Ormanın Gözünden • 12

398 33 8
                                    

"Nefes, neler oluyor?"

Birkaç adım Duru'dan uzaklaştım ve derin bir nefes aldıktan sonra yüzüne bakmak için ona döndürdüm başımı.

"Hangi konuda, Duru?" diye sordum, dünyadaki en aptalca soruyu sormuş olduğumu bilmeme rağmen.

"Neden annenlere nasıl tanıştığımız hakkında yalan söyledin?"

"Çünkü hastanede tanıştığımızı bilmemeliler," diye cevapladım sorusunu.

"Neden?" diye sordu bu sefer de. Çok soru soruyordu. Cevaplamak istemediğim soruların ortasına atıyordu beni.

Ondan uzaklaşmaya ihtiyacım vardı. Ondan uzaklaşmak ve sormaya hazırlandığı sorulardan kaçmak istiyordum tam şu anda.

Fakat yanıma gelip elimi tutmasıyla gücümü kaybetmeye başlamıştım.

Ne olurdu annem ve babamla tanışmaya geldiğinde konu bizim nasıl tanıştığımıza gelmeseydi? Ne olurdu annem ve babam Duru ile bugün tanışmak ve yemek yemek istemeseydi? Ne olurdu... Yalan söylemek zorunda olduğum bir hastalığım olmasaydı...

"Nefes?"

Duru'nun sessiz ama inatçı olan ses tonu başımın dönmesine sebep oluyordu. Olduğum yere yığılmak ve bu sayede bu konuşmadan kaçınmak istiyordum ama olmuyordu. Sonunda cevap vermem gereken o anın geldiğini fark ettiğimde itiraf etmem gereken şeylerin hepsi dilimin ucuna sıralanmıştı bile zaten: "Annem ve babam hasta olduğumu bilmiyor."

"Neden onlara söylemedin?" diye sordu bu sefer de.

Duru'nun sorusu da en az benim sorum kadar aptalcaydı. Bir insan annesine babasına nasıl öleceğini söylerdi ki? Eğer hastanede tanışmamış olsaydık şu an Duru da benim hastalığımdan bihaber olurdu çünkü öyle olması gerekiyordu. Sevdiklerime... Nasıl yakında gideceğimi söylerdim? Onları bir daha göremeyeceğimi... Çok özleyeceğimi... Bunu nasıl cümlelere dökerdim?

Duru'nun elleri yüzümdeyken gözlerimin dolduğunu hissettim ve "Yapamam," diye cevapladım havada kalan sorusunu. Ardından hüzün veren temasını kesmek için ellerini indirdim çenemden.

Ayaklarımın titrediğini fark ettiğimde birkaç adım geri gidip yatağıma oturdum. Duru da beni takip edip yanıma otururken ellerimi tutmuş ve "Onların da bunu bilmeye hakkı var, Nefes," demişti. "Onlar senin ailen."

Bana biraz daha yaklaştığında kaşlarımı çattım ve "İmkânım olsa sana da söylemezdim," dedim tamamen dürüst bir şekilde.

Ama Duru bu cümlemden hiç hoşlanmamıştı.

"Ne demek sana da söylemezdim?" diye sordu öfkeyle. "Nefes ben senin sevgilinim. Onlar da annen ve baban. Senin hakkındaki durumları bilmeye hepimizin hakkı var."

Kafamı Duru'ya doğru kaldırıp gözlerine bakmaya başladım ve "Ben istediğim sürece, Duru," dedim sert bir şekilde. Bu konuşmanın da bitmesini istiyordum artık. "Kendimle ilgili neyi anlatıp neyi anlatmayacağıma ben karar veririm. Sen veya bir başkası değil."

Cümleler ağzımdan çıkar çıkmaz vicdan azabı ve pişmanlık da şu anki karmaşık duygularıma eklenmişti ama Duru'nun ağzına gelip kendini sıkarak söylemekten vazgeçtiği cümleleri ve yüzüme bakmadan odadan çıkıp gidişi beni tam anlamıyla paramparça etmişti.

•••

Gözlerimden durmadan dökülen yaşların arasında elimi yavaşça kalbime götürdüm. Pencerenin önünde, arkamdan tam da o manidar cümleler dökülürken kafamı gökyüzünü kaldırdım.


Shall we look at the moon, my little loon, why do you cry?

Ay'a bakalım mı, minik dalgıçkuşum, neden ağlıyorsun?

İki Yeşil OrmanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin