~2~

22 1 0
                                    

Sanırım daha fazla geç kalırsam İstanbul gibi bir şehirde bulunması zor bir işi kaçıracaktım. Şu sıralar işsizlik vardı ve benim iş başvurumun kabul edilmesi mucize gibi bir şeydi. Bir yandan topuklu ayakkabılarımı ayağıma geçirirken bir yandan kapıya doğru seke seke ilerliyordum. Kapıya geldiğim zaman ayakkabılığın dolap kapağındaki aynadan kendimi süzdüm. Güzel olmuştum ama sanki daha fazla... seksiydim. Normalde tatlı kız kümesine giren ben; özellikle göğüs kısmının çok dar olduğu üstüme yapışan siyah elbise, siyah yüksek topuklular ve sade göz makyajımın aksine kırmızı rujumla kadınsı bir havadaydım. Aynadan kendime öpücük attım ve valiz çantamı alıp kapıdan çıktım. Çantam bir hayli ağırdı, yalpalayarak kapıdan çıktım. Sokağın başında taksi durağının olması her zamanki gibi yine imdadıma yetişti ve oraya doğru yürümeye başladım. İhtiyar bir adama seslenip en öndeki taksiye bindim. Adam içeri girdi ve arabayı çalıştırdıktan sonra aynadan bana adresi sorarcasına bir bakış attı. Gideceğim şirketin adresini verdim ve ilerlediğimiz yolları ezberlemeye çalıştım. Uzun bir yolculuktan sonra taksi durdu. Parayı uzatıp hayırlı işler diyerek arabadan indim. Çalışacağım yeri görmek adına başvurudan sonra tekrar şirkete gelmiştim bu yüzden emin adımlarla kapıya ilerledim. Döner kapıdan ve güvenlikten geçtikten sonra asansörlere ilerledim ve yukarı çıkmak üzere olana bindim. Şirkette oldukça büyük 4 asansör vardı ve kalabalıklardı. Kalp atışım bunu kanıtlar nitelikte hızlanmış ve terlemeye başlamıştım. Kapalı alan korkum falan yoktu ama deyim yerindeyse dara gelemezdim. Her katta sırayla birileri inerken ben en üst katta ineceğimden boşalan yerlere doğru ilerledim. Asansör 32. katı göstersiğinde dışarı çıktım ve derin nefes aldım. Sanırım kusacaktım. Patronun odasından biri çıkarken ben lavoboya doğru koştum. Sonunda kabine girip içimde ne varsa dışarı çıkarttım. Daha fazla kusamayacağımı anladığımda çıkıp ağzımı çalkaladım ve sigaradan dolayı yanımda taşıdığım diş fırçası ile dişlerimi fırçaladım. Saçlarımı düzeltip dışarı çıktım ve patronun odasına doğru ilerledim. Kapıyı iki kez tıklatıp içeri girdim. Az önce yanından geçtiğim adam değildi çünkü bu adam krem takım giymişti ve pantolonundan anladığım kadarıyla o adamın takımı siyahtı. Benden iki ya da üç yaş büyük çocuk önünü döndü ve bana gülümsemeye başladı.

-Yeni asistan olmalısın. Hoşgeldin. Ben Bartu Kemik, patronun oluyorum. Camın arkasındaki oda senin. İstediğin gibi dekore edebilirsin. Sana söylediğim şeyler dışında yapmanı istediğim rutin şeyler; sabah geldiğimde masamda süt ve dosyalar olsun. Öğle yemeğinde dışarıda yemem, çalışırım, dolayısıyla sen de buradasın. Her pazartesi pizza isterim gerisini kafana göre seç ve kendine de söylemeyi unutma. Akşam çıkmadan önce çikolata yerim, tercihen antep fıstıklı. Bunun dışında klasik asistanlık görevlerin talimat al ve yap. Sorun var mı?

Gözlerim şaşkınlıkla açılmış adamı izlerken o kahkaha atmaya başladı. Ben hipnozdan uyanmış gibi önce ona baktım ve kaşlarım çatıldı. Sahte bir öksürük sesiyle dikkatini çekmeyi başardım.

-Anladım Bartu Bey. Sorum yok. Şu an yapamı istediğiniz bir şey yoksa eşyalarımı yerleştireceğim.

-Bartu. Bartu diyebilirsin. Toplantılar dışında.

Tekrar gülmeye başladı. Çok mu komiktim? Ben eğlenmiyordum. Gözlerimi devirip arkamı döndüm ve kendi odama gitmek üzere kapıya ilerledim. Patronumun "Sana çık dedim mi?" diyen sert sesiyle kapının kolunu bıraktım ve ona döndüm. Kaşlarını çatmış keskin bir şekilde bana bakıyordu. Şaşırmadım değil doğrusu. Az önceki samimi patronumdan eser yoktu. Düşüncelerimden ayrıldığımda Bartu gülmemek için dudağını ısırıyordu. Kaşlarımı çatmış ona bakarken birden kahkaha atmaya başladı ve benim kaşlarım daha çok çatıldı.

-Sadece şakaydı. Yüzünün halini görseydin

diyerek tekrar tabiri caizse anırmaya başladı.

-Daha işe başlamadım.

diye seslice düşündüm ve yanıma gidip ceset konulmuş kadar ağır çantayı baya enerji harcayarak havaya kaldırdım ve Bartu'nun kafasına indirdim. Ağzından 'ah' diyr bir ses çıltı ve ben tatmin olmuşçasına gülümsedim.

-Annem bile bana vurmadı be. Off acıttın.

diye yakınarak kafasını ovuyordu. Şapşal çocuk.

-Belli zaten o yüzden böyle olmuşsun sen.

diyip yapmacık bir şekilde gülümsedim. Şeytani sırıtışı yüzünü kapladı ve bana doğru yürümeye başladı. Bense geri adım atmıyordum. En son dibime kadar girdi ve burnuyla saçlarımı araladı. Saçlarımdan yavaş yavaş aşağıya inen burnu kulağıma sürtündü ve fısıldadı.

-Senin patronunum ve kafama çantayla vurdun.

Heyecandan bedenimin her noktası titriyordu ve ben ayakta duramıyordum. Sıcaktı. Ellerim terlemiş bir şekilde omuzlarına koydum. Amacım onu ittirmekti ama kımıldayamıyordum. Ben kendimi toparlamaya çalışırken kapı açıldı ve içeriye ayak sesleri doldu. Anın etkisinden çıkıp kafamı yere indirdim ve yüzüm kızarmış bir şekilde tekrar kafamı kaldırdım. Nefesim kesilmişti. Yine. Hayaldi sanırım. Gerçek değildi değil mi? Buradaydı. Yaklaşık on adım ötemde. Poyraz. Her şeyiyle karşımdaydı ve az önce hınzır bir şekilde patrona bakan gözleri yerini şaşkınlığa bırakmış ve odak noktasını bana çevirmişti. Aynı bakışlar bende de vardı yanında nefretle birlikte. Acaba yanlış anladımı diye düşünmedim değil ama... zaten beni ilgilendirmez.

-Nefes.

dedi içinde birçok anlam barındıran sesiyle.

Nefes dedi, ben yeniden doğdum. Nefes dedi, kelebeklerim yeniden kanat çırptı. Nefes dedi, kalbim ölümle yarıştı. Nefes dendi, ama O dedi. Nefes dedi, nefesimi kesti.

Fakat bedenimin verdiği tek tepki, sesimi bir süzgeçten geçirip herhangi bir duygudan arındırdıktan sonra,

-Kimsiniz?

demekti.




Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 07, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İKİNCİ BAHARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin