umutların denizi.

190 38 19
                                    

umutların denizi, 7. bölüm.

"ee, niye çağırmış baban apar topar seni?"

"istersen bütün bu işler hallolana kadar bende kalabilirsin, ailem birkaç hafta için evde olmayacak."

heeseung hyungun söylediğiyle umutsuz bakışlarımı yerden kaldırdım.

"minnettar olurum, ama zorluk çıkarmaz mıyım?" sabahtan beri gergince dişlediğim dudaklarımı bir kez daha ısırdım.

"hayır tabii ki, hatta işime gelir biriyle kalmak." gülümseyerek kolunu omzuma atmış ve beni kendine çekerek sarılmıştı. nedense tam o anda jay'le bakışlarımız buluşmuştu. geldiğimizden beri dalgaların kıyıya vuruşunu izliyor, tek kelime etmiyordu.  nitekim birkaç saniye bana sarılan kollara baktıktan sonra tekrar önüne döndü.

"keşke biri gitar çalıp şarkı söylese." sunghoon hyung jake'in kucağına uzanmış ve gözlerini kapatmıştı. ev mevzusunun kapanmasıyla hepsi derin birer nefes almış gibiydi.

"sunoo nerede?" riki uzandığı yerden kalkıp üstündeki kumları silkelerken sormuştu.

"tuvalete gitti, gelir birazdan." jay sessizliğini bozmuştu sonunda. oturduğu yerde biraz öne kaydıktan sonra yerden bulduğu taşı suda sektirdi.

dokuz kez. dokuz kez sekmişti taş. o kadar sessizdi ki sahil suya çarpan taşın sesini bile duyabiliyordum. kimse yoktu. birimizin telefonundan sakin bir müzik sesi yükseliyordu fakat o kadar arka planda kalmış bir sesti ki yalnızca sessizliğe huzurlu bir katkı sağlıyordu.

hava soğuktu fakat hepimizin üzerinde kat kat giysiyle battaniyeler vardı.

"sizce bu noel kar yağacak mı?" jake soru sorduğunda hepimiz kısa bir süre düşündük bu ihtimali.

"bilmiyorum ama umarım yağar. ilk karı izlemek istiyorum." riki'nin dediğiyle yüzüme bir sırıtış yayıldı.

"sunoo'yla mı?"

"ha?" bilmediğini varsayarak kısaca açıkladım. "birine yılın ilk karıyla aşkını itiraf ettiğinde bir ömür onunla beraber olursun."

yüzü kızarmıştı muhtemelen fakat aramızda yanan ateşin loş alevinde bunu göremiyordum.

"kim kimle beraber oluyor?" sunoo sonunda -genellikle yüzmeye gelenlerin kullandığı- tuvaletten dönebilmişti. riki hemen omuzlarına giderken ona emanet ettiği battaniyeyi sunoo'ya atarak konuyu değiştirdi. ve evet, kafasına atmıştı.

"hiçbir şey, üşüyor musun?"

"sayende hayır." yüzünü kapatan battaniyeden kurtulup battaniyeyle kendini sardı ve o da yere oturdu.

günüm resmen karmakarışık geçmişti, hislerim bir hız trenindeymiş gibi değişip durmuştu. ailemin yarattığı olumsuz hisler, eve gidip eşyalarımı toplarkenki çaresizliğim ve şimdi hepimiz bir aradayken hissettiğim huzur... bu hisle birbirimize yabancıydık fakat beni biraz geç olsa da bulmaya karar vermişti sanırım.

gözlerim kapanıyordu ve kafamı sarıldığım bedenin göğsüne sürtüp gözlerimi kapattım. sonra uyumanın akıllıca olmadığını fark ederek ağırlaşan göz kapaklarımı açık tutmaya zorladım kendimi.

büyük ayı, küçük ayı ve diğer takım yıldızlar bulutsuz parlak gecede karşımda duruyordu, veya ben takımyıldızlarını kafama göre uyduruyordum.

aylar önce jay'in takımyıldızlarının oluşumlarıyla ile ilgili anlattığı mitolojik aşk hikayeleri aklıma geldiğinde gülümsedim kendi kendime.

geçmişte kalmış olsa da hepsini kelimesi kelimesine hatırlıyordum, bunları düşünmek biraz daha uykumun gelmesine sebep oluyordu yalnızca. neler döndüğünü bilmiyordum fakat ayıklayamadığım sözlerden anladığım kadarıyla riki yine sunoo'yla uğraşıyordu, her zamanki gibi.

yaslandığım göğsünden heeseung hyungun da bir şeyler dediğini duyuyordum.

en sonunda yıldızların ışıkları bulanıklaştı ve gözlerim kapandı. birkaç saniye sonra tanıdık bir koku genzimi doldurdu, kim olduğunu biliyordum. fakat aramızdaki her şeyi, onun anlamsız duvarlarını ve kavgalarımızı boş verip uykulu kollarımı bedenine sardım, kollarını bacaklarımın altı ve sırtımdan geçirerek beni uzandığım yerden kaldırdı.

"arabaya taşıyacağım."

"ben hallederdim." bu heeseung hyung dedim kendi kendime.

"gerek yok." bu da oydu.

rüya görüp görmediğimden emin değildim son düşündüklerim onun anlattığı hikâyeler olduğundan. fakat uyku galip gelmişti, sonrasında hatta o anda bile ne olduğunu tam olarak bilmiyorum.

jay uyuyan bedeni arabanın arka koltuğuna yerlestirip boynuna sarılı kollardan kurtulmuştu. kaymış battaniyesini tekrar üzerine örttükten sonra kendi battaniyesini de üzerine örttü. uzamaya başlamış siyah saçları yüzünü kapatıyordu genç olanın. işte bu sebeple yüzüne düşen birkaç saç tutamını geriye attı ve yüzüne baktı. masum görünüyordu bu hâliyle, gerçi o hep böyle görünüyordu.

"ne yapıyorum ben?" kendi kendine konuştuktan sonra kapıyı kapatarak jungwon'un üzerine kilitledi kapıları. biliyordu ki diğeri uyanmazdı zaten saatlerce.

yalnız bir opera, jaywon.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin