Okuduğunuzda sizinle olduğumu hissediyorum. Karakterlerimle sizlerin zihinlerinizdeyim ve kalemimle sizlerin damarlarınızdayım, akıyorum.
Tadı damağımızda iz bırakan bir bölüm olması dileğiyle...
Bölüm sonu görüşelim.
🍷Agnes Obel İts Happening Again🍷
Gecenin rengiyle eşdeğer iç dünyadaki amansız savaş. Sindiremediğim türlü türlü karanlıklara gebe oluşumum. Zihnim ve içine hapis ettiğim bu amansız düşünceler. İnsan kendinden edindiği bu sahtekar oyunlarla dimdik kalırdı demek. Dimdiktim. Kafamda kurduğum oyunlar bir bir işlerken zihnime yıllar önce hapsettiğim o küçük kız çocuğunu infaz ettim.
Elimdeki silahı kavradım işkencelerin sonu gelmişti. Bu dünyaya yaptığım iyiliklerden biriydi onu öldürmem, onun için de huzurdu. İki saat süren ve sinirlerime iyi gelen bu işkence sonunda silahın namlusundan gelen sesle son buldu, beden öldü, ruh kaçtı. Dünyadan gereksiz bir insan daha yok oldu. O mahlukat insan demeye yoksun zevkleri olan bir adamdı.
Müziği kapattım, kopardığım parmakları kenara attım, aletlerimi toplayıp etrafa son kez göz gezdirdim. Herhangi bir sorun yoktu sadece kendim gibi her yer de dehşet derecede kan kokuyordu. İnsan bedeni iğrenç kokuyordu. Yanımda getirdiğim Hello Kitty kafasını cesedin kucağına koydum, dudaklarım yukarı doğru alayvari bir sırıtşla kıvrıldı. Aynanın önüne geçtim ve onunla konuştum. "Bu günde bu işi hallettik ne dersin güzel oldu mu?" Aldığım cevap beni tatmin etmemişti. "Acınası olma Minik Sora, daha yaratıcı fikirler bulmalısın. Annenin izinden böyle mi gidiyorsun? Ama böyle onun gibi olamassın ve asla kurtulamazsın bu esaretten. " Aynaya cebimdeki kırmızı rujla "LANET BİTMESSE CESETLER TÜKENMEZ" yazdım.
Sürgülü camı açtım, ciğerlerimi havayla doldurdum ve kendimi boşluğa bıraktım. Ayaklarım yerle buluşunca arkama bakmadan motoruma atladım.Arkamda nasıl bir harabe bıraktığım umrumda değildi. Hep böyle olmamışmıydı yaralı insanların intakımının sebepleri. Boğazımdan yürüyen oluk oluk kan siyahın esir aldığı iblislerle iş birliği yapıyor ve ruhumu lanetlendirmek için zehirli tohumlarla filizlenen kamçılarını çıplak sırtıma üst üste indiriyordu.
Zihnimi araladım, bir dal sigarayı dudaklarıma tutuşturdum. Ciğerlerimi doldurduğum zehirin bu kadar haz vermesinin neresi yanlıştı. Dumanı üflerken önüme gelen saçlarımda bana işkence ediyordu. Ama bir kere olsun takmadım ve yep yeni günlere gebe olan rüzgarın sesini kulaklarımda hissede hissede motorun zevk veren hızına kaptırdım kendimi. Nefesimi yutan rüzgarın uğultusu bir gölge gibi peşimden gelerek şiddetini arttırıyordu. Gök kızdı , yağmur annesinden kaçtı ve yağmur yağdı. Yere düşen damla bir katliamdı, bir annenin çocuğunu öldürdüğü andı.
Gözlerimden benden habersiz süzülen damlalar görüş açımı bulanıklaştırıyordu. Geçmiş pençesini takmışsa bırakmazdı sizi. Ben kirli ruhların boyandıkları siyahlarda debeleniyordum.
Önüme bir anda çıkan arabayla yere savruldum. Tanrım olamaz , bu kadar yaklaşmışken olamaz. Lanet olsun o arabaya. Hemen çantamda her ihtimal için oluşturduğum imha ipini çektim. Çanta anlık olarak yandı ve beklediğim o an yaşandı.Kulaklarımı siren sesleri dolduruyor. Zihnim kapatıyor kendini ve gözlerim kapanıyor.
