stranger feelings.

768 54 14
                                    

| H E R M I O N E |

Ağzımdan akan salyanın yastığa bıraktığı ıslaklık ile uyandım. Uykumu alamamıştım. Buna lanet ederek yataktan kalktım ve diğerlerinin mışıl mışıl uyuyuşuna baktım. Ama bir kere uyandım mı tekrar uyumak zor oluyordu bu yüzden Büyük Salon'a inmeye karar verdim.

Yavaş ve sakin adımlarla Büyük Salon'a giriş yaptım. Harry ve Ron uyuyor olmalılardı. İki masada da en fazla 7-8 kişi vardı. Saate bakarsak bu çok normal bir şeydi. Gryffindor masasına doğru yöneldim. Oturunca masanın diğer ucunda oturmuş olan Mark'ı görünce ister istemez kasıldım. Zaten hiç aklımdan çıkmayan olayı evren bana daha çok hatırlatmak istiyor gibiydi. Elimin titrediğini fark bile etmedim. Daha sonra elimi çenemin altına koyarak diğer masaya boş boş bakış atmaya başladığımda yine düşüncelerim ile boğuşuyordum.

Birinin yanıma oturmasıyla yerimden hopladım. Kalbim hızla atıyordu. Aklıma direk olarak Mark gelmişti. Oturanın Harry olduğu görünce rahatladım. Ron da karşıma oturmuştu. "Ödümü patlattın, Harry!" O ise pek takmışa benzemiyordu. "Yanına benden ve Ron'dan başkasının oturup hayatta kalma oranı yüzde kaç sence?" dedi bilmiş bilmiş ve korumacı bir tavırla. Gözlerimi devirmekle yetindim.

Balkabağı suyumu yudumlarken aklım bir an da Malfoy'a kaydı ve gözlerim ister istemez onu aradı. Nasıl olsa aynı masadaydık. Bir süre gözlerimi gezdirdikten sonra onu çaprazımda Parkinson'un anlattığı şeyleri dinlerken buldum. Oldukça solgun görünüyordu. İster istemez bakmaya devam ettim. Çünkü tıpkı o gece kütüphanedeki gibi gözüküyordu. Solgun, hasta ve yorgun. Peki neden? Peki bu seni neden ilgilendiriyor Hermione? Kafamı Harry'e çevirdim. Malfoy'a olan bakışımı yakalamıştı sanırım çünkü bana tuhaf tuhaf bakıyordu. Tam ağzını açacakti ki Ron konuşmaya başlayınca ikimizde kafamızı ona doğru çevirdik. "Hörmönüo yemöyünü yeömemöşsen." Her zaman ki gibi ağzı dolu ve her yere yemek saçarak konuştu. "Kapa çeneni, Ronald. Yemek yerken konuşma!" dedim. Harry bir bıkkınlık soluğu verdi. Kavgalarımızdan bıktığını biliyordum. Ron ise tam ağzını açıp bir şey diyecekti ki sonra vazgeçti. Ginny bu halimize bir kahkaha patlattı. Ron ise dirseğiyle Ginny'nin omzunu neredeyse kıracak biçimde dürtükledi ve kendi kendine homurdanmaya başladı. Harry tek kelime etmeden öylece Ginny'e bakıyordu. Onun bu halini görünce gülümsedim. Mark olayını anlatmadığım için çok suçlu hissediyordum ve bu dayanılmaz bir hâl alıyordu. Yine Malfoy'u düşündüm. Bu işte kesinlikle bir gariplik vardı... Bana yardım etmişti. Bana. Dönüp dolaşıp yeniden aynı yere geliyordum her defasında. Ne yani ben oyuncak mıydım?! Bir gün iyiliğimi istiyor, diğer gün kötülüğümü. Ve acaba neden solgun görünüyordu? Cevaplanması gereken o kadar çok soru vardı ki...Ama onlara bir cevap bulmaktansa sorulardan kaçmak daha kolay geliyordu. En sonunda kafamı Harry'nin sert ve geniş omzuna yaslayarak düşüncelerimden kurtulmaya karar verdim. Saçlarım onu rahatsız etmiş olmalı ki elleriyle saçlarımı ittirdi ve güven verircesine omzumu okşadı. Bir süreliğine de olsa sorulardan kaçmıştım ve huzurluydum.

|D R A C O|

"....değil mi, Draco?" Pansy'nin anlattıklarının tek kelimesini bile dinlemiyordum. Çünkü aklım az önce istemsizce duyduğum cümledeydi. "Yanına benden ve Ron'dan başkasının oturup hayatta kalma oranı yüzde kaç sence?" Bunun anlamı da neydi? Potter ve Granger çıkıyor muydu? Ama ne demişti: "Benden ve Ron'dan başka" Belki de Weasley yakın arkadaşı olduğu için sorun etmiyordur. Belki de çıkmıyorlardı ve sadece yakın arkadaş oldukları için söylemişti. Peki ya bundan sana ne Draco? Ah, şimdi de kafasını Potter'ın omzuna gömmüştü. Potter da onun omzunu okşuyordu. Sinirle kasıldım. Ve bir şey daha dikkatimi çekti. Mark denen piç kurusu aşağılık da gözlerini dikmiş Granger'a bakıyordu. Ona tiksinti dolu bir bakış attım ve yemeğimle ilgileniyormuş gibi görünmeye çalıştım. Ama Granger aklımdan çıkmıyordu. Potter'ın omzuna kafasını yaslayışı, Potter'ın onun omzunu okşayıp gülümsemesi... Zor da olsa düşüncelerimi başka yere çekmeyi başardım. Lydia... Kabusumda denildiği gibi ondan nefret etmiyordum fakat öfkeliydim. Beni öylece bırakıp gitmişti...Tek başına, zayıf ve çaresiz hissetmeme sebep olmuştu. Hayattaki tek gerçek arkadaşım, en sevdiğim kuzenim... Gidişinin ardından yıllar geçmesine rağmen hâlâ üzerimde etkisi vardı. Çünkü aramızdaki bağ çok kuvvetliydi. Koparılamaz sanıyordum fakat değilmiş demekki. En zor zamanlarımda yoktu, olmalıydı ama yoktu. Ne halt yemişti kim bilir. Ne kadar öfkeli olsam da kendimi onu tekrar görebilmeyi istemekten alıkoyamıyordum. Rüyalarım ya da daha doğrusu kabuslarım onunla ilgili olmak zorunda mıydı yani? Hayatımdan çekip gidebilmişti, kabuslarımdan da gidebilirdi. Her zamankinden daha da sinirli olduğumu hissettim. Kontrol etmeli miyim ya da daha da önemlisi; kontrol edebilir miyim? Bilemiyorum... Aslına bakarsak son zamanlardan hiç bir şeyi bilmiyorum.

smart and dangerous || dramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin