dört

335 51 46
                                    

yeonjun

dürüst olmak gerekirse hiçbir zaman sınav haftalarında sınavlara çalışmazdım. nedenini bilmediğim bir şekilde sınav haftalarımda üzerime bir rehavet çöküyordu ve ben sebebini hiç anlayamıyordum. bu hafta da öyle olmuştu, haftanın ilk sınavı kimya olmasına rağmen tüm gece the blacklist izlemiş ve elizabeth'e sövmüştüm. doğruluğu tartışılırdı ama kesinlikle orbital çalışmaktan daha zevkli ve rahatlatıcıydı.

fakat şu an wooyoung bile harıl harıl iki ders sonraki sınava çalışıyorsa rahat olmadığımdan emindim. gece günün on birinci bölümünü izledikten sonra içime çöken boş vermişlik yüzünden kafamı koyup yatmamın pişmanlığını yaşıyordum. diğerlerinin beni çalıştırmasını istemeyi düşündüm ama aeri ve karina çoktan testlerine gömülmüş, felix ve seonghwa ise notlarını tekrar ediyorlardı. ben şimdi yanlarına gitsem sadece baş belası olurdum.

kimseyi rahatsız etmemeye karar vererek cebimden telefonumu ve kulaklığımı çıkarttım, arctic monkeys açarak gözlerimi yumdum.

uyandığımda ilk ders bitmişti, ben de yan sınıftaki sunghoon'dan not almaya karar verdim. fen derslerinden yüksek aldığını biliyordum, büyük ihtimalle notları vardı. benimle paylaşmasını umarak ayaklandım.

felix'in nereye gittiğimle ilgili sorularını es geçerek sunghoon'un sınıfına girdim ama onu kai ile gülüşürek sohbet ederken görmeyi beklemiyordum. aslına bakarsanız kai'ı daha önce hiç bu kadar güzel gülümserken görmemiştim. gözlerinin içi bile gülüyordu resmen.

birinin omzuma çarparak sınıfa girmesiyle kapıda aptal gibi dikildiğimi fark ettim, resmen çocuğu dikizlemiştim. formamın üstündeki siyah kapüşonlunun kollarını ellerimi örtecek şekilde çekip kapüşonumun altından gözüme düşen saç tutamlarını dağıttım. sarıya boyatalı birkaç gün olmuştu ama çoktan dibim gelmişti. boyatmayı aklıma not ettim, son günlerde çoğu şeyi erteliyordum.

güzel gülüşünü bozmak istemesem de tüm cesaretimi topladım ve onlara doğru yürüdüm. sunghoon beni görünce tebessüm etmiş, kai ise sadece bana gösterdiği soğuk tavrını takınmıştı. umursamadım, yani en azından öyle olduğunu umdum.

"selam sunghoon, n'aber?" iki dakika kadar boş boş konuştuk, kai sadece telefonuyla ilgileniyordu. geçenki konuşmamızdan sonra onunla ilk kez bu kadar yakındım. beni şaşırtarak dediklerime bire bir uymuş, beni hiç rahatsız etmemişti.

artık konuşmayı devam ettiremeyeceğimiz noktaya geldiğimde tam vakti diyerek arsız arsız notlarını istedim. sonuçta o kağıtları alıp gidecek ve sonra sınav haftası bitene kadar bir daha görmeyecektim.

"üzgünüm yeonjun... şey, ben onları sunoo'ya verdim."

sunoo derken kızarmasını ve huening'in dudağının kıvrılmasını şu anlık es geçiyordum. güvendiğim son dal da kırıldığına göre artık başıma gelecekleri beklemekten başka çarem yoktu.

stres olduğumu belli etmemeye çalışarak gülümsedim. biraz daha sınavlar hakkında konuştuktan sonra zilin çalmasıyla sunghoon'a veda ederek, kai bana bakmamıştı bile, sınıftan çıktım.

kendi sınıfıma doğru düşünceli bir şekilde ilerlerken kolumun tutulmasıyla  duraksadım. merakla arkama döndüğümde kai'ı görmeyi beklemiyordum.

"aptalsın, sınav haftanda dizi izleyecek cesareti nereden bulduğunu bilmiyorum. yine de tüm okul bizi ruh eşi olarak biliyor. ruh eşimin tüm okulun önünde düşük almasını istemiyorum."

cebinden çıkarttığı kağıtları elime tutuşturup anında elini çekti. nedense biraz daha elini tutmak istemiştim.

konuşmadım. benden bir cevap beklediği de yoktu zaten. sadece gitmeden önce elini kapüşonuma atıp saçlarımı açığa çıkarttı. sonra da bir şey söylemeden sınıfına gitti.

bunu neden yaptığını anlamamıştım ama hoşuma gitmişti.

---

---

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
savage love, yeonkai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin