1. BÖLÜM

1.5K 187 30
                                    

"Kızıım"
"Efendim anne" dedim heyecanla.
"Hadi kızım bavullarını al da gel aşağıya"
"Tamam anne"
Binbir zorlukla indirdiğim bavulları kapının önüne yasladım. Ardından kapıyı açıp taksiciye bavulları taşımasında yardım ettim. Annemle uzunca bir vedadan sonra taksiye bindim ve havaalanına doğru yola çıktım.
    
Sonunda gidiyordum işte. Bu şehre ait olmadığımı biliyordum. Ama ne yaparsam yapayım annemden de ayrılamıyordum. Ayrılamam diyordum ama gidiyordum bu sefer. Yıllarca çalıştığım, uğruna nice fedakarlıklar yaptığım şehre gidiyordum. Aslında buradan kurtulmak için tek çaremdi o şehir, Istanbul. Geçmişimin tüm izlerini kapatmak sadece onun elindeydi. O unutturabilirdi. Olmayan babamı, olmayan annemi ve daha nice olmayan benliklerimi...
    
Hiç kimsede görmediğim şefkati bana gösteren tanımadığım bir kadındı. Ona anne, baba, kardeşim diyordum. Çünkü tek sahip olduğum oydu. Bu şehirde tek sevdiğim oydu. Onun için yıllarca buradaydım. Fakat gitmek zorunda olduğumu o da biliyordu. Gitmemem için tutan ellerini bırakmıştı artık. Ya da ben onu bırakıyordum, bilmiyorum.

O uzun yolculuğun ardından sonunda Istanbul'a gelebilmiştim. Kalbim mutluluktan 32 diş sırıtarak bana bakıyordu âdeta. Ellerimi iki yana açtım, kafamı gökyüzüne kaldırdım ve gözlerimi kapatıp o güzel anın tadını çıkarıyordum. Her duygum güzelliği tatmışcasına memnuniyetle gülümserken olan oldu. Ne mi oldu? Piç beyinlinin bir tanesi bana çarparak koşarak gitti. Hayır madem çarpıyorsun neden koşuyorsun? Tamam onu da anladık neden bir dönüp 'Özür dilerim' demiyorsun? Allah Allah ya! Arkasından kötü kötü bakarken saatin kaç olduğuna bakmak için elimi cebime attım ama yok! Valla yok! Ne yapacağım ben? Saat değil, telefon yok! Her yerimi kontrol ettikten sonra benim çok zeki aklımın milyon köşeli jetonları düştü ve koşarak çarpan, çarptıktan sonra da koşan piç beyinlinin peşinden yardırdım. Bavulları da güvenliğe bıraktım. 'Sorun değil, sonra alırım' düşüncesiyle son hızla koştum.

"Of nerde bu lanet olasıca" Aha! İşte gördüm onu. Dövüş yeteneklerimi kullanıp onu orada devirmeyi çok isterdim ama benim ne dövüş yeteneğim, ne de onu o siyah, satanist kılıklı grubun içinde dövmeye g*tüm yoktu. Tabiki kaçacak değildim. En azından onları takip edip, telefonumu sessizce alabilirdim. Bir ara polisi aramayı da düşündüm ama bildiğiniz üzere telefonum çalındı ve burada ben ve bir kaç insandan başka kimse yok. Hatta şuan onlarda arabaya binip gitti.

Akşam olmamasına rağmen karanlığın esir aldığı bu caddede benden ve az ileride ki piç beyinlinin grubundan başkası yok. Ne kadar harika! Başıma bir iş gelse ve ben bağırmaya kalksam kargalar bana yardım eder belki ha? Bu düşünceyle suratımı asarken, silahlı grubun az ötedeki, her yerinden 'tehlikeliyim' diye bağıran bara girdiğini gördüm. Burada ne işleri olabileceğini düşünürken tam kapının önüne getirmişti beni ayaklarım. Girsem mi, girmesem mi diye kendimle tartışırken yine söz geçiremediğim ayaklarım içeri girmişti bile. Uzun ve ürkütücü koridorun ardından içeri girdim ve bir 'oha' demeyi ihmal etmedim.
    
