3

109 16 39
                                    

Biri onunla dalga geçiyordu ya da bir şeyler ona musallat olmuştu. Ne olduğunu bilmiyordu, ama İbrahim mutlu değildi.

Gerçeklerle yüzleşmek onu korkutuyor, daha önce aynaya baksa da göremediği, tanımadığı benliğiyle yüzleşecek olmak onu daha da fazla çekindiriyordu.

O yüzden bu gece uyumamakta direndi. Hiçbir şey görmek istemiyordu. Özellikle de gerçek korkularının ne olduğunu bilmeyi hiç istemezdi.

Radyo ve televizyondan da olabildiğince uzak durup okula gitti. Seda ile Sıla, onunla karşılaşmamak için ellerinden geleni yapıyorlar, düşmancıl bakışlar atıp duruyorlardı. Daha doğrusu o düşmancıl bakışları Sıla atmaktaydı, Seda bakmıyordu bile... Erkekler ise çoktan İbrahim'in sözde bir "egoist" olduğunu unutmuş gibilerdi ve hala da gelecek maç hakkında tartışıyorlardı. İbrahim ise bugün ilk defa sözlüde hiçbir şey bilemedi. Sınıf bir gerilim filmi gibi onu seyrediyor, fizik hocası her soruda şok geçiriyor, İbrahim ise ne diyeceğini gerçekten bilmiyordu. Dersten sonra da hocası onunla özel olarak konuştu.

"Ne oldu oğlum sana? Bir derdin mi var? Hiç böyle değildin sen? Yine acıdım da sana üç verdim. Çünkü biliyorum, sen zeki bir çocuksun. Ama gerçekte sıfır aldın oğlum. Bu hiç sana yakışıyor mu? Senden hiç beklemezdim."

Ve bir takım duygu sömüren cümlelere de devam etti.

İbrahim'in tek söylediği şey ise "Bilmiyorum, kendimi pek iyi hissetmiyorum..." oldu.

Artık gerçekten bilmiyordu.

Eve de bir öyle bilinmemezlikle birlikte döndü. Mutfaktan yine annesinin mest edici öğle yemeği kokuları gelse de hiç ilgisini çekmedi ve o odasına gidip de yatağına oturdu.

Bugün kendine uyumamak için söz vermişti, ancak artık baş ağrısına ve gözlerinin yanmasına dayanamayacaktı. Öylece, çantası ve hatta çoraplarıyla birlikte, yorganını dahi açamadan yığılıverdi.

Sadece beş dakikadan bir şey olmaz... Sadece beş dakika...

Biri yine onu kollarından çekti ve kendini dar bir sokakta buldu.

Bu sefer üzerinde babasının asla izin vermeyeceği o deri ceket ile dar pantolonlardan ve de alakasız demir zincirlerden ve hatta ellerinde de kırmızı temalı dövmelerden vardı.

Ve yanından bir şarkı mırıldanarak geçen kızların sözleri İbrahim'in ilgisini çekti. "Bugün yattığında en büyük korkunun gerçekleştiğini göreceksin. Eğer konuşmazsan uyanırsın, eğer konuşursan bir daha asla uyanamazsın..."

İrkilen İbrahim, o anda etrafını kolaçan etti ve sokağın duvarlarında kendi resminin "ARANIYOR." ilanlarıyla dolu olduğunu gördü. Fotoğrafta biraz kızgındı ve yüzündeki o çocukluktan kalma yara daha da belirginleşmiş gibiydi.

Aranıyor muyum? Bir suçlu olarak mı?

En büyük korkun...

İbrahim, ceketine bürünerek bir süre yolda yürümeye çalıştı. O denli gerçekçiydi ki üşüdüğünü bile hissedebiliyordu. Kışın bile bu kadar soğuk olmazdı şehir...

Sonra yanından geçen insanların ona karşı tuhaf davrandıklarını fark etti. Kimi yüzünü çeviriyor, kimisi yüzünü buruşturuyor; kimi de yanındakiyle fısıldaşıyor ya da biri küfür savuruyor ve herkes sanki onu linç etmemek için kendini zor tutuyor görünüyordu. Hepsi de İbrahim'e karşı ortak bir nefret besliyor gibilerdi. Ondan tiksiniyor, onu istemiyorlardı.

İbrahim, tam da bu dünyanın korkutucu değil de daha çok bunaltıcı olmaya başladığını düşünmüşken, bir siren sesi yankılandı ve tam yanında ani frenle duran bir polis arabasından inen iki polis, onu yaka paça tutup da arabaya yasladılar; kelepçelediler, sonra da arabanın içine attılar.

ABRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin