"Hayır, hayır bu olmuş olamaz. Geçmiş ve gelecek değiştirilemez. Bu inandığımız tüm değerlerin hatalı olduğunu gösterir!"
Kulaklarımın yakınında çınlayan yaşlı adamın sesi beynime sanki uyanması için uyarılar verir gibiydi. Beynim vücudumun kontrolünü eline almaya çalışıyordu, bunu hissedebiliyordum. Ona destek olmak istercesine göz kapaklarımı aralamaya çalıştım. Tek yapabildiğim onları titretmek ve parmak uçlarımı oynatmak olsa da nihayet etrafımdaki tartışan insan topluluğu beni fark etmişti. Kapalı olan gözlerimin ardında, zihnimde sadece tek bir yüz vardı. Yeşil gözlere ve siyah kıvrımlı saçlara sahip o adam. Kim olduğunu, kim olduğumu, nerede olduğumu bilmiyordum. Seni tekrar bulacağım diye tekrarlanan ses kulaklarımdan silinmek üzereydi ancak silinmemesi için içimden o cümleleri tekrar etmeye çabalıyordum. Artık o kusursuz yüz ve yumuşak ses bir rüya gibi hissettirmeye başladığında korkuyla gözlerimi açtım. Tanımadığım bir adama karşı böyle bir şey hissetmem doğal değildi, belli ki o adamı tanıyordum. Onu bulmalıydım.
Karşımda duran adamın varlığı ise yüzüme adeta bir tokat gibi çarpmıştı. Açılan gözlerim odadaki onlarca insan arasından onu bulup, onun gözleriyle kenetlenmişti. Ne konuşabiliyordum ne de hareket edebiliyordum. Ondan yayılan bu tanıdık his bana kendimi güvende hissettirse de neler olduğunu anlayamadığım için telaşlıydım. Hiçbir şey hatırlamıyordum. Adım, görünüşüm, geçmişim, nerede olduğum. Hiçbirini bilmiyordum. Panikle doğrulmaya çalışmam canımı oldukça yaksa da avuçlarımı sıkmak dışında herhangi bir belirti göstermemeye çalıştım. Belki de bir kaza geçirmiştim ve sadece geçici bir süreliğine hafızama erişemiyordum. Böyle olmalıydı, bu insanlar bana zarar vermek isteseydi şimdiye kadar verirlerdi diye düşündüm. Ne demişti o adam? Hatalı olduğunu gösterir demişti, ama neyin hatalı olduğunu hatırlayamıyordum. Hata yapan ben miydim? Bu yüzden mi bu haldeydim? Artık düşüncelerimden nefes alamayacak hale geldiğimde ayakta duran yaşlı adam beni ürkütmek istemiyormuşçasına yavaşça yanıma yaklaştı. Gözlerimi zorlukla odanın en uç köşesinde duran yeşil gözlü adamdan çekebildiğimde hastane gibi bir yerde olduğumu fark ettim. Daha çok bir revire benziyordu. Odadaki kişilerin yakalarında aynı arma olması ve garip giyinimli olmaları aklıma dini bir okulda eğitim görüyor olabileceğim ihtimalini getirdi. Sahi, ben kaç yaşındaydım?
"Sakin olmaya çalış çocuğum, nerede olduğunu biliyor musun? " Kurumuş dudaklarım her ne kadar acı verse de konuşmaya çalıştım.
"Ben, ben bilmiyorum." Adam her ne kadar güven verici olmaya çalışsa da sanki olabilecekmiş gibi ten rengi daha da beyazlamıştı. Odadaki herkesin aklında onlarca soru olduğu kesindi. Sağlıkçı olduğu belli olan beyaz önlüklü, orta yaşlı kadın elini benimle konuşmaya çalışan adamın omzuna koyarak ona geri çekilmesi gerektiğini belli etmeye çalıştı. Adam pek anlamışa benzemese de ruhsuz bir hareketle geri çekilerek kadının geçmesine izin verdi. Ruhsuz. Bu kelime neden beni bu kadar rahatsız etmişti?
"Düşüncelerinin seni ne kadar zorladığını görebiliyorum güzel kızım. Önce basit şeylerle başlayalım, adını hatırlayabiliyor musun?" Kafamı olumsuz yönde salladığımda kadın sevecen yüz ifadesini bir saliseliğine bile bozmadan gülümsedi.
