"babanin at ciftligi var mal herif"

897 94 126
                                    

Eğik çizgi ile yazdığım kısımlarda Mikasa ve Gabi ingilizce konuşuyor.

-

Biraz ilerde oyuncaklarını karıştıran çocuğa bakıp kaşlarımı çattım. Daha önceki gelişimde tamamen bir çalışma odası olan oda, şu an oyuncaklarla kaplıydı ve şeytan velet dikkatini ben hariç her şeye veriyordu.

"Gabi, lütfen yanıma gelir misin?"

"Seni anlamıyorum Japonca konuş."

"Hayır, seninle Japonca konuşmayacağım."

Kaşlarımı çatıp ona baktığımda elindeki  oyuncağı bana doğru sallayıp güldü.

"Sana para veriyoruz. Ne istersem yapmak zorundasın."

"Sen değil, annen bana ödeme yapıyor. Onun dediklerini yapmak zorundayım. Şimdi kalk ve yanıma gel."

"Tek biiiiir kelime bile anlamıyorum!" Sinirle elindeki oyuncağı fırlatıp ayağa kalktığında sinirle soludum. Bebeğin nasıl dünyaya geldiğini bile bilen bir çocuğun İngilizce kıtı olduğuna inanacak değildim. İnadıma yapıyordu.

"Bana bak," dedim yanına gidip önünde çömelirken. "Eğer beni biraz daha zorlarsan tüm yazı sana zehir ederim. Hatta gelecek yaz da buraya gelir sana bedava ders veririm. Eminim annenin de hoşuna gider."

Gabi elindeki topu bıraktı ve afallamış bir şekilde bana baktı. Sanırım ilk defa ailesinin ödeme yaptığı biri tarafından azarlanıyordu. "Sürtük."

Şokla çocuğun yüzüne bakakaldım. Sabahtan beri İngilizce konuşmamak için direten çocuk, şimdi İngilizce küfür etmeye başlamıştı. Gerçekten, çocuklardan nefret ediyordum. Zaten buraya geliş amacım da öğretmenlik falan değildi. Bir an önce şu ceviz ağacını bulup harekete geçmeliydim.

"Pekala," dedim sinirlenmemeye çalışarak. "Seni annene söyleyeceğim."

"Söyle," dedi omuz silkerek. "Sence annemden korkuyor muyum?"

"Grisha Jaeger'a söylerim?"

"Iııh, uğraşacak zamanı yok."

"Reiner? Eren?"

"Eminim benimle aynı fikirde olacaklardır." Gözlerini kısarak bana baktığında sinirle yumruklarımı sıktım. Bu çocuk yeterince İngilizce biliyordu. Beni gayet rahat anlıyordu ve onunla uğraşmak istemiyordum. Hızlıca telefonumu çıkardım ve Pieck'e beni almasıyla ilgili bir mesaj attım. Beni buraya Levi bırakmıştı fakat beyefendi ben senin şoförün müyüm deyip rest çekmişti. Annie tüm gün peşimde dolaşıp kulum köpeğim olsa da onunla konuşmak istemiyordum. Sasha ise pek iyi bir sürücü sayılmazdı, o yüzden Pieck en iyi seçeneğimdi. Tabii, kırmızı ışık yandığında kafayı yemesi dışında.

"Su alacağım, istiyor musun?"

"Dııııt! Japonca konuştun. O kadar da Amerikalı değilmişsin, ha?" Gabi alayla gülüp ışıklı kılıcını salladığında göz devirip ayağa kalktım.

"Oğlum, mal mısın? Sen yine mi dayak yedin?" İçerden gelen seslerle durdum. Sanırım Eren arkadaşlarını çağırmıştı ve bu durum beni biraz germişti. İçeride tanımadığım bir grup erkek vardı. Mutfağa gitmek için salondan geçmek zorundaydım ve onlarla tanışmak zorunda kalacaktım. Harika!

"Ne bileyim ya! Adama çarpışan arabalarda çarptım diye kalktı dövdü beni!"

"Yine at tepti dimi?" Eren'in sesini duyduğumda kaşlarımı çattım. İçeride çok garip bir muhabbet dönüyordu.

are we done yet? 𔗫 aot textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin