Büyük Salon'un sonundan sola dönerek ilerlemeye başladık. Harry ve Ron'un bizi bu şekilde görmesini pek istemiyordum. Onlara daha sonra açıklayacaktım. Kendi düşüncelerimden sıyrılıp Malfoy'a dönüp bir baktım. Bana yardım ediyordu, B A N A. Sahi, bana neden yardım ediyordu? Oysaki biz düşmandık. Bu sorularla boğuşmam kısık ve zorla çıkan bir sesle dağıldı. Bu ses Profesör Mcgonagall'a aitti. Profesörü karşımda görünce telaşlandım ve stresin bütün vücuduma bir sıcaklık yaydığını fark ettim. Sonuçta yanımda Malfoy vardı. Profesör de şaşırmışa benziyordu ki ufak bir sessizlikten sonra konuşmaya başladı: "Bayan Granger, neyiniz var?" dedi kısık bir ses ile. "Merdivenden Büyük Salon'a doğru gelirken merdivenler değişti. Benim de ayağım kaydı ve Malfoy'un önüne düştüm. -Mcgonagall burada dehşete düşmüş bir yüz ifadesine büründü- Malfoy'da beni sizin yanınıza getirdi, Profesör." dedim olabildiğince inandırıcı olmaya çalışarak. Profesör: "Pekala,Bayan Granger. Siz gidebilirsiniz, Bay Malfoy." diye devam etti. Malfoy'da küçümseyici bir ifade ile: "Şüphem yok, profesör." dedikten sonra kaşlarını yukarıya kelimenin tam anlamıyla "ittirdi."
Profesör Mcgonagall'la birlikte koridorlarda ilerledikten sonra nihayet hastane kanadına gelebildik. Ayağım feci acıyordu, şişmiş ve morarmıştı. Nasıl bir şekilde düşmüştüm ki bu kadar acıyordu? Bir dahakine bu kadar çok düşünmek yerine önüme bakmayı kafama not ettim. Yorgunluğum ayağımın acısından çok daha ağır basıyordu. Göz kapaklarım ağır ağır kapanırken, kirpiklerim birbirine deyip kapandıktan sonra uyumam pek zaman almadı.
Uyanmaya başladığımda sesler duyuyordum. Uyanır uyanmaz karşımda Harry ve Ginny duruyordu. Harry'e bakıp ardından utanıp gözlerini kaçıran Ginny'nin yanakları pembeleşmiş ve hafiften çilleri belirginleşmişti. Kafasını bana doğru çeviren Ginny'e doğru bakan Harry Potter ise yüzündeki tebessümü gizlemeye gerek duymadı. Uyandığımı fark eden Ginny: "Hermione! Uyanmışsın. Nasıl hissediyorsun? Ayağın...Hâlâ acıyor mu?" dedi. Harry ise çok daha endişeli bir ses tonu ile: "Hermione...Sen iyi misin? Ah, ayağın. Madam Pompfrey'in iksiri işe yarıyor mu? Yaraması gerekir, değil mi?" diye ekledi. "Hey, sakin olun çocuklar. Ben oldukça iyiyim. Ayağımın acısının tamamen azalması biraz daha zama alacak. Biliyorsunuz bu iksir-" "Hermione, şu an da bile bilginliğini nasıl konuşturabiliyorsun?" dedi Harry, gülümseyip gözlerinin devirerek. "Her zaman, Potter." dedim