Hepimiz Genç Ölürüz

34 3 0
                                    

Saat tıkırtısının su kaçıran bir musluktan akıp taş zemine vurmakta olan damlalardan daha sinir bozucu olduğunu fark ettim. Beynimde, ensemin oralarda sanki bir kertenkele yürüyor. Bu berbat duygunun yarattığı hassasiyetle başımı doğrultuyorum son derece modern dizayna sahip küçük mutfak masasından.

Masada duran taptaze çöreği ve bir fincan dolusu gold kahveyi görmeden önce kısık gözlerimin ardından bulanık bakışlarla mutfağın geniş camından dışarı bakıyorum. Birkaç saat içinde batacak olan Güneş, ışıklarını son kez üzerimize vuruyor. İçeride bu kadar hava akımı olmasının sebebinin bulunduğumuz kat yüzünden olduğunu anlıyorum. On küsürüncü bir kat her halde. Böyle modern ve minimal bir evde yaşamak hayalimdir.

Mide ağrımın açlıktan mı yoksa başka bir şeyden mi olduğunu düşünmeksizin kahveye ve çöreklere sarılıyorum. Bardağın içine sokup kahveye bandırırsam kopup parçalanacakmış gibi duruyor bu pudra şekerli şey. Yavaşça bir lokma alırken, karşımda oturmuş buz gibi gözlerle beni izleyen beyaz saçlı adam konuşmaya başlıyor.

-Seni kutluyorum. Gerçekten imrenilecek bir karakterin var. Ben bile bu kadar geliştiremedim kendimi.

Söylediklerinin tek kelimesi bile umrumda değil şu an. Bu adam hakkında tek bildiğim şey, bir şekilde Sude'nin canına kıymış olması. Başka da bir şey hatırlamıyorum, önemi de yok.

-Ne hissettiğini anlayabiliyorum. Ama sen artık bu yolun yolcususun. Anlaşmayı kanınla imzaladın ve bu da geri dönüşün ancak canını teslim ederek olduğunu gösterir. Eh, gönüllü olmana gerek kalmayacak zaten. Fakat biraz daha yaşayacaksın.

Çöreği afiyetle yerken kaşlarımın altından ima dolu gözlerle bakıyorum adamın yaşlanmış yüzüne.

-Nasıl bir işe bulaştığını bilmen açısından söyledim. Sana bunları her gün tekrarlamak zorunda olduğum için sinirlenmeye başlıyorum. Nitekim seni bir kenara da atamam şu an.

Ani bir ifadeyle;

"Neden ne yapacaksan şimdi yapmıyorsun? Ayrıca sen kimsin, onu bile bilmiyorum" diyorum.

-Peki, senin gibi bir yok olmuşa ismimi söylememde sakınca görmüyorum. Benim kod adım AC304. Gizli dosyalarda, yazışma literatüründe, telsizlerde hep bunu kullanırlar. Yani bu kod adını kullanarak beni kral da yaparsın, soytarı da. Neyse ki öyle bir imkanın yok.

Adamın ukala ve duygusuz laflarına mimiklerimle bile karşılık vermiyorum. Fırını açıp ufak bir tepsi çıkarıyor Sıla. Profesyonel bir katilin böyle de hamarat olmasını bekleyemezdim.

Adam kalkmak için yerinden hareketleniyor.

-Bugünün konusunu Sıla sana anlatacak. Öncelikle bilgi işlem odamızı görmeni istiyorum. Bu sana bir fikir verir. Başarılar.

Odadan çıkıp giden adamın arkasından Sıla, yeşil gözlerini bana dikip başıyla kalkmamı işaret ediyor. Çöreği bırakıp kahveyle hol boyunca yürüyüp onu takip ediyorum.

Holün sağ tarafından ilerleyince yolun sonunda karanlık bir odaya geliyoruz. Kapısı yok bu odanın, içerideki tek ışık kaynağı etraftaki bir yığın siyah makinenin buton ve ekranlarından yayılıyor. Kayıt cihazları, yüksek frekansları telsizler, kripto aletleri, birkaç bilgisayar ve telefon var. Arada kalmış biraz boşlukta, duvara dayanmış, tertemiz bir piyade tüfeği ve onun üstünde asılı gaz maskesi durmakta. Sıla, bilgisayarlardan birinin başına oturup ekranı açıyor ve önümüze bir harita geliyor. Haritadaki sokakların ve caddelerin üzerinde oluşmuş mor bir hat var. Yol tarifi gibi. Fakat beklediğim gibi çıkmıyor.

ZebaniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin