Saat 10.23'tü uyanmaya başladığımızda. Ebru, bana sarılarak uyuyorken, omzuma kadar uzanan sağ elini yavaşça üzerimden çekip yatakta oturur vaziyete geçtim. Ardından kızın üzerini iyice örtüp salona girdim. Odamın kapısını kapatmamla birlikte yattığı yerden sıçrayarak koltuktan yere düştü Ozan. Saçlarımın arasına attığım diğer elimi indirmeden hareketsiz biçimde ona bakmaya başladım. Barış, o sırada Ozan'ın düşüşüyle küfür ederek birden uyandı. Etrafına dolanan battaniyesinden kurtulmaya çalışarak kalkmaya uğraşıyordu Ozan. Pencerenin yüzüne vuran güneşin ışığından kısılan gözleriyle dönüp bana baktı. Memnuniyetsiz bi tonla konuşmaya başladı.
Ozan: Yavaş a***a k*****m ya!
Barış: Ya mal mısın oğlum yaa?
Poyraz: Gerizekalı mısınız a***a k*****m?
Barış: Az yavaş düş ulan!
Ozan: Aga sen ne diyosun ya?
Poyraz: Lan sen ne diyosun?
Ozan: Kanka yavaş kapatsana a***a, yerimden sıçradım ya.
Poyraz: Kapı eski y****m ben napayım? Kalk ayrıca yani nedir, saat olmuş üç.
Tarık: ÜÇ MÜ?
Poyraz: Bu ne ara uyandı a***a k*****m?
Barış: Yat uyu sen yat, üç müç değil saat.
Ozan: Lavabo nerde?
Poyraz: İki gündür burdasın, bilmiyo musun lavabonun yerini oğlum? Mağaraya git istersen.
Barış: Hahaaha.
Ozan: Kafa mı kaldı ya?Arkamdaki kapı açıldı ve kürklü kıyafetleriyle yüzüme bakan bir çift yeşil tatlı göz gördüm.
Ebru: Ne bu tantana?
Poyraz: Ne tantanası ya, bayılmışım a.. Neyse. Sen niye uyandın?
Tarık: O çenenizden insan mı uyuyabilirmiş acaba? Acaba uyuyabilir miymiş insan o seste Poyraz acaba!?Yattığı koltuktan kalkarak oturur vaziyete geçti Barış o sırada elini ensesine atıp konuşarak.
Barış: Biri kapıyı kırar biri yere düşer, hepsi ayrı deli arkadaş.
Poyraz: Sen sus, sen sus, Mümtaz, sus. Allah'ın belası herif.
Barış: Ya arkadaşım Mümtaz deme artık bana ya!
Ebru: Poyraz.
Poyraz: Tamam neyse hadi kalkın hazırlanalım.Bi süre kendimize gelmekle vakit geçirdikten sonra etrafı topladık ve diğerlerini uyandırdık. Hepimiz güne sıkı bir kahvaltı ile başladık. Yemeği hazırlarken herkes bir iş yaptı ve hepbirlikte güle oynaya şarkılar söyledik. Yemekler bittiğinde saat 11.35'ti. Biraz da temizlik yaparak zamanı geçirdikten sonra misafirlerimizi de bizimle birlikte kamplarını bitirmeye ikna ettik. Barakamızı başkalarının kullanmasına izin vermezdik. Tek başlarına da hayatta kalmaları imkansız gibiydi. Öğlenin ilerleyen saatlerine doğru hepimiz yolculuk için hazırdık. Tarık ve ben, misafirleri şehir merkezine arabayla bırakacaktık ilk önce. Eşyaların çoğunu Barış'ın cip'ine yükledik. Misafirlerimizden, Barış ile iyi anlaşabilmiş olan iki erkek kişi de onun arabasına bindi. Benim arabama da Ozan, Elif ve diğer iki kız arkadaşı bindi. İmpala'm uzakta olduğu için, taşınabilir yüklerle ona doğru yürüdük bir müddet. Daha sonra sürmeye başladım ve biz giderken Barış'ın geri geldiğini gördük. Şehir merkezine varmış, hatta geri dönmüşt bile. Bir saate yakın bir süre sonra biz de merkeze ulaştık, ben ve diğerleri, eşyaları indirirken Ozan ve Elif birbirlerine baktılar. Durumu fark edip görmezden gelerek eşyaları indirmeye devam ederken konuşmaya başladıklarını fark ettim sonra.
Ozan: Birlikte güzel vakit geçirdik.
Elif: Evet, eğlenceliydi, biraz fazla heyecanlıydı ama.
Ozan: Benim için hepsi güzel birer anıydı.
Elif: Köpeklerden kaçışımız bile mi?Güldü Ozan. Ardından Elif de güldü.
