iii. aynı mavi gözler, gümüş rengi saçlar

501 88 229
                                    


NOBODY'S FAULT BUT MINE
EPISODE THREE.

𓆸

Clint, Quinjet'e koordinatları girerken hemen yanında oturan çocuğa bakmamaya çalışıyordu.

Başında beklediği iki hafta ve dört günü saymazsa, Ultron ile olan savaştan beri görmemişti onu. Çocuğa bir teşekkür borcu olduğunu biliyordu. Teşekkürden de öte, can borcu vardı ona ama nadiren attığı kaçamak bakışlar dışında onunla konuşmak için hiçbir girişimi olmamıştı henüz.

Geçen sene, görevden döner dönmez yaralarına bile baktırmadan Avengers Kulesi'ne gelip Pietro'nun odasına girmesinin anısı hala taptazeydi. Bomboş bulduğu oda, sanki şu ana kadar hiçkimse orada kalmamış gibiydi. Canı sıkıldıkça dizdiği kağıt bardaklardan oluşan piramitin bile yerinde yeller esiyordu. Kapının önünde öylece kalakalmıştı. İlk düşüncesinin gümüş saçlı çocuğun ölmesi olduğunu hala hatırlıyordu, göğüs kafesi kalbi ile ciğerlerine darmış gibi gelmişti birdenbire. Çocuğun başında geçirdiği iki hareketsiz ve çaresiz hafta bile güzel gözükmüştü gözüne, dizleri titremiş, gözleri yaşarmıştı. Acısını içine gömmekte tecrübeliydi ama kaybı çok büyük hissettirmişti bu sefer.

Vision arkasında belirmese ve Quicksilver'ın gittiğini söylemese ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu.

İlk işi Vision'u soru yağmuruna tutmak olmuştu elbette ama Vision'un cevapları oldukça kısıtlıydı ve Pietro'nun X-Men'e alınmasından başka bir şey öğrenmeyi başaramamıştı. bu da daha fazla soru doğurmuştu sadece. Bu yüzden Clint, Kızıl Cadı'yı bulmak ve onunla bir kez daha konuşmak zorunda kalmıştı.

Wanda'nın sözlerini ilk günkü kadar net duyması için odaklanmasına gerek bile yoktu. ''Dayanamadı. Neredeyse öldükten sonra burada kalacağını düşünmemiştin, öyle değil mi?'' demişti cadı. ''Ayrıca Clint, yapacağından değil de, onu aramamanı rica etti. Kötü anıları akla getiriyorsun, bilirsin, mahvolan yaşamı gibi. Kabuslarına giriyor olmalısın.''

Bütün bunların üzerine tek yapmak istediği nasıl olduğunu sormak olmasına rağmen nasıl arayabilirdi onu?

Nasıl kendisinden kaçmakla yetinmeyip bir de iletişime geçmemelerini isteyen, kendini kötü bir anı, bir kabus olarak adlandıran bir çocukla hiçbir şey olmamış gibi göreve çıkabilirdi? Üstünden koskoca bir yıl geçmesine rağmen hala kalbinin vücuduna dağılan kırıkları batıyordu.

Neyseki gümüş saçlı oğlan da konuşmak istiyor gibi görünmüyordu. Quinjet yerine süper hızını kullanarak gidebilecekleri konusunda itiraz etmek dışında ağzını bıçak açmamıştı henüz. ( Ki bu kavgada Clint'in fikir belirtmesi bile gerekmemişti, Fury oldukça netti. )

Hydra'nın bebek mutantı tuttuğunu düşündükleri üsse koordinatları girdiğinde dümenden ayrılabileceğini bilse de konuşmak zorunda kalan ilk kişi olmamak için sanki Quinjet'in ekranlarından bir saniye olsun gözünü ayırırsa her şey yoldan çıkacakmış gibi davranıyordu okçu. Sibirya'nın güney doğususunda, kuzey pasifik okyanusunun kıyılarında, yer altına inşa edilmiş bir üstü ulaşmaları gereken yer. Clint ne kadar soğuk olduğunu hayal etmek bile istemiyordu, bir bebeği orada düzgünce büyütmek için çok fazla yakıta ihtiyaçları olacakları kesindi.

Quinjet, üsse hiçbir sensörü tetiklemeyecek kadar yaklaşında otomatik olarak kamuflaj moduna geçti. Aşağıdan bakan biri sadece bulutların yansımasını görebilirdi artık. Clint komutayı bırakıp sandalyesini ortak alana sabitlenmiş masaya doğru itti. Pietro da okçuyu takip etmiş ama oturmak yerine masadaki haritaya eğilmekle yetinmişti. Kendine has sandal ağacı kokusu okçunun ciğerlerini doldururken geri çekilmemek için kendiyle savaşması gerekmişti.

noboby's fault but mine ☰ hawksilverHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin