Zahide sarsılmıştı. Birkaç saniye önce duyduğu cümle...gerçek miydi? Kalbi çınlıyordu sanki 'seni seviyorum, seni seviyorum' diye. Devran onu mu seviyordu? Eli hala Devran'ın avucundaydı. Devran parlayan gözleriyle ona bakıyordu. Gözünden akan damla ıslaklığını koruyordu. Zahide'nin gözünden yeni birisi daha aktı. Devran çekinse de parmak uçlarını nazikce o gözyaşının üzerine götürdü ve sildi. Zahide bir hayalin içinde gibiydi. Çok güzel bir hayalin. İmkansız bir hayalin... Devran parmaklarını onun yüzüne yaslamak için hareketlendi. Zahide ise sanki bir rüyadan uyanırcasına yüzünü telaşla geri çekti. Devran hemen elini indirdi ve onun elini bıraktı. Zahide'nin gözlerine baktı. Anlayamıyordu... Onun ne hissettiğini anlayamıyordu. Zahide karanlıkta parlayan o gözlere yeniden baktı. Dudakları birkaç kez aralandı ama yeniden kapandı. Devran bir adım uzaklaştı ondan. Zahide bu sefer konuşabildi:
"Ben... Ben..." Ellerini yüzüne kapadı.
"Of... Sen ne dediğinin farkında mısın?"
Devran bakışlarını yere indirdi. Zahide onu sevmiyor muydu? Peki neden ağlamıştı? Neden herkese coşkun bir selken ona karşı durgun bir suydu? Derin bir iç çekti. Bakışlarını yeniden onun gözlerine kaldırdı.
"Farkındayım Zahide... Seni ilk gördüğüm an içime bir kıvılcım düştü. Anlamıştım beni yakacağını"
Zahide'nin kalbi sanki mümkünmüş gibi daha da hızlandı. Dudakları hafifce kıvrılsa da gözyaşları durmuyordu. Devran bundan umutlanmıştı. Zahide aklından geçenlerle dudaklarını yeniden düz bir çizgiye çevirdi. Kalbinin kanatları yoktu. Devran'a uçamazdı. Gözyaşları şiddetlendi.
"Ben senin için doğru değilim..."
Devran hafif sesli güldü.
"Nedenmiş?"
Zahide bakışlarını etrafta gezdirdi. En son onun gözlerine baktı.
"Doğru değilim işte"
Devran yeniden ona yaklaştı.
"İyi de neden?"
Zahide yutkundu. Devran onun elini yeniden tuttu. Zahide ise nefesini tuttu.
"Beni seviyor musun Zahide?"
Zahide utançla yere baktı. Yanakları kızardı. Kafasını olumsuz anlamda oynattı. Devran onun çenesini parmağıyla kendine çevirdi, yukarı kaldırdı.
"Duymak istiyorum... Beni sevmediğini duymak istiyorum."
Zahide öylece onun gözlerine baktı. Bir anda elinden kurtuldu. İçeri girdi, Devran da onun ardından gitti. Hiçbir şeye aldırmadan ışığı açtı. Zahide hayretle bir nida çıkardı.
"Kapat şu ışığı"
Devran sinirle güldü.
"Kapatmıyorum!"
Zahide öfkeyle ona doğru yürüdü.
"Kapat şu ışığı, dedim! Biri görecek"
Devran onun kolundan tuttu. Gözlerinin içine baktı.
"Kapatmıyorum dedim."
Bir anda kolunu sıktığını anlayınca bıraktı.
"Görürlerse görsünler!"
Nefeslendi. Biraz sakinleşince Zahide'nin dibine yürüdü. Dudaklarında sinirli bir tebessüm vardı.
"Hem fena mı olur, herkes kim kimin bilir"
Zahide şaşkınlıkla dudaklarını araladı. Devran onun elini yeniden tuttu. Zahide çekmeye çalışınca izin verdi. Zorla tutacak değildi. Zahide burnunu havaya dikti.
"Ben kimsenin değilim!"
Devran kinayeyle cevap verdi:
"Henüz"
Zahide derin bir nefes aldı. Hayatı aklına gelince gözleri doldu. Devran da fark etmişti. Zahide saklanmak için arkasını döndü.
"Neden böyle yapıyorsun Zahide? Ne yani, bana karşı içinde hiçbir şey yok mu?"
Zahide'nin akmaya dünden razı yaşları yanaklarına indi. Cevapsız bıraktı onu. Devran'ın pes etmeyeceği belliydi.
"Seni ilk gördüğüm gün... Çeşmede su dolduruyordun. Bakışların cam gibi keskindi. Kendini korumaya çalıştığını o an anladım. Seni gördüğüm andan beri aklımdan çıkmıyordun. İşim bitene kadar çeşmeye kaç kere geldim bilmiyorum. Evime döndüm, yine sen vardın aklımda. Yine geldim ben de buraya. Günlerce geldim, gittim. Seni buldum sonra. Sonra... "
Derince yutkundu. Sinirle, sesli bir nefes verdi. O, adamdan konuşmak istemedi. Kırık bir tebessüm belirdi dudaklarında.
"Şimdi söyle Zahide, bizden neden olmazmış?"
Zahide sinirle bağırdı:
"Kimsesizim ben... Kimsesiz"
Devran tam ona itiraz edecekken devam etti:
"Benim yüzümden, aşığım yüzünden az daha vuruluyordun ve adam hala peşimizde muhtemelen"
Devran hırsla onu kendisine çekti.
"Şu adamı sil aklından... "
Öfkeyle bağırdı:
"Nasıl?! Nasıl sileyim? Bırakır mı sanıyorsun, beni başka birine bırakır mı sanıyorsun?"
Devran yeniden öfkelendi.
"İzin vermem Zahide! Onun sana yaklaşmasına izin vermem"
Zahide onun elinden kurtuldu.
"Benden ne istiyorsun?"
Devran gözlerini onun gözlerine dikti.
"Benim senden istediğim belli, yarim olman..."
Zahide içinden bir şeylerin ona doğru aktığını fark etti. Devran derin bir nefes aldı.
"Önemli olan senin ne istediğin... "
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
Mihrişah derin bir uykudaydı. Saçları yüzünün etrafına dağılmıştı. Mirhan onu izlemeye başladı. Sabahın 8'iydi. Bugün Mihrişah'ın doğum günüydü. 16 Temmuz.
Mirhan onun uyanır uyanmaz tebrik etmek istiyordu. Gece de geç gelmişti ve Mihrişah uyuyordu. Hediye fikiri onu inanılmaz zorlamıştı. 2 ay düşünmüştü. Ne yapacağını bilememişti. Ama en sonunda bulmuştu. Mihrişah kıpırdanmaya başladığında bakışlarını yeniden ona çevirdi. Önce ellerini karnına koydu. Biraz öylece bekledi. Sonra gülümsedi. Parmakları karnını seviyordu. Gözlerini yavaşca araladı. Mirhan'ı görünce daha da gülümsedi. Pürüzlü sesiyle konuştu:
"Günaydın canım"
Mirhan derin bir iç çekti. Yaklaşıp dudaklarına yumuşak bir öpücük bıraktı.
"Günaydın güzelim... "
Mihrişah'a yaklaşıp kafasını göğsüne koydu. Çenesine bir öpücük kondurdu. Kendi doğruldu ve onu da doğrulttu. Mihrişah onun gözlerine baktı. Mirhan onun saçlarını yüzünden çekti. Alnını öptü.
"İyi ki doğdun Tektane... " Yanaklarını öptü.
"İyi ki birbirmizi bulduk. İyi ki evladımın annesi oldun... İyi ki beni sevdin.
Seni çok seviyorum, Mihri'm... "
Mihrişah sevinçle gülümsedi. Unutmamıştı. Ona sıkıca sarıldı. Gözleri dolmuştu.
"Mirhan..."
Utangaç bir şekilde devam etti:
"Asıl sen iyi ki varsın. Sen benim sevgilim, canım, eşimsin... "
Mirhan şaşkınlıkla ondan uzaklaştı. Işıldayan gözleri Mihrişah'ı buldu. Derince yutkundu.
"Tektane... Senin dilinden bunları duyacak mıydım ben?"
Mihrişah utançla gözlerini kaçırdı. Onun göğsüne hafifce vurdu.
"Mirhan, söyleme şöyle"
Mirhan ona biraz daha yaklaştı. Dudağının kenarını öptü.
"Söylerim, benim güzel karımın utangaç dilinin söyledikleri beni eritirse..." Yeniden öptü. "Ben de böyle söylerim".
Çenesini öptü.
"Bir daha söylesene"
Mihrişah onun gözlerine baktı. Gerçekten hoşuna gittiği belliydi. Yutkundu. Mirhan tam dibinde, gözlerine bakıyordu. Mirhan ellerini onun beline koydu. Cesaret vermek ister gibi okşadı. Mihrişah alçak sesiyle devam etti, en kolayından başladı:
"Canım... "
Mirhan tebessüm etti. Dudaklarını öptü. Yeniden gözlerine beklentiyle baktı. Mihrişah ellerini onun göğsüne koydu. Çok heyecanlanmıştı.
"Eşim... "
Yeni bir öpücük. Daha da genişleyen bir tebessüm.
Utangaçca dudakları kıvrıldı ve en zoruna gelmişti. Bakışlarını kaçırdı. Birkaç saniye dudakları aralık bir şekilde bekledi. Sonra gözlerini, o güzel gözlere çevirdi. Bu gözler böyle küçük şeylerle bile gülüyordu. Ondan bunu esirgemedi.
"Sevgilim... "
Mirhan onu kendine çekti.
"Mihri'm..."
Dudaklarını kavuşturdu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Süveyda💛
عاطفيةMihrişah~Mirhan💛 "Canını acıtırsam söyle" dedi, Mihrişah adamın bu lafına tebessüm etti. Kaçamak bir şekilde: "Canımı acıtman canımı acıtmaz, ruhumu acıtma yeter" dedi.