sırıtarak. "Hermione...Eğer kendini iyi hissediyorsan neler olduğunu anlatmak ister misin?" Ne diyeceğimi kesinlikle bilmiyordum, sonuçta her gün Büyük Salon'a Malfoy'la girmiyordum ama bir cevap vermem lazımdı. Onlara kesinlikle Mark olaylarından bahsetmeyecektim. Çünkü Harry kesinlikle Mark'ı yaşatmazdı. "Ah, şey...I-ı tabiki anlatırım Harry." dedim. Anlat dercesine baktı. "Gelirken düştüm ve Malfoy bana yardım etti." Harry'nin bir şeylerden şüphelendiğini biliyordum. Beni tanıdığı için şüpheye düşmüştü ve ben de onu tanıdığım için şüpheye düştüğünü anlamıştım. Ama Harry'nin bu konudan bahsetmeye niyeti yoktu. Daha çok ayağımın acımasıyla ilgileniyordu. Sadece "Tamam, Hermione." deyip geçiştirdiler. Tıpkı benim yaptığım gibi. Suçluluk duygusu içimi kapladı. Ginny'e yalan söyledim. Daha da kötüsü Harry'e yalan söyledim. Aslına bakarsak pek yalan sayılmazdı. Sadece küçük (!) ayrıntıları atlamıştım, o kadar. Bir şeyi olabilecek en ayrıntısız haliyle anlatmak yalan söylemek sayılmaz, değil mi? Bir daha bu tarz bir olay yaşamayacağıma emin olduğum için üzerinde durmamak en iyisi diye düşündüm. Her neyse. Ron neredeydi? Acaba beni Malfoy'la görüp kızmış mıydı? Ben tam bunları düşünürken Harry sanki aklımı okuyormuş gibi: "Ron, Snape'in ofisinde cezaya kaldı. Umarım o ofisten canlı bir şekilde çıkabilir..." dediğinde kahkalarla güldük.
Sonradan öğrendim; meğersem Ron, Snape'ten "Tam bir ruh emici gibi. Buraya gelince bütün mutluluğum emiliyor." diye bahsederken Snape tam arkalarındaymış.
"..." diye devam etti sözüne. Bende gürültülü bir şekilde kahkalarımı gizlemeye gerek duymadan elimle en iyi arkadaşımı işaret ederek : "Bu çocuk gerçekten aptal." Ginny'de başıyla onaylayarak gülme krizine katıldı. Harry adeta -artık-susun- bakışı attıktan sonra sakinledik ve bir anda Harry ve Ginny birbirlerine bakarak üzerime atlayıp beni gıdıklamaya başladılar. Çığlık ve kahkalarım bütün Hastane Kanadı'nı kapladı. "Tamam, bu kadar yeter. DURUN!" dedim sonu olmayan kahkalarımın arasından. Bir süre sonra durdular. "Burdan çıktığımda sizi öldüreceğim." dedim parmağımı ikisinin üzerine doğru tehditkar bir biçimde sallayarak. Bu hareketim üzerine sadece gülümsediler. Ginny: "Hadi Harry, gidelim de Hermione biraz dinlensin ." Harry de başıyla onaylayarak kocaman gülümsemesini bana göstererek güven verircesine omzumu okşadı. "Sonra yine geleceğiz, Hermione. Sen çabuk iyileşmeye bak!" Ve sonra iki bedenin uzaklaşmasını izledim.
Tekrardan yalnız kaldım. Bir süre sonra sesler duymaya başladığım an tüylerim ürperdi ve üşüdüm. Gelen Mafoy'du. Bir tek o değildi. Yanında diğer Slytherin-Ultra-İtici-Grubu da vardı. Hâl hatır sormaya gelmedikleri belli bir şeydi. Dalga geçmek için gelmişlerdi diye düşündüm. Parkinson'ın tiz ve iğrenç sesinden oluşan çığlıkları her yeri kapladı. Bağırıp duruyordu, Malfoy da onu tutmaya-sakinleştirmeye çalışıyordu. Ama Parkinson: "Bırakın beni! Draco bırak!" diye bağırıyordu. Pansy'i zar zor karşımdaki yatağa yatırdılar. Madam Pompfrey hızlı bir şekilde içeri girdi ve Parkinson bozuntusunu susturdu. Nihayetinde diye düşündüm. O sırada Malfoy bana doğru geliyordu. Stres yapmadan edemedim. "Nasıl oldun, Granger? Umarım iyi değilsindir." dedi ve bir insanın yapabileceği en alaycı ses tonunu milyonlarca kat aşarak. Slytherin olduğu nasılda belliydi. Ve itici arkadaşları gülmeye başladı. Sinirlendim. Ama cevap vermeye niyetim yoktu, sadece gözlerimi devirdim. Ellerini çeneme getirerek: "Bir bulanık,bana böyle davranamaz." dediği an boşta olan ellerimden birini kullanarak, suratının ortasına vurma dürtüsünü engellemeyerek, soğuk ve beyaz teninde elimin izinin çıkması beklemediği bir şeydi. Suratı bana iğrelti ve nefret dolu bakarken birden sola dönmüştü tokatın etkisiyle. Ve bu ses odanın her yerinde yankılandı. Acı içinde kıvranan Pansy bile dönüp bize baktı. Tokatım, sessizlik sağlamıştı. Malfoy ise çok fazla sinirlenmişti. Onu herkesin önünde rezil etmiştim. Pişman değildim, nasıl olsa bu ikinci yapışımdı. Ama bu sefer korkmuyordu. Aksine çok daha fazla sinirliydi. Yüzünü bana doğru çevirdi ve: "Hadi ama Granger, daha iyisini yapa-" daha cümlesini tamamlayamadan az öncekinden çok daha sert vurdum. Sonuna kadar hak etmişti. Parkinson ağrıyan kolunu kullanıp, parmaklarıyla ağzını kapattıysa... Ben ne yaptım diye düşünürken durdum ve onun bana yaptığı herşey aklımdan geçti. Vicdanım oldukça rahattı. Ellerini ona vurduğum elime sürttürerek hiçbir şey söylemeden çekip gitti.
"Artık tamamiyle iyileştiniz. Özgürsünüz, Bayan Granger." Ve evet, 3 gündür duymayı beklediğim şu cümle. Sonunda. Hastane Kanadı'nda tek başım 3 gün geçirmiştim. 3 G Ü N. Tabii Harry ve Ginny ziyaretlerini eksik etmediler fakat onların da girmeleri gereken dersleri vardı. Ah, dersler. Derslerden geri kaldım. Bu bir kabus olmalıydı. Profesör Snape'in verdiği ödevler de almış başını gidiyordu.
Kitap almak için kütüphaneye giden basamakları hızla çıktım. Sonunda kütüphaneye girdim. Şükürler olsun ki gündüz vakti olduğu için kütüphanede bir sürü insan vardı. Her kütüphaneye girdiğimde korkmadan edemiyordum. Buradaki son anımı hatırlatıyordu çünkü bana. Ve daha da kötüsü Mark pisliğinin boynumun arka tarafında bıraktığı morluk sanki "O geceki olayların hepsi gerçekti. Mark senin boynunu zorla öptü." diyordu. Neyse ki morluk görünen bir yerde değildi. Kütüphanenin en boş yerine doğru yürüdüm. 2-3 raf daha geçtim ve aradığım yere geldim. Artık her zaman gittiğim yere gitmiyordum. Nedenini tahmin etmek pek zor değildi. Gözlerim doluyormuş gibi oldu fakat kendimi tuttum. Raflara döndüm ve kitap aramaya koyuldum. İlgimi üzerine çeken kitap gördüğüm an elimi rafa uzattım fakat bir anda soğuk bir nefes omzumdan boynuma doğru soludu. Bir an yine Mark olabileceği gibi çılgın bir fikre kapılarak elimi asama attım. Fakat kafamı çevirdiğimde yanımda, tam anlamıyla dibime girmiş ve sırıtarak bana bakan Malfoy duruyordu. Şaşırmamak elde değildi. Nasıl olduğunu kavrayamadığım bir ses tonuyla elindeki parşömen parçacıklarını sallayarak: "Senin için not tuttum, al bakalım Granger."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
smart and dangerous || dramione
Fanfiction''Zekisin,Granger. Oldukça fazla.'' ''Tehlikelisin,Malfoy. Oldukça fazla.''