Elif: Komik mi?
Ozan: Yok, o komik değil de, köpeklerden kaçtıktan sonra içinde su çukuruna düştüğümüz mağara çok komikti.Biraz daha sesli gülüp bakıştılar bir süre. Sonra gülmeyi bıraktılar. Hüzün kapladı içlerini, görebiliyordum bunu. Şiirsel bi özlem belirecekti günler boyunca içlerini biliyorum ben.
Ozan: Keşke biraz daha vakit geçirebilseydik.
Elif: Çok isterdim. Beni bulamasaydınız belki de ölecektim.
Ozan: Aslında sen bizi buldun.
Elif: Bana yardım etmek istemeyebilirdiniz.
Ozan: Onlar istemese de ben ederdim.
Elif: Evet, arkadaşlarımı aramaya çıktığımızda Poyraz'dan da korudun beni.
Ozan: Gene olsa gene korurdum, köpeklerden de korurdum.Tekrar gülüştüler.
Elif: Artık bu olaya da komik bakıcam.
Ozan: Evet ya çok komik, bi de her şey bi yana, biz orda can derdindeyken Egemen three... Şey, dimi çok komikti?
Elif: Nası, anlamadım.
Ozan: Ben de anlamadım ya boşver.a***a k***u*****n gerizekalısı. Neyse iyi toparladı.
Ozan: Dilersen numaramı alabilirsin, belki bi gün gene böyle eğlenceli vakit geçirmek istersen tabi. Tehlikesiz...
Elif: İsterim.Hepimizin işi bitti ve ben aracımın kapısını açıp arkasında beklemeye başladım. Kollarımı kapının üstüne dayayarak Ozan'a bakıyordum. Birbirlerine son bir kez tebessüm edip bakarak sarıldılar. Ozan yanıma geldi ve arabaya bindi. Karşımdaki kişilere ciddi ve usanmış bi tavırla bakarken ben de arabaya binip kontağı çevirdim. Yola çıktık.
Poyraz: Napıyon la sen?
Ozan: Bu kız benim kaderim aga.
Poyraz: Ya ampır ampır konuşma, daha nerde göreceksin kim bilir?
Ozan: Aga istersen mahşerde göreyim, o güne kadar hiç görmeyeyim. İlk defa aşık oldum a***a k*****m.
Poyraz: Yav kardeşim, sen kaç kere bi kızla el ele köpeklerden kaçıp, sarmaş dolaş mağaralardan çukurlara atlayıp, kol kola tünellerde gezdin?
Ozan: Lan ne alakası var?
Poyraz: Cevap ver.
Ozan: Hiç?
Poyraz: O yüzden işte aşık oldun dalyarak.
Ozan: Poyraz ne anlatıyon ya?
Poyraz: Neyse en azından numarasını aldın.
Ozan: Hee evet aldım onu. Sen nerden gördün?
Poyraz: Kanka onu herkes gördü ama sen bilirsin.
Ozan: Yiğidin malı ortada oğlum, herkes görsün.Barakaya ulaştığımızda hazırlanmış olan kendi ekibimizle yola çıktık tekrar. İstanbul'a sürecektik. Uzun bir yolculuk olacaktı. En azından dertlerden uzak kalarak kafamız dağılmıştı. Kafamız dağılmıştı ama farklı dertlerden dolayı dağılmıştı. Dert ve bela mıknatısıyım adeta zaten ben. Ayşegül mevzusunu yola çıkınca düşünmeye başladım o sırada. Sonuçta Leyla'ya olan sözüm sadece tatil için geçerliydi. (Bu kısmı, bu kitabın başlangıcı olan "İsterdim Hikmet Olmayı" adlı kitabı okumadıysanız, anlayamazsınız) Bir yandan abisi, bir yandan kalbim, bir yandan kendisi... Kafam adeta mantar tablosuna dönmüştü. Daha da kafamı yormaya devam etmek yerine tuttuğum direksiyondaki ellerimi gevşeterek, koltuğumda iyice yayıldım. Altımda lanet olası bi 67 model Chevy İmpala vardı. İmkansız bir hayalin motor bulmuş haline sahiptim. Mutlu olmaya yönelip müziğin sesini arttırdım. (Carry on my wayvard son) Yanımda oturup bana bakan Ebru'ya gülümseyerek önüme döndüm.
Poyraz: Aahhh... A***ı s*****m İstanbul...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Winter Passion: Molu
Short StoryOldukça kısa sürecek olan bu hikayemizde: Şehrin ve çalışmanın yoruculuğuna ara vermek için İstanbul'dan yola çıkıp Uludağ'ın olduğu sıradağların birinde, arkadaşlarıyla birlikte birkaç günlük tatil yaşayacak olan Poyraz ve diğerlerinin başına gelec...