Saçlarım ılık esen rüzgarda uçuşuyordu. Bu hoşuma gitmişti. Ama belime kadar uzanan saçlarım birbirine dolanıp önümü görmeme engel olmasa daha güzel olacaktı. Gözümün önündeki saçları çekince buraya daha önce hiç gelmediğimi farkettim her ne kadar tanıdık gelse de daha önce gelmemiştim buraya. Gelseydim bu kadar muhteşem bir yeri asla unutamazdım.
Deniz manzaralı büyük bir terastaydım. Deniz o kadar güzel ve temizdi ki altındaki kumların parıltısı gözümü alıyordu. Hatta biraz dikkatli bakınca daha ilerideki rengarenk balıkları bile görebiliyordum.
Gözümü denizden ayıramadan terasın diğer cephesine doğru yürümeye başladım. Dikkatimi denizden alıp bu cepheye odaklandım. Buradan bakınca tüm şehir ayaklarımın altındaydı. Tüm yapılar aynı mimari çizgide buluşmuştu. Evler ayrı bir şaheserdi. Her şey birbiriyle bütün gibiydi. Yollar bile sanki şehre özel olarak tasarlanmıştı.
Ağzım açık bir şekilde şaşkınlıkla etrafa bakarken bir ses irkilmeme neden oldu ve aniden terasın etrafı camlarla kapanmaya başladı. Ne yapacağıma karar veremeden kolumun altındaki düğmeyi farkettim. Galiba yanlışlıkla düğmeye basmıştım.
Terasın her tarafı örtülünce camın içeriye ses geçirmediğini fark ettim. Gerçekten dayanıklı bir cam olmalıydı. Bunu test etmek için köşede duran vazoyu alıp tüm gücümle cama attım. Tahminlerimde haklıydım. Vazo tuzla buz olmuştu ve camda bir çizik dahi yoktu. Buranın hem bu kadar teknolojik hem de bu kadar kendi ruhunu koruyan ve bina yığınlarından oluşmayan bir yer olması gerçekten şaşırtıcıydı.
Terasın içi de bu muhteşem manzarayı aratmayacak kadar güzeldi. Ortada duran çift kişilik koltuk, yağmur yağarken yağmur damlalarının tavandaki cama çarpışını izlemek için mükemmel bir yerdi. Bunu düşünürken bile yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Tam bu sırada arkamdan bir ses "Demek o gün yaklaştı." dedi. İrkilip yerimden fırlayınca bacağımı koltuğun yanındaki sehpanın sivri köşesine çarpmam bir oldu. Acıyla kendimi koltuğa atarken arkamda duranın orta yaşlarda ama yaşını belli etmeyecek kadar bakımlı bir kadın olduğunu gördüm. Ben şaşkın bakışlarla onu incelerken o sanki beni tanıyormuşçasına sadece bacağım için endişeleniyor gibi görünüyordu.
Yardım etmek için bana doğru hareket ettiğinde ben de bacağımın acısına rağmen geri çekildim. Nerede olduğumu bile bilmediğim bir evde tanımadığım birine güvenemezdim. Hem ben buraya nasıl gelmiştim? Aklıma bin bir türlü senaryo gelirken bacağımın sızısıyla tekrar kendime geldim. Vurduğum yer kesin moraracaktı. Dikkatimi bacağıma verdiğim sırada kadın bana doğru bir adım daha attı, yüzü şimdi daha da aydınlanmıştı. Gerçekten çok güzel biriydi. "Korkma,sana zarar vermeyeceğim." dedi.
Şuan beni rahatlattığını mı sanıyordu bilmiyorum ama gittikçe daha da korkuyordum. Bunu belli etmemeye çalışarak kendimden beklemediğim bir ses tonuyla "Benim burada ne işim var." dedim.
Kadın gayet rahat bir tavırla "Çok yakında her şeyi öğreneceksin." dedi.
********
Telefonumun sesiyle yerimden fırladım. Tam elime almıştım ki saati görünce bu kadar saattir uyuduğuma inanamadım. Tamam bugün yorucu bir gündü ama iki saattir uyuyor olamazdım herhalde.
Telefonu çantama atıp bir köşeye fırlattım. Ne zamandır doğru dürüst rüya görmemiştim. Gördüğüm rüyayı hatırlamak için hafızamı zorladım. Ama sadece kesik kesik parçalar hatırlıyordum. Açıkçası muhteşem bir manzara ve bacağımı çarpıp yere düşmemden başka bir şey hatırlayamadım. Hafızamı daha fazla zorlamamaya karar verdim.Sınav haftası beni gerçekten yormuştu.
Bunları düşünmeyi bırakıp kumsalda batmakta olan güneşi izlemeye başladım. Gözlerimi kapatıp sadece denizin dalgalarını dinlemek beni rahatlatıyordu. Arada bir geçen kuş sürüleri bu ahengi bozsa da burası benim yorgunluğuma iyi gelmişti.
Kumsalın biraz yukarısından başlayan orman sanki şehrin karmaşasından burayı uzaklaştırıyordu. Kabul ediyordum hava kararmaya başlayınca ormandan gelen bazı sesler beni ürkütüyordu ama bu da benim buradan gitmemi engelleyemezdi. Burası adeta bana özel bir yer gibiydi. Bu bölgede çok fazla sahil olduğundan ve burası onlara göre daha küçük ve daha uzak bir yerde olduğundan buraya pek uğrayan olmuyordu. En azından ben iki haftadır kimseyi görmemiştim. Ve bu yüzden burayı gerçekten sahiplenmiştim. Ama her güzel şeyin bir sonu vardı ve artık hazırlanma zamanı gelmişti.
Kalkıp bir kenara fırlattığım çantamı topladım ve sırtıma attım. Tam yürümeye başlayacakken adım atmamla birlikte bacağımın acısıyla sendeledim. Eğilince ağzım açık bir halde dizimdeki morluğa bakakalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Froura
Fantasy"Bunu yapamam." dedim yalvarırcasına bakan gözlerine bakmamaya çalışarak. Buna aldırmıyormuş gibi aramızdaki mesafeyi kapattı. Yüzümü ellerinin arasına aldı. "Sana ihtiyacımız var." dedi. Haklıydı. Hayatlarını tehlikeye atarak kaçamazdım. Ama ne ya...