=KAÇIŞ=

148 7 4
                                    

Helen bir daha aynı acıyı kaldırılabileceğini sanmıyordu. Hemen alelacele üstünü giydi,mektubu eline aldı. Polise gidecekti ki tam o anda bir tane polis arabası evinin önünde durdu. Helen yine annesi ile ilgili bir sey söyleyeceklerini sanıyordu ama malesef öyle olmadı.

-Helen Strong???
-Evet benim. Buyrun?
-Bayan Strong... Babanız... Başınız sağolsun.
Helen öylece kalakalmıştı. Ne ağlayabiliyordu, ne de başka bir şey... Boğazına bir yumru takılmıştı. Aslında ağlasaydı veya en azından bağırsaydı,belki... Belki biraz rahatlayabilirdi ama yapamıyordu. Tam o anda karşı evin çatısında bir adam gördü normal zaman olsa bu adam asla dikkatini çekmezdi ancak bu adamda bir gariplik vardı. Mevsimden yaz, güneşin tam tepede olmasına rağmen adam kar maskesi takmıştı. Bir tek ağzı ve gözü görünüyordu. Ağız okumakta büyük bir usta olan Helen adamın bir şeyle söylediğini fark etti:
-Sıradaki... Gerçek hüznün tanığı... HELEN STRONG!
Adam alaycı bir gülümseme attı ve Helen'a göz kırptı. Helen tam adamın olduğu