Burası da neresiydi böyle? Bir köşede yiyişen çiftler, diğer köşede keşler, diğer bir köşede kavgayla şaka arasında dövüşen adamlar, diğer köşede kafasını kaybetmiş kızlar, diğer köşede...Allah aşkına kaç tane köşe var burada böyle?!
Zaten her yer sis gibi duman içinde. Ben öksürüklerimin arasından zar zor nefes alıyorum, diğerleri ne kadar da rahat. Sahi, bu arada bizim piç beyinli nerede? Gözlerim hızlı bir şekilde onu ararken onu ayırt etmek gerçekten zordu. Çünkü buradaki çoğu adam bizim piç beyinli gibi giyinmişti. Kızlar zaten küçücük kumaş parçasıyla dolaşıyordu etrafta. Onlar bu haldeyken onların dikkat çekmesi gerekirken, üzerimdeki ince kazak ve deri ceket, altımdaki kot pantolonla ben dikkat çekiyordum. Bu halimle bile öğürüp bağıran adamları gördükçe kusma isteği geliyordu içimden.

Onlardan biraz olsun uzaklaşmaya çalışırken gözüme birisi takıldı. Uzun boyu, koyu kumral saçları, kahvenin en güzel tonlarındaki gözleri ve o güzel teniyle aşk yaşarken, o sert,keskin ve koyu gözleri benimkilerle buluştu. O kadar derin bakıyordu ki bir an aklına girip ne düşündüğünü öğrenmek istedim. Fakat sonra ne düşündüğünü az çok tahmin ettiğimde yüzümü buruşturdum ve anında bakışlarımı ondan ayırdım.

Tam gidecekken o piç beyinliyi gördüm ve hemen yanına hızlı adımlarla gittim. Artık sessiz olamayacaktım. Bu gürültülü ortamda yeterince sessizdim zaten. Gidip düzgünce telefonumu isteyecektim. O da olmadı bir tane geçirecektim bir yerlerine. Ben yanına gidene kadar o koltuğa çoktan yerleşmişti. Yanına giderken bilmediğim bir cesarete güvenmişken, şimdi tüm cesaretim beni terk etmişti. Yanına vardığımda ürkek hareketlerle ellerimi önündeki masaya dayadım ve bir süre öylece onlara baktım.

"Ne istiyorsun bebek? Ya da dur şöyle sorayım. Ne vereyim ablama?" Masadakiler edepsizce gülerken derin bir nefes aldım ve,

"Çaldığın telefonumu ver" dedim. O sırada garson kılıklı adam önlerine adını bilmediğim ama oldukça pahalı duran içkileri dağıtıyordu. Bu piç beyinlinin parası varsa neden telefonumu çalıyordu?

"Ne telefonu? Haa, şu avanak avanak ellerini açmış, gel telefonumu al diyen kızsın sen. Değil mi? Valla sensin."
Diyerek sırıtırken sinirlenmeye başlamıştım.

"Çaldığın telefonumu ver!" Diye son gücümle bağırdım. O gürültüye rağmen, çoğu kişi dönüp bizi izlemeye başlamıştı.

"Ben çalmadım. Sen almamı istedin resmen" dedi ve grubuyla beraber arsızca gülmeye devam etti. Artık sinirlerim tepeme çıkmış, özgürlüklerini istiyordu. Bende onları daha fazla bekletmedim ve piç beyinlinin önündeki içkiyi alıp üstüne döktüm. En az benim kadar sinirlendiğini görebiliyordum ama bu saatten sonra korkmak ancak salakların işiydi. Tam sinirle üstüme atılıp, boğazıma yapışacakken hayatımı piç beyinlinin kolunu tutan bir el kurtardı. Yüzüne bakmama fırsat bile vermeden bileğimden tutup beni kalabalığın içinden çıkışa doğru çıkarttı.
     
Bileğimi bıraktığında tam rahat bir nefes alacağım derken, bir anda duvarla sırtım bütünleşti. Ben acıyla inlerken kollarını iki yanımdan duvara yaslamış, diğer yandan da hayatımı kurtarmış olan adama baktım. Gözlerindeki alevlerden kendimi yanarken görüyordum ve bu adam...oydu.

Selamlar! Öncelikle belirtmek isterim ki hikaye tamamen bana ait. Bilmeden başkalarının hikayesine benzediyse o kişi bana mesaj atabilir. Ben başkalarının emeğine saygı gösteriyorum ve aynı saygıyı da sizden bekliyorum. Lütfen çalma ya da taklit etme gibi durumlarla karşılaşmayalım. Şimdiden teşekkür ederim. İlk bölümü de yayınlamış bulunmaktayım, hayırlı uğurlu olsun :) Bölüm umarım ilginizi çekmiştir. Düşünceleriniz benim için çok önemli. Olumlu olumsuz her yorumu yapabilirsiniz. Bu arada multideki kim sizce ? ;) Burdan ilham perim olan @ruviskii ye sevgiler. Bu bölüm ona ithafendi. Hepinizi seviyorum. İyi okumalar :)

DUMANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin