-Bölüm 22: Kaçış-

11 3 0
                                    

Ebru: Kız nerde kalıcak?
Poyraz: Kalıcak mı belli değil dur. Fırtınadan sonra arkadaşlarını aramaya çıkıcaz.
Ebru: Poyraz saçmalama ya, kim bilir ne kadardır kayıp kız, daha beklemeyin, arayacaksak şimdi arayalım.
Poyraz: Tamam dur. Sen gene de burayı hazırla ona, biz salona geçeriz.

Salona geçip, içeridekilere daha fazla zaman kaybedemeyeceğimizi söyledim. Kızların evde kalmasına dair anlaştık, barakada da bir erkek bırakmayı düşündük ama kimin kalacağını oturtmakta biraz zorluk çektik.

Poyraz: Tamam o zaman, Biriniz benle gelsin, diğeri kızlarla burda.
Egemen: Dışarısı çok soğuk ya çıkmak istemiyorum ama ben kalırım dicem de, tek başıma da.. *gülerek* gerilirim biraz.
Ozan: Ben gelirim ya, dışarısı daha ıssız. Burda kal sen.
Poyraz: Tamam hazırlan, hatta Elif de bizle gelsin, birdaha gel git yapmayalım. Egemen, bişey olursa Ebru sana silah vericek, onda da olacak zaten, kullanırsınız.
Egemen: Oğlum ben adam mı vurucam.?
Ozan: Lan ne adamı be, manyak mıs-
Poyraz: İnsan mı var aga etrafta.
Egemem: O zaman silahı n'apıcam karde im?
Poyraz: Ya karde im! Sanmıyorum ama olur da ayı falan gelirse korkutmak amaçlı kullanırsın diyorum.
Egemen: Daha çok kızarsa o zaman n'apıcam, hayvan öldürmem asla.
Ozan: Yabancılık çekmezsiniz siz, anlaşırsınız tamam.
Egemen: Lan ne alakası var?
Poyraz: Off... Ebru'şum, burası sana emanet.
Ebru: Dikkat edin Poyraz. Sen de silahını al.
Poyraz: İyi de başka yok ki.
Gamze: Şu silah ismini duymak istemiyorum artık ya, korkuyorum.
Ozan: Çok silah.
Gamze: Gıcık.
Poyraz: Ya susun!
Ebru: Egemen'dekini al işte, bizi vurur bu şimdi yanlışlıkla.
Egemen: Yenge ayıp ediyosun ama, o kadar polis roleplay'i geçmişimiz var bizim de.
Poyraz: Ne yengesi lan, ne yengesi?
Ebru: Hadi Poyraz, al da şunu gidin bir an önce. Çantalarınız da hazır.
Poyraz: Sağol Ebru. Teledon çekmezse ve başım beladaysa havai fişek kullanıcam.

Ozan, Elif ve ben sıkıca giyindik, Ozan ve bende sırt çantası vardı. İçerisinde her şeye hazırlıklı olmak için doldurulmuş olan alet ve eşyalar vardı. En son,  Ebru'nun hazırladığı kahvelerimizi de içtik ve fırtınaya aldırış etmemeye çalışarak ilerlemeye başladık. Rüzgar sert ve kuruydu. Yüzümüz daha şimdiden üşümeye başlamıştı. Eldivenlerimiz vardı neyse ki, Ozan ve ben, elimizdeki palaları üşümeden tutabiliyorduk. Onlar yan yana arkamdan ilerliyorlardı. Ormanı zor seçerek girdik içine. Fırtınanın sisi burada daha da azalmıştı. Uğultu ve çıtırtılarla dolu ormanda düz bi şekilde ilerlerken, dönüp Elif'e nerelerden geçtiğini sordum. Durduk ve tekrar onlara döndüm. Rüzgarın sesinden dolayı yüksek sesle konuşuyorduk.

Elif: Bilmiyorum, hatırlamıyorum.
Poyraz: Ya nasıl hatırlamıyosun, geçtiğin yerlerde iz de mi bırakmadın?

Sesimi lüzumsuzca yükselmiştim. Şaşırdıkları apaçık ortadaydı, istediğim de buydu zaten. Kız irkilince bir adım geri attı Ozan'ın arkasına geçerek. Ozan bana kızar gibi sağ elini uzatıp açıp üzerlerine yürüdüğüm anda beni durdurdu, diğer eliyle de kızın koluna girmişti.

Ozan: Oğlum sakin olsana, o halde bi de onu mu düşünecekti kız? Devam et hadi, yürü.