"Sorun değil, seni bulduklarında kanlar içerisinde yaralı bir halde yattığını söylediler. Bir kaza geçirmiş olmalısın. Bu gibi durumlarda geçici hafıza kayıpları görülebilir. Bundan sonra iyileşene kadar seninle ben ilgileneceğim. Bu odada gördüğün herkese güvenebilirsin. Onlar okulumuzun profesörleri. Sana ne olduğunu araştırıp öğreneceğiz, endişelenme." Kadının sesi her ne kadar güven verici çıksa da onlara güvenebileceğimden emin değildim. Bana ne olmuştu, ne kazası geçirmiştim? Kadın beni yaralı halde bulduklarını söylese de herhangi bir yerimin acıdığını hissedemiyordum. Yani yaralarımın iyileşeceği kadar uzun bir süredir kendimde değil miydim? Beynim patlamak üzereydi. Öğretmenlerden oluşan grup yavaş yavaş odayı terk etmeye başlıyordu. Yeşil gözlerin bedenimin üzerinde merakla dolaştığını görmesem de hissedebiliyordum. Beni heyecanlandıran ve aynı zamanda da oldukça korkutan bir histi bu.
Gözlerimi kaldırdığımda tekrar kenetlenen bakışlarımız onu rahatsız etmiş olmalıydı ki bana tiksinir gibi bakarak odadan hızlıca çıktı. Evet, yakışıklı ve çekici olabilirdi ancak zihnimden hızla silinen son görüntülerde onun olduğunu anımsar gibiydim. Belki de bana zarar veren kişi o olabilirdi. Panikle benimle ilgilenen kadına döndüm.
"Onu, onu hatırlıyorum. Onu benden uzak tutmalısınız, bana yeniden zarar verebilir!" Kadın işaret ettiğim yere hızlıca döndüğünde adam çoktan çıkmış olduğu için onu görememişti. Derin bir nefes alarak yattığım yatağın yanına oturdu. Bir şeyler söylemek istediğini ama söyleyip söylememekten emin olamadığını görebiliyordum.
"Bak, başına bir şey geldiyse bunu bana söylemekten çekinmemelisin. Ben senin doktorunum, ayrıca da bir kadınım. Sana ne yaptılarsa bunun cezasını çekmeliler. Onu seni kurtarırken görmüş olmalısın, bayılmadan önce Karanlıklar Lordu adında birini sayıkladığından bahsetti. Bu tüyler ürpertici bir isim. Sana zarar veren o muydu? " Söylediği her cümle nefesimi daha da sıkılaştırırken başıma neler geldiğini bilmemek korkunç bir eziyet gibiydi. Karanlıklar Lordu da kimdi?
"Seni bulduklarında hemen bana getirdiler. Ne olduğunu anlamalarına izin vermeden onları odadan çıkarttım ancak öğretmenlerden biri durumu anlamış gibi görünüyordu. Bana endişesini dile getirdiği için seni daha detaylı bir şekilde kontrol ettim. Bunlar kabul edilip susulacak şeyler değil. Sana bunu her kim yaptıysa cezasını çekmeli." Yatağın örtüsünü sıktığım elimi avucuna alarak bana güven vermek istercesine sıktı. Başıma böyle bir şey geldiyse bunu hatırlamalı ve bana bunu yapan kişiden intikamımı almalıydım. Gözlerim hissettiğim sinirle dolarken kadın elimi çevirerek kolumu ortaya çıkarttı. Serumun neden olduğu morluk dışında, uzun ve derin bir yara izi kolumda ben buradayım dercesine bağırıyordu.
"Yaşadıklarına katlanamayıp intihar etmeye çalışmış olabileceğini düşünüyorum. Gözcüler seni okulun sınırlarından koşarken gördüklerini bildirdikten sonra nöbetçi öğretmenler ormanda seni neredeyse iki saat boyunca hiç durmadan aramış. Tanrıya şükürler olsun ki çok geç olmadan bulundun. Okulumuzun bir öğrencisi olmadığını biliyoruz ancak nereden geldiğini hala öğrenemedik. O halde buraya kadar gelebilmen bir mucize. Yakınlarda tek bir ev bile yok. Gerçekten hiçbir şey hatırlamıyor musun?" Kafamı uyandığımdan beri yaptığım gibi tekrar iki yana salladım. Lanet olsun ki hiçbir şey hatırlamıyordum!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başka Bir Hayatta
خيال (فانتازيا)"Nerede olursan ol seni bulacağım Mona, geçmişte gelecekte ya da başka bir hayatta. Hatta ölümde bile. Biz asla ayrılmayacağız." Neredeyse seçtiği yol için pişman olduğuna inanmak üzereydim. Bu gerçek olamayacak kadar güzel bir hayal olurdu. Ancak o...