Min Yoongi çok zengin bir ailenin oğluydu. Varlıklı bir aileden geliyordu.
Yoongi iyi yetiştirilmiş, eli yüzü düzgün, giyimine ve konuşmasına dikkat eden biriydi. Anne baskısı onu yıpratıyordu ama ne olursa olsun ayakta kalmaya devam ediyordu.
Annesinin baskısı her geçen daha da şiddetleniyordu. Yoongi çoğu kez intihar etmeye kalkışmış ancak evin hizmetlisi ona engel olmuştu.
Yoongi'nin annesi intihar ettiğinden haberdar olmuştu. Ama üzerinden bir hafta geçmişti. Evim hizmetlisi Yoongi'ye iyi bakıyordu ve sadece olayı onun bildiğini öğrendiğinde kızdı ve hiddetle "Oğlum hakkında herşeyi bana iletmen ve ona iyi bakman için seni işe aldım ancak çocuğum senin yüzünden intihar ediyor!" dedi. Aslından olayı bilerek yanlış anlatması Yoongi'nin babasını şüpheye düşürmüştü. Özellikle eşi Yoongi'ye fazla baskı yapıyor ve kendine zarar vermedi için bir tehdit oluşturuyordu. Yoongi'nin babası iyi niyetli ciddi ve iyi niyetli biriydi. Evin hizmetlisi asla Yoongi'ye zarar vermeyeceğini iyi biliyordu.
Yoongi'nin babası sürekli yurt dışına çıkıyordu. İşi maden işçiliği idi. Madenden her türlü değerli taşları çıkarıyor. Oğlu için de gelirken bu taşlardan birkaç tane ayırıyordu. Yoongi'nin bir taş koleksiyonu vardı. Her türlü taşı biriktirip fotoğrafını çekiyor. Daha sonra ise albümüne koyuyordu. Annesi bu zaafını çok saçma ve gereksiz buluyordu. Çoğu zaman taşları çöpe atmayı denese de eşi buna engel oluyordu.
Bir vaktini bulduğunda Yoongi'nin babası Yoongi ile konuşmak için yanına gitti. Sakin bir vakitte "Oğlum biliyorum seni çok ihmal ediyorum. Çok fazla vakit bile geçirmiyoruz. Neden intihar ettiğini sorabilir miyim bana herşeyi anlat kimse sana ben varken birşey yapamaz" diyerek birazcık da olsun Yoongi'yi rahatlamak istemişti. Yoongi utangaç bir ses tonuyla "Ondan nefret ediyorum, o çok kötü biri." dedi ve demesiyle gözyaşlarına hakim olamadı. Babası hem öfkeli hemde bir o kadar da üzgündü. Onu böyle görmeye dayanamadı ve "Düşünüyorum da senin için yarın o istediğin güzel taştan getiricem. Hem koleksiyonunu da bana göstermek istersin belki." diyerek Yoongi'ye kocaman sarılmıştı. Babası cidden onu çok seviyordu. Bir yandan da annesi konuşmalarına kulak misafiri olmuştu. Babası odadan çıktığında "Joseph neler oluyor burada?!" dedi hırçın bir sesle. Joseph karşılık vererek "Diana odaya geç seninle ciddi manada konuşmamız gereken meseleler var dedi." ve Diana'yı kolundan tutarak odaya götürdü.
Neredeyse tartışmaları yan odadan geliyordu. Daha sonra ise odadan sulah sesi çıkmıştı. Joseph karısı Diana'yı vurmuştu. Odadan çıktı ve Yoongi'nin yanına doğru ilerleyerek "Oğlum ve Bayan Sasha hepiniz toplanın gidiyoruz" dedi. Yoongi şaşkınlık içinde "Nereye?!" diye sordu. Babası telaşlı bir sesle "Güney Kore'ye gidiyoruz. Annenin cesedi burada kalıcak. Nasıl olsa ormanın ortasında oturuyoruz birşey olmaz." dedi ve hızlı adımlarla evden çıkıp arabaya bindiler.
3 sene sonra...
Joseph ve Yoongi baba oğul olarak ilişikleri çok iyiydi. Her daim birlikte dost gibi oluyorlardı. Ama babası madenlerde çalıştığı için çok fazla toz içinde kalıyordu. Bu yüzden akciğer hastalığı vardı ve tedavi olmuyordu. Hastalığı gittikçe ilerlemişti. Ayrıca Bayan Sasha ise iki hafta önce kalp krizi geçirmişti ve hayata gözlerini yummuştu. Yoongi ise sevdiklerini kaybetmenin bunalımını yaşıyordu ve babası o ölmeden önce onu rehabilitasyon merkezine göndermesi gerektiğini farketmişti. Oğlunun canına kıyması mı istemiyordu. Yaşadığı onca şeyi kaldırması onun için çok zor ve güçtü ama ne olursa olsun babası onun yaşamasını ve mutlu bir hayata aşık olduğu biriyle başlamasını istiyordu.
Joseph Yoongi'nin yanına gelerek "Nasılsın oğlum?" dedi. Yoongi şaşkın bir halde "aslından bu soruyu benim sana sormam gerek baba neden tedavi olmuyorsun, seni kaybetmek istemiyorum." dedi ve ağlamaya başladı. Joseph oğlunun gözyaşlarını silerek "Benim için artık çok geç oğlum, ayrıca hoşlandığın biri var mı?" diyerek kıkırdadı. Yoongi babasına gülerek "Aslında var ama yok gibi." dedi. Joseph gülerek "Nasıl yani?" dedi. Yoongi gülümseyerek "Onu rüyamda gördüm baba o çok naif ve güzeldi. Saçları ipek gibi, teni esmer gözleri umutla bakıyordu." ve ondan bahsederken yanakları al al oluyordu. Babası bu durumu farkettiğinde onun bu halini şirin bulmuştu. Babası ona dönerek "Adı ne peki oğlum?" diye sordu. Yoongi ani bir heyecanla bağırarak "Onun adı Jung Hoseok" dedi. Babası oracıkta şoka girmişti. İlk defa onu böyle görüyordu. Tıpkı bir çocuğu andırıyordu. Aşık bir çocuğu.
Yoongi güldü ve babasına doğru dönerek "Baba o gerçek hayatta yaa varsa ya gerçekten yaşıyorsa babacığım" dedi. Babası da gülümseyerek "Bilemem oğlum ama gerçekten yaşıyorsa umarım birlikte olursunuz." dedi ve odadan ayrıldı.
Yoongi sabahtan akşama kadar sadece Hoseok'u düşünüyor hatta onu gerçekte varmış gibi hayal edip ellerinden tutmaya çalışıyordu. Babası onun şizofreni hastası olduğunu farketmişti. Hatta işin en kötüsü annesinin ruhunu gördüğünü ve ondan nefret ettiğini söyleyip durmasıydı.
umarım hoşunuza gider <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ghost |•Sope
RomanceŞizofreni hastası olan Min Yoongi kalbinin sesini Jung Hoseok adlı gördüğü kişi için adar. Sadece onun için kalbinin hızlıca atmasına izin verir. |•kitap konusu tamamiyle bana aittir hiçbir şekilde çalıntı ve alıntı yapılmamıştır•| ~sopefairytale