Duraksadım kasıtlı olarak, hala planladığım şeyi yapıyordum. O esnada koşuşturma sesleri ile gard aldık Ozan'la. Etrafımızda zorla görebildiğimiz köpekleri fark ettik. Kız iyice ürkünce daha da sokuldu Ozan'a. önlerine geçtim. Sıradan köpeklerdi ama sanırım aç oldukları kadar bölgelerini de savunuyorlardı. Tetikte olup uzaklaşmamız gerektiğini söyledim.

Elif: Geri dönelim.
Poyraz: Olmaaz.
Ozan: Çok gitmedik, daha ilerlersek başımıza ne geleceğini bilemeyiz.
Poyraz: Barakadakileri de tehlikeye sokamayız, gelin işte. Oraya dadanırlarsa gitmezler asla.

Palalarımızı indirmeden ilerliyorduk. Sağımızda ilerde bir yükselti fark ettik. Kayalıktı bu. İnsan eli ile yapılmış asma merdiven ile tepesindeki mağaraya ulaşan bir kayalık... Üstelik birleşik olduğu dağın içerisine doğru ilerleyen bir mağarası vardı. Oraya yöneldik, lakin tırmanmaya başlarsak köpekler bizi arkamızdan yakalardı. Merdivenin dibine geldik.

Poyraz: Çıkın. Köpekleri üzerime çekicem.
Ozan: Saçmalama.
Poyraz: *palayı, ucu yere bakacak şekilde eğip gardımı bırakarak* Tamam hadi birlikte ölelim.
Ozan: Gecikme ama.

Yağan kar, yağmurla karışık ve sağanak olarak yağmaya başlamıştı.
Elif merdivenleri tırmanmaya başladı, Ozan hemen ardındaydı, köpekler 4 taneydi ve havlayıp duruyorlardı. Sonumun ne olacağını bilemeden aralarına daldım koşarak. Palamı ters çevirip keskin olmayan yüzü ile beni ısırmaya çalıştıklarına vurdum hepsine. Daha sonra bacağımda asılı olan Glock 17 silahımı hatırlayıp palayı sol elime alıp silahı çektim bacağımdaki askıdan. Silahın namlusunu dizimi kaldırıp dizime vurarak çektim ve geri geri kaçarken yere, köpeklerin önlerine üç el ateş ettim. Köpekler geri çekilince hızla dönüp silahı merdivenin çıktığı yere atarak elimdeki palayla tırmanmaya başladım. İki metreye kadar yükseldim ki, ardımdan gelen köpek, zıplayarak beni sırt çantamdan ısırmıştı. Asılı kaldık biraz. Merdiven iyice gerilmişti. Ozan yukarıdan bana elini uzatıyordu. Kopmaya başlayan merdiveni görünce bana yardım etmeye çalışmayı bırakıp merdivenin uçlarını tutmaya başladı. Tuttuğum basamak elimdeyken koptu ve sırtüstü geri düşmeye başladım. Ağır çekim oldu sanki her şey o an. Ozan, merdiveni bırakıp elini bana atmaya çalışıyordu. Ben de aynını yapmaya çalıştım ama çoktan düşmeye yaklaşmıştım. Düştüğüm gibi sol omzumdan ısırmaya çalıştı aynı köpek beni. Tam o sırada iki el silah atışı ile tüm köpekler on metre uzaklaştılar benden. Elif'ti silahı kullanan. Merdivenleri çıktım ve yanlarına gittim.

Poyraz: Aaahh! Beat this, you son of a bitch!

Elif, silahı bana verdi. Ayağa kalktık. Yağıştan dolayı sığınma ihtiyacı duyduk. Beni ısırdıklarını görmemişlerdi köpeğin. Ben de acımı gizlemeyi tercih ettim. Ozan, arkamızdaki kayanın mağarasının girişine yanaştı. Yerden yaklaşık dört metre kadar yüksekteydik. Bulunduğumuz kaya ise dağ ile iç içeydi ve mağara dağın içine ilerliyordu. İçerisi dışarıdan daha tehlikeli olabilir miydi emin değildik. Silahı elime aldım, şarjörü çıkarıp namludaki mermiyi de hesaba katarak hesapladım ve 7 mermimin olduğunu gördüm. Ozan o esnada çantasını çıkarıp içerisinden 2 adet el feneri almıştı. Birini bana, birini kıza vermişti. Feneri sol elimle tutup sağ elimde silahla ilerlemeye başladım. Ozan palaların ikisini aldı. Kız da arkasındaydı. İçerideydik. Garip bi sıcaklık ve ferah havayla karşılaştık ilk. İçerisi biraz dardı, bir o kadar da sessiz.

The Winter Passion: MoluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin