bir hüzün kaplamaya başlar Eylül ayının ilk haftalarında. Çürümeye başlayan yarım bir elma gibi hissedersiniz. Olası felaket senaryolarını düşünürken dalan yorgun gözlerinizin tek ihtiyacının uyku olduğunu düşünürsünüz, bir morfin gibi. Artık tütmeyen kahve dolu bardağı ellerimden, önümdeki dağınık ve zevksiz insanlar tarafından zevksiz insanlar için tasarlandığı çok belli olan masaya bırakıp ufacık ofisin bir köşesindeki sehpayı işgal etmiş gazete yığınlarından bir tanesini alıp yuvarladım. Bay Sinek mücadele etmedi. Tek derdi dışarı çıkabilmekti nitekim.

Sigara dumanı üzerine sinmiş, iş gereği en az benim ve benim gibiler kadar kasvetli insanların giydiği mavi ceketimi alıp çıktım. Saat: 18:53. Artık azalmaya başlamış iğrenç kalabalığın arasında dalgın gözlerle, bakışlarım uzayda bir noktaya odaklanmış şekilde yürüyorum. Ellerimi cebime sokmayı sevmem, özgüvensizlik belirtisi derler. Ne önemi var ki? Muhtemelen sapığın teki olan şu protein tozu gibi özgüven patlamasıyla dolu olmadığım için mutluyum. Rüzgar, sadece benim gibi dalgınların anlayabileceği bir lisanda sihirli kelimeler fısıldıyor sevgili gibi, anne gibi. Gülümsemelerime tek sebep olan şey şu an o. Bu baş ağrılarının nedenini anlayabilsem, sanırım en nefret ettiğim şeyleri bile sevebilir kıvama ulaşırdım. Türlü uyuşturucular tavsiye eden, uzakdoğu felsefesiyle kafayı kırmış bir adama denk gelmiştim. İnsanların keş olmak için yığınla sebebi var tabi.

Daima koşarak indiğim metro istasyonuna bu sefer salınarak iniyorum. İnsanlar yanımdan koşup geçiyor. Yaş ortalaması liseli kategorisine uyan, etnik desenli çantalar takmış iki kız  önümde yürürken evrendeki ciddiyet kavramını bana sorgulatan bir mizaçla gülüşüyorlar. Bugünlerde kırmızı botlar da moda. Buralarda bu botları benim moda ettiğimi düşünüyorum. Tam iki yıl önce kız kardeşime ta Amerika'dan getirtmiştim. Evet, internetten alışveriş tuzluya mal oluyor genelde. Zaten botun faturası ABD'de kesilmesine rağmen Çin malıydı. Merdivenin hemen sonunda ayakları çıplak ve kapkara, aynı derecede pis ellerinin birini ileri uzatıp açmış, saçları kınalı, yaşına göre minik bir kız çocuğu var. Böyle çocukların yanından geçerken ailelerini, nasıl bir ortam ve kültürde yetiştiklerini, hayallerini merak ederim. Bizim "refah" dediğimiz mutlu kölelikten uzaklar aslında. Sonra yaşam tarzlarının bu olduğunu düşünüyorum. Metronun diğer çıkışında oturup dilenen akrabalarından farklı değil. Hayır, gereksiz duygusallığa alan bırakmayacağım, çoğu genel tip insanların yaptığı gibi.

Kırmızı botları ve kirli eli es geçip sağa dönüyorum. Üstünkörü silinmiş desenli duvarın dibine oturup bir şeyler çalmaya çalışan sokak sanatçısının dikkatine sahip olmak isterdim. Evet, o da biraz özgüvensiz. Günün en yoğun saatlerinde umarsızca gelip geçen binlerce kişinin önünde bir şeyler tıngırdatmaya çalışsaydım ben de stres olurdum. Ceplerimde de bozuk para yok, belki şurda bir yirmi beş kuruş vardır ama... Neyse. Dilenciyle paylaşmadığım kazancımı emekçiyle paylaşayım. Al bu on lirayı. Dikkatinin dağılmasını istemezdim ama arkamı dönüp bakmayacağım. Teşekkür edersen önemli değildir. Çünkü o para senin emek ağacının meyvesi ve ben detaylarla ilgilenmiyorum.

Fakat nedense arkama bakmak istiyorum. Kaslarım geriliyor, eklemlerim hareket etmek için hazırlar. Dur biraz, hayatın anlamına bir perspektif getirmeye çalışıyorum. "Hayır, çevir kafanı!" Sanki bir çift göz beni izliyor. Sanatçının mavi gözleri değil, benimkiler gibi koyu kahverengi gözler. Gelip geçen insanların ortasında dikilip dönüp bir bakıyorum. Hala ileri geri sallanan dilenci çocuktan başka kimse yok orada. Sanırım soğuk kahveyi hızlıca içtiğim için tansiyonumda oynama oldu ve hayal görüyorum. Turuncu yelekli, muhtemelen polis olmak istemiş fakat yolu taşeron şirketlerde çalışacak bir güvenlik olmaya doğru kaymış uzun boylu, kalıplı ve ciddi görünmeye çalışan adam sorgular gözlerinle bana bakmaya başladı şimdi de. O anda yolunuza devam etmeniz gerektiğini biliyorsunuzdur.

ZebaniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin