Şaşkınlık içinde dizime bakıp nereye çarpmış olabileceğimi düşündüm. Gün içinde yaptıklarımı tekrar tekrar gözden geçiriyordum ama bir yere çarpmadığımdan emindim. Aklıma birden rüyam geldi. Bir yere çarmıştım bacağımı rüyamda. Gerçekten saçmalamaya başlamıştım. Herhalde farketmeden bir yere çarpmıştım. Bu kadar büyütmemeliydim.
Bacağım sızlasa da yürümeye devam ettim. Arabamı ormanın çok az ilerisindeki yolun sonuna parketmiştim. O yüzden yürüme işini ağırdan aldım. Ama ormana girince acayip sesleri duydukça yolun çok da yakın olmadığını fark ettim çünkü burası akşam olunca gerçekten ürkütücü oluyordu. Ben de arabaya doğru koşmaya karar verdim nasıl olsa burada rezil olabileceğim kimse yoktu. Bacağımın sızısından koşamasam da olabildiğince hızlı bir şekilde yürüdüm.
Arabaya bindiğimde nefes nefese kalmıştım. Bacağımın durumu da pek iyi sayılmazdı. Arabayı çalıştırmam çok uzun sürmedi. Beş dakika içinde anayola çıktım. Tahminlerimin aksine trafik yoktu hatta yol şaşırtıcı derecede boştu. İşte şimdi keyfim yerine gelmişti. Radyodan şarkı dinlemeye başladım. En sevdiğim şarkı çıkınca ben de eşlik etmeye başladım. Sesimin pek de iç açıcı bir ses olmadığını biliyordum ama nasılsa yalnızdım.
Biraz ilerledikten sonra sağda motorsikletinin yanında ayakta duran bir çocuğu farkettim. Durmam için işaret ediyordu. Galiba yardıma ihtiyacı vardı. İçimden bir ses görmemiş gibi yoluma devam etmemi söylüyordu. Ama bir insanı burada tek başına bırakamazdım. Ben de arabayı sağa çektim.
Bacağımı incitmemeye çalışarak indim. Uzaktan pek belli olmuyordu ama göründüğünden daha yapılıydı. Düzenli spor yapıyor olmalıydı. Yüz hatları keskindi. Umursamaz bir yapısı vardı. Rüzgardan iyice birbirine giren koyu kahverengi saçlarını düzeltmemesinden anlaşılıyordu bu.
O da beni inceliyor gibiydi. Arabadan inmem onu rahatlatmıştı, belli ki uzun süredir bekliyordu. Teşekkür edercesine gülümsedi.
"Sorun ne?" diye sordum.
"Benzini bitti." dedi açık kahverengi gözlerini kısarak. Göz rengi esmer teniyle çok uyumlu görünüyordu. Onu incelemeyi bırakıp arabama doğru yürüdüm. Arkama bakmadan "Bagajda biraz benzin olacaktı." dedim.
Benzini alıp vermek için arkamı döndüğümde ona çarpmamla durmak zorunda kaldım. Bu durumdan hiç etkilenmemiş gibi benzini ona uzattım. Bu şaşkınlığımdan zevk alıyor gibiydi. Baktığımda yüzündeki çarpık gülümsemeyi fark ettim. Ama o bunu pek umursuyormuşa benzemiyordu.
Benzini doldurduğu sırada sağ omzundaki dövmeyi gördüm. Tamamı görünmüyordu ama görünen kısmı çok hoş duruyordu. Hareketlenmesiyle birlikte dikkatimi omzundan çekmiştim. Benzin doldurma işini bitirmişti. Teşekkür etmek için döndü. Sanki yarım saattir burada bekleyen o değilmiş gibi ukala bir biçimde teşekkür etti. Buna rağmen arkamı dönüp gidemedim.
"Dövmen güzelmiş." dedim.
"Dövmem mi?" diye sorarken omzu açık kalacak şekilde tişörtünü çekiştirdi. Ağzım açık bir şekilde bakakalmıştım. Dövme yok olmuştu.
"Ama orada..." sözümü tamamlayamadan,
"Yanlış gördün herhalde" dedi. Sonra arkasını döndü motorsikletine atlayıp gitti. Tamam teşekkürlere boğulmayı beklemiyordum ama bu kadar da umursamaz olunmazdı ki. Ben de dönüp arabama atladım.
Eve geldiğimde sessizce odama çıktım.Annemin dün gece nöbeti vardı.Muhtemelen şuan uyuyordu.
Bu yüzden uyandırmak istemiyordum. Odama çıkınca üzerime rahat bir şeyler giydim. Hayatımda tek vazgeçemediğim şey olan pofidik ev ayakkabılarımı da giyip kendimi yatağa attım. Saate baktım. Bir iki saat uyusam hiç fena olmazdı. Gerçekten yorulmuştum bu yüzden uyumam uzun sürmedi.
*********Güneş gözlerimi kamaştırıyordu. Büyük bir ağaca yaslanmıştım. Ayağa kalkınca arkamdaki evi gördüm. Burası bana çok tanıdık geliyordu. Yukarı doğru bakınca evin camla kaplı terasını gördüm. Evet buraya daha önce de gelmiştim. Ne yani rüyada mıydım ben? Rüya görürken rüyada olduğumu bilmek garip bir histi.
Karşımdaki açıklığa doğru yürümeye başladım. Dikkatim duyduğum bir sesle dağıldı. Yolumu değiştirip sesin geldiği tarafa doğru yürümeye başladım. Ses yaklaştıkça daha çok belirginleşiyordu. Galiba biri gitar çalıyordu. Bir duvarın arkasından sesin geldiği yere doğru baktığımda kumral bir çocuğun gitar çaldığını gördüm. Beni fark etmemişti. Aslında bu iyi bir şeydi. Çünkü neden burada olduğumu açıklayacak bir sebebim yoktu. Burada tek başına gitar çalması garipti. Belki de yalnız kalmak istemişti.
Sağ taraftaki merdivenlere oturmak için yöneldiğimde her zamanki sakarlığımla ayağım yere takılmış ve düşmüştüm. İçimden " Nolur duymasın, nolur duymasın,nol..." diye tekrarladım. Ama bu pek bir işe yaramışa benzemiyordu.
Kumral çocuk açık mavi renkte gözlerini bana dikmiş bakıyordu.
Ondan beklemediğim sert bir ses tonuyla"Burada ne işin var" dedi.
"Sorduğun için sağol çok iyiyim(!) " dedim sitemle.
"Ne güzel, iyi olmana sevindim.Burada ne işin var? " dedi bir elini beline koyarak. Şuan gerçekten çok ukala görünüyordu. Sorusuna cevap vermeyip sinirli bir bakış attıktan sonra zaten morarmış olan dizimi inceledim. Görünürde bir hasar yok gibiydi.
Sorusunu takmamamla iyice sinirlenmişe benziyordu. Ukala bir bakış attıktan sonra arkasını dönüp gitti. Çok da ihtiyacım vardı sanki ona. Ben de meydan okurcasına arkamı dönüp gidecektim ki ayağa kalkmamla dengemi kaybetmem bir olmuştu. Son anda merdivenin korkuluğuna tutunabilmiştim. İşte iyice rezil olmuştum. Buradan kendi başıma gidebileceğimi hiç sanmıyordum. Arkası dönmüş gidiyorken birden geri döndü. Kendi kendine bir şeyler mırıldanıyor gibiydi. Gelip beni kaldırdı.
"Yardıma ihtiyacım yok" dememe rağmen sol kolunu belime sardı. Desteğiyle birlikte yürümem daha da kolaylaştı.
"Gerçekten yardıma ihtiyacın yokmuş." dedi. Cevap vermedim. Ne diyebilirdim ki. Gerçekten bir teşekkür borçluydum.
"Ne tarafa gidiyorsun?" dedi deminkine göre daha sıcak bir üslupla.
O an aklıma sadece geldiğimde yaslandığım ağaç gelmişti. İlerideki ağacı gösterip "Oraya bırakman yeterli " dedim.
Arkamdaki cam teraslı evi gösterip "Burası mı evin?" dedi.
Aslında içimden ters bir cevap vermek gelmişti. Sonuçta bu onu ilgilendirmezdi ama yaptıklarından sonra bu kadar kaba davranamazdım. "Evet" dedim kendimden de beklemeyerek. Açıkçası neden evet dediğimi bilmiyordum ama daha fazla soru yağmuruna tutulmamak için yeterli bir cevaptı.
Uzun bir sessizlikten sonra, tam ben teşekkür edecekken konuşmaya başladı. "Bak aslında bu kadar kaba biri değilim." dedi özür dilercesine.
"Sorun değil. Ben de normalde bu kadar kaba değilim" dedim gülümseyerek. İkimizde şuan kelimenin tam anlamıyla saçmalıyorduk en azından ben normalde bu kadar nazik bir insan değildim. Dayanamayıp gülmeye başladım. O da aynı şeyi düşünüyor olmalıydı ki gülmeye başlamıştı. Bundan da biraz cesaret alarak "Teşekkür ederim." dedim.
"Önemli değil, şuan iyisin değil mi? " dedi. Başımı salladım gerçekten biraz daha iyiydim.
Verdiğim cevaptan tatmin olunca gülümseyerek "Görüşürüz" dedi. Her ne kadar alışkanlıkla söylenmiş bir söz olsa da, daha sonra karşılaşacak mıydık merak etmiştim.
Arkasını dönüp tekrar geldiğimiz yola doğru yürümeye başladı. Ben de ağaca yaslanıp gözlerimi kapattım. Denizin sesi git gide azalıyordu. Galiba uyanıyordum.
Gözlerimi araladığımda komodinin üzerindeki dijital saatte parlayan 22:30'u görünce yataktan fırladım. Bir umut telefonumun saatine de baktım ama gerçekten bir saatlik uykum dört saate çıkmıştı. Bu akşam Lessy ile buluşacaktık. Unuttuğumu öğrenirse beni kesin öldürürdü.
Hazırlanmak için sadece 15 dakikam vardı. Aceleyle sandalyenin üzerine attığım pantolonumu ve tişörtümü giydim. Dişlerimi fırçalamak için banyoya girdim. Hızlı bir şekilde dişlerimi fırçalarken aynada gördüğüm şey karşısında hareketsiz kalmıştım. Boynumda bana hiç yabancı gelmeyen omzuma doğru uzanan bir dövme vardı. Kendime gelip sağlıklı bir şekilde düşündüğümde aklıma ilk gelen şey, yolda gördüğüm çocuktaki dövmenin bende ne aradığıydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Froura
Fantasy"Bunu yapamam." dedim yalvarırcasına bakan gözlerine bakmamaya çalışarak. Buna aldırmıyormuş gibi aramızdaki mesafeyi kapattı. Yüzümü ellerinin arasına aldı. "Sana ihtiyacımız var." dedi. Haklıydı. Hayatlarını tehlikeye atarak kaçamazdım. Ama ne ya...