O korkunç kütüphane olaylarının rüya olmasını o kadar çok istemiştim ki. Ama maalesef değildi. Hepsi yaşanmış ama bitmemişti. Bu olanları Harry ve Ron'a anlatmalımıydım? Nasıl bir tepki ile karşı karşıya kalacaktım? Şu anlık hiç bir şey düşünmeden kütüphaneden çıkıp yatakhaneye doğru yürümeye başladım. Arkamdan da Malfoy'un çıktığını duydum. Kesinlikle yatakhaneye gitmiyordu. Bir şeyler karıştırdığından çok emindim nedense. Belki de Mark'ı o ayarlamıştı? Öyle olsaydı öldüresiye dövülmeyi kabul eder miydi? Malfoy bunu neden yapardı? Aynı bu şekilde aklımdan milyonlarca soru geçti. Malfoy'u takip etmeye karar verdim. Şatonun çıkış kapısına doğru yöneliyordu. Umarım Filch ve Mrs. Norris'le karşılaşmayız diye düşündüm. Bir süre sonra gözden kayboldu, sonra ufak sessizliğin ardından geri dönmek istediğimde Malfoy tam arkamdaydı. "Beni mi takip ediyorsun, Granger?" dedi nefesini bana doğru üfleyerek. Evet,onu takip ediyordum ama ona öyle söyleyemezdim dimi? Ufak ufak hırıltılarla konuştum: "Ne fark eder Malfoy?" Her zamanki -pislik- sırıtışını attıktan sonra "Pekala,Granger. Madem buralara kadar geldin, seni gideceğim yere götüreyim." Beklenmedik bir laftı bu. "Çıkarın ne olacak?" diye atıldım. "Beni iyi tanıyorsun, Granger. Ama bir çıkarım olmayacak." Çok tuhaftı ama gerçekti, kesinlikle emindim.
Karanlık bir alana gelene kadar yürüdük. Ne o konuştu ne de ben. Birbirimizin nefesini duyabiliyorduk. "Evet, Granger. Geldik." Aklımdaki soruyu kelimelere döktüm:
"Burası neresi Malfoy?"
"Ah,Granger.Ben de seni zeki sanardım." dedi gülerek. Ona sesini kesmesini söyledim. "Biraz sonra gün doğacak ve gelen ilk tek boynuzlu atı göreceğiz." dedi. Bende bir kahkaha kopartarak: "Malfoy, bu sen misin? Ciddi olamazsın."
Gün doğdu ve tek boynuzlu at, bütün asilliği ve bembeyazlığıyla geçip gitti.
Büyülenmiştim.Günüm harika geçmişti, tabi bunu Malfoy'a söyleme ihtimalim şu anda bir Hipogrif'e dönüşme ihtimalimden daha düşük. Kafamdaki sorularla boğuşurken kendimi bir anda yerde buldum. Ah, bir bu eksikti. Feci şekilde acıyordu. Ayağımın üzerine basamadığımı fark ettim. Malfoy bunu pek takmışa benzemiyordu. Arkasından gelmediğimi gördüğü an durdu ve bana doğru yürümeye başladı. Kalbimin hızlandığını hissettim. Acıdandır herhalde diye düşündüm. Platin sarısı saçları rüzgarla birlikte savrulurken mavi-gri gözlerini üzerimde gezdiriyor ve soluk ince dudaklarıyla konuşmaya hazırlanıyordu. "Hadi ama Granger, seni asla taşımam." dedi. Ondan beni taşımasını istememiştim kii! Sağlam ayağımla suratına bir tekme atma dürtüsünü susturarak ona "Zaten senden beni taşımanı istemedim." diyerek atıldım. "Seni taşımayı -kesinlikle- istemiyorum ama başka şansımız yok. Burada mı kalmak istiyorsun?" dedi. Cevap vermedim. Hiç bir şey demeden arkasını dönüp gitmeye başladı. "Draco nereye gidiyorsun? Ya-ani Malfoy,beni burada mı bırakacaksın?" Dönüp öyle keskin bir bakış attı ve: "Ah,Granger. Yalvarman gerektiğini biliyorsun." dedi sırıtarak. Sinirden delirdiğimi hissettim ama burda da kalamazdım. "Pekala, Malfoy l-l-lütfen beni götürür müsün?" Ah, hale bak diye düşünmeden edemedim. "Tabii ki, Granger." dedi sırıtarak. Ve yavaşca yanıma eğildi.
Kollarım boynundaydı, -kesinlikle mecburiyetten- kafamı göğsüne yasladım. Kollarının biri sırtımda biri de bacaklarımın altındaydı. Kalbimi duyabiliyordum, sanki onunki de hızlanmış gibiydi. Hogwarts göründüğünde beni indirdi. "Sadece kolundan tutacağım Granger, anladın mı?" Tamam anlamında kafamı sallamakla yetindim.
Ve kapıyı açıp Büyük Salon'a girdiğimizde Hogwarts'taki her baş şaşkın olarak bize bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
smart and dangerous || dramione
Fanfiction''Zekisin,Granger. Oldukça fazla.'' ''Tehlikelisin,Malfoy. Oldukça fazla.''