Ah tanrım! Geçmiş ve onun kirli sayfaları...
Karalamaya yırtıp atmaya çalışırsınız ama aynı bataklıkta debelenirsiniz. Her gün ayrı bir cehennemdir. Bilinci kapalıyken sürekli aynı şey tekrarlar mıydı zihin."Çocuk, neden buradasın?"
Hayatımı değiştiren bu cümle. Ben olmamı sağlayan bu cümle.
"Zihnimden kaçıyorum. Acıyor ve ne yaparsam yapayım kurtulamıyorum bu sesten. Belki orda geçer."
Parmak uçlarını takip etti adam. Yıldızlar neyi anlatmıştı bu çocuğa.
"Yıldızlar çocuk, onlar yıldızlar. Neden oraya gitmek istiyorsun?"
İç çekiş ve bir solukla anlattı.
"Annemin yanına gidersem belki, hiç görmesemde seviyormuş beni, susturur belki sesleri amca."
Adam anlamıştı. İçine dokunmuştu bu kız çocuğu. Zihninden korkmuştu çocuk. Adam o zekayı anlamıştı. Yıldızlar için çok erkendi.
"Zihnindeki sesi susturabilirsin. Sana yardım etmemi ister misin?"
Başını salladı.
"Ses ne diyor?"
Çocuk ürkek ama kararlı bir bakış savurdu etrafa. Arayışın vuslata erdiği dakikaları yudumlamaktaydı. Yere eğildi. Eline belli belirsiz bir taş aldı. İçindeki fırtınaları dindirmek istercesine denize attı. Kendi metaforunu yarattı. Ölgün bakışlarının yerini alan kararlılık aydınlığına büründü.
"Senin suçun diyor. O bir şeytan. Benim dediklerimin tam tersini bana anlatıyor ve yap diyor."
Yaşlanmaya başladığını ifade eder gibi bir kaç ak düşen sakallarını karıştırdı. Yorgun bakışlarını yerden kaldırdı ve gözlerini kız çocuğuna dikti. Adam ifadeleriyle kimi anlattığını anlamak istemişti.
"O sesi tanıyor musun?"
Çocuk emin tavrından ödün vermedi.
"Evet, o benim."
Anlamamıştı ama bazı şeylerin farkına varmıştı. O kız çocuğu farklıydı.
Gecenin karanlığında, saatin buz kesen duraklayışında küçük kız çocuğun zihninde ve bir adamın merhametinde yıkık bir devrin hikayesi başlamıştı.Tekrar tekrar aynı şey bilincimde dönüyordu. Dejavu yaşamaya başlamıştım. Burnumda keskin bir hastane kokusu. Midemdeki asidik sıvının yukarı çıktığını hissedebiliyorum. Gözlerimi araladım ve karşımdaki boş koltukla bakıştım.
Ben kimdim?
Aralanan kapıyla karşımdaki yabancı simaya döndü sorgulayıcı bakışlarım. Hastanede olduğumu varsaydığım zaman doktor veya hemşire olma olasılığı yüksekti.
"Merhaba ben doktorun Eren Yıldız. Bir trafik kazası sebebiyle burda bulunmaktasın. Şimdi senden küçük bir ricam olacak. Kendini nasıl hissettiğini sorsam birle on arasında puan verir misin?"
"Sıfır"
"Biraz bahseder misin?"
"Neyden?"
"Neden kendini kötü hissettiğinden?"
"Tamam. İşte şurası boş doktor." parmaklarıyla gösterdiği yere odaklandı doktor.
"Ben kimim doktor?"
"Şimdilik sadece ismini biliyorum Alev Arkın."
Demek şimdilik, seni daha yakından tanımak isterim öyleyse diye mırıldanırken kapıdan çıkan doktorun sesiyle dudaklarımın kenarı zevkle kıvrıldı.
"Olabilir. Neden olmasın?"
Cüretkar sözleriyle tehlikeli bir kadın olduğunu sezmişti doktor.
🎶 🎶 🎶