Küçük kız çocuğu, küçücük kız çocuğu...
Bugün hissettiğin acı yarında yakar canını.
Bugünün gerçekleri yaşanmışlıkları yarının kötü kavgalarıdır. Çek yorganımı başına kadar pis eller kirletmesin, kapat gözlerini ve yalvar tanrıya; öldürmesinler çocukluğunu. Kanlı eller ağzını kapatsa da var gücünle yardım işte seni anlayan olmasa da sesini duyan olur mutlaka...“Hadi gözlerimdeki ve ruhumdaki harabeyi göremediniz, bedenimdeki yaralarımı da mı görmediniz ya da dudaklarına saklanmış çığlıkları?”
Bir çocuğu kötü olmakla suçlayamazsınız, ya da suçlayabilirsiniz. Tanrının bile daha defterine günah yazmadığı bir masumu günahkar olmakla sadece insanoğlu suçlayabilirdi zaten.
İki kez farklı yıllarda olmak suretiyle altıncı yaşa lanet edildi ve iki kez ölüm meleği iki çocuğun yanına geldi ama canlarını almadan gitti.
Kötü çocuk yoktur, kötü eğitilen çocuk vardır.
Kötü çocuk yoktur, kötülüğe uğramış çocuk vardır.03.06.2007
Korku ilmek ilmek işlendi kızın yüreğine. Altı yaşındaki bedeni çektiği acıları hak edecek bir şeyde yapmamıştı üstelik.
Ama kaderin kötü cilvesi bir bahane aramıyor yahut günah işlemelerini beklemiyordu.
Dizlerindeki yaralar, yamuk kesilmiş saçları ve ağlamaktan acıyan gözleri...
Üstelik sadece gözleri de acımıyordu, vücudunun her yeri acıyor nefes almak bile yük oluyordu küçük bedenine. Mesela annesi yanındayken sevilmek Sidal'e hiç yük olmamıştı çünkü annesi , babası gibi canını yakarak sevmiyordu.
Güçsüz bedeni felç inmiş gibi yerde uzanırken ve bacağındaki kan kurumuşken Sidal annesi gelsin diye dua ederken bayıldı.Tanrı, Sidal'e acısın...
12.06.2022
Ahmet Zemheri
çocukluğunun sağnak yağışlı bir Kasım sabahına uyanmıştı. Altıncı yaşı tam karşısında kıyafetlerine de sıçrayan kan ile kanlı küvete girdi. Küvetteki kanlar sürekli taşıyordu. Küvette bir kız çocuğuda vardı. Kız çocuğu ayaktaydı ve donuk bakışlarıyla sadece bir noktaya bakıyordu. Baktığı yer Ahmet'in yangın yeri gözleriydi. Altı yaşındaki hali donuk bakışlar görsede yirmi altı yaşındaki Ahmet, kızın gözlerindeki duygunun acı olduğunu görebiliyordu. Kızın mavi gözlerinde yaş birikince gözleri okyanusa ev sahipliği yapar gibiydi."Ben sana bi şey yapmadım ki" dedi kız çocuğu. Gözyaşları o kadar hızlı akıyordu ki insanın içi acıyordu.
Birinin canı yandı diye diğerinin içi acır mı?
Bir el sıkıyor Ahmet'in boğazını, kız çocuğunun gözyaşları nefes almasını engellerken küvetteki kan yardım istemesine izin vermiyor ve boğazında bir öksürük birikiyor.
"Ahmet!"
Zerrin Zemheri.
Zerrin Zemheri Ahmet'i kurtarırken o kız çocuğunu da kurtarır mıydı?"Ahmet uyan" ince ses ile karınlıktan âdeta sert ve hızlıca çekildi.
"İyi misin?" dedim. O kadar ürkek bakıyordum ki mavi harelerimin titrediği hissedebiliyordum.
"İyiyim" dedi ve uzandığı yerden doğruldu. İkimizde yatağın üzerindeydik ben oturuyordum o uzanıyordu çünkü ben Ahmet'ten daha önce uyanmıştım.
"Saat kaç?" dedi uykulu sesiyle ellerini belime sıkıca dolarken.
"Dörde geldi galiba" dedim. Birazdan hava aydınlanırdı. Birazdan dediğim yaklaşık iki saat sonraydı.
"Gideyim ben" dedim ama geri çekilmeme izin vermeyen adam daha çok sarıldı. "Sabah ben bırakırım seni" dedi. Dudakları boynumu işgal etmişken sesi boğuk çıkıyordu ve bu sesli gülmeme sebep oluyordu.
"Çok seviyorum seni" dedi, gülüşlerim artarken ellerim sıkıca çıplak omuzlarına tutunuyordu. Altı ay önce kendimi o arabanın önüne atmasaydım ve Ahmet beni kurtarmasaydı cehennemimde hala yanıyor olabilirdim.
"Benden sıkıl o zaman hatırlatacağım sana bu sözlerini" dedim gülerek.
Dalga geçiyordum ama bu şekilde dile getirmek böyle bir ihtimalin olduğunu hatırlamak bile kanımı donduruyordu. Altı ayda ona fazlaca alışmıştım.
"Nefes evde Ahmet. Kaç saattir buradayım!" dedim. Ama önceki cümlemde kasılan bedeni gevşemedi.
"Seni bırakacağım" dedi. Kolları bedenimden çekildiğinde ürperdim.
"Beni bırakmayacaksın, beni eve götüreceksin" dedim. Evrene olumlu mesajlar göndermek adına.
Kafasını sabır dilercesine iki yana sallayarak yerdeki eşofmanını giydi.
"Duş alıp geliyorum." diyerek odanın içindeki kapıdan ağır adımlarla girdi. Babam ve Nefes uyurken çıkmıştım evden ama yine de korkuyordum dört saattir kızım ve babam aynı çatı altındaydı. Yokluğumu fark ettilerse olabilecek olan her şey korkudan titrememe sebep oluyordu ve en mutlu olduğum anları bile mahvetmeye yetiyordu. Kırmızı dar mini elbisemi giyindim. Çıplak ayaklarımla yatağın tam karşısındaki büyük masaya ilerledim. Bilgisayarı, telefonu, ufak kağıtlara alınmış notları, ekonomi dergileri, kulaklığı, anahtarları ve cüzdanı masanın üzerinde dağınıkça duruyordu. Kendi telefonumu alırken albüm yine dikkatimi çekti uzun süredir görüyordum ama bakmaya cesaret edemiyordum. Ahmet'in özeli olabilirdi onunla ilgili hiçbir şey bilmemek merakımı arttırıyordu. Baksam kızabilirdi sınırları olan bir adamdı. Sınırlar onun için çok önemliydi. O da ben anlatmadıkça hiçbir şeyimi öğrenmek için ısrar etmezdi. Ben kendimle ilgili çok az şey anlatmış olsamda o hiçbir şey anlatmamıştı, en azından Ahmet, Nefes'in kızım olduğunu biliyordu.
Ben sadece aile üyelerinin ismini çalışanlarının bazılarını ve soyadını biliyordum. Doğum gününü bile söylememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLHUN 1
Teen FictionKüçük kız çocuğu, küçücük kız çocuğu. Bugün hissettiğin acı yarında yakar canını. bugünün gerçekleri yaşanmışlıkları yarının kötü kabuslarıdır. Çek yorganını başına kadar kirli eller küçük bedenini kirletmesin, kapat gözlerini ve yalvar tanrıya...