-Bölüm 23: Mağara-

8 3 0
                                    

Mağaranın sonuna geldiğimizde hiçbir şeye rastlamadık. Sadece alan biraz daha genişti. Yerlerde ve duvarlarda tahta parçaları bulunuyordu. Eftafa göz attıktan sonra silahımı sağ bacağımdaki askıya geri koydum. Fenerleri, önümüzü aydınlatacak şekilde yere bıraktık. Ozan ve ben çantalarımızı çıkarıp yiyecek içecek bir şeyler hazırladık. Elif o sırada bir köşeye geçmiş oturuyordu. Onlar yemeklerini yerken ben on metre ilerideki, mağaranın girişine yürüdüm. Dışarı çıkmadan yağışı izledim. İşler biraz daha uzamıştı. Telefonla, bize daha sonradan katılacak olan kamp arkadaşlarımı aramaya karar verdim. Bugün geleceklerini biliyordum.

Poyraz: He alo Barış?
Barış: Alo?
Poyraz: Nerdesiniz?
Barış: Alo Poyraz.
Poyraz: Lan nerdesiniz?

Barış'ın yanında arabayı süren Tarık'ın sesini duydum ardından.

Tarık: Poyraz nerde lan?
Barış: Sesin çok kesiliyo.
Poyraz: NERDESİNİZ DİYORUM.
Barış: Nerde miyiz?
Poyraz: Hee.
Barış: Sen nerdesin?
Poyraz: Eb**** a********.
Barış: Ne ahırı lan?
Poyraz: Evin yakınındayım ulan! Ormanda kaybolduk.
Barış: Kanka, ormandayım dedin başka bişey anlamadım.
Poyraz: Lan ben seni nasıl duyuyorum a**** k******?
Barış: Numara yapıyorum çünkü gerizekalı.
Poyraz: Ulan...
Tarık: Ver şunu ya. Alo Poyraz, nerde kayboldun aslanım. Bir kilometre ya var ya yok bizim barakaya gelmemize.
Poyraz: Lan, bi araba sesi var siz misiniz acaba o? Dur bi hareket etme.
Tarık: Durdurduk arabayı şuan.
Poyraz: Ta-tamam lan sizsiniz. Sizsiniz. Ateş ediyorum bak sesin geldiği yöndeyiz.

Silahımı çıkarıp bir adet ateş ettim toprağa. Sesin telefondan da duyulduğunu fark ettim. Barış, arabada bekleyecekti. Tarık'a inmeden önce silahını almasını, saldırgan köpeklerin olduğunu söyledim.
Tarık, beş dakika sonra bizi buldu. Merdivenin dibinde aşağıda durup konuşmaya başladı benimle.

Tarık: Tek misin?
Poyraz: Yok, anlatırım sonra, içerde iki kişi daha var.

Tarık, merdivene asıldığı anda büyük bir sarsıntıyla mağaranın içine, geriye doğru düştüm. Ben ayağa kalkma fırsatı bulamadan üzerimdeki kaya bloğu mağaranın girişini kapatacak şekilde yıkılmaya başladı. Birkaç saniye taşların yıkılışını duyduktan sonra hızla ayağa kalkıp üç adım geri gittim. Ozan, Elinde fenerle yanıma koştu fakat o geldiği gibi öksürmeye başladık, tozdan etkilenmemek için Elif'in yanına kadar gittik. İkisi de oldukça korkmuştu. Tarık dışardan bize seslenmeye çalışıyordu, çok az da olsa onu duyabiliyordum. Ozan, Elif'i sakinleştirmeye çalışıp ona sarılırken, bana Tarık'a seslenmemi söyledi. Reddettim. Sesini yükselterek itiraz etmeye başlayınca sessiz olmasını söyleyip onu susturdum. Ardından yüksek sesin mağarayı daha çok çökertebileceğini söyledim ona. Biraz bekledikten sonra eşyalarımızı topladık ve düşünmeye başladık. Ardından onlar, çaresizlik içinde mağaranın farklı yerlerinde oturup beklediler.

Poyraz: Ozan, umutsuzluğa kapılma hemen.
Ozan: Kanka mağarada mahsur kaldık farkındaysan.
Elif: Telefon çekmiyor mu?
Poyraz: Aaaa, aferin aferin, dur.
Ozan: Ara ara, itfaiyeyi ara.
Poyraz: Manyak manyak konuşma be Ozan. Tarık varken...

Tarık'ı arayacaktım ki, onun beni araması bir oldu. Telefonu açtım.

Tarık: Poyraz oğlum iyi misiniz lan?
Poyraz: Allah belanı versin Mümtaz. Ulan biz on dakikadır burdayız bir şey olmadı, bi elini attın dağ devrildi a**** k******.
Tarık: Ya aga dur şimdi, iyisiniz dimi?
Poyraz: İyiyiz iyiyiz biz. Çıkış yolu yok ama.
Tarık: Araçtan bikaç alet alıp gelicem sabredin.
Poyraz: Tamam bekliyoruz biz.

Telefonu kapadım ve ben de bir tahta parçasına oturdum. Oturduğum anda bir çıtırdı duydum ve Ozan'la Elif'e baktım. Onlar da sessizce bana bakıyorlardı.

The Winter Passion: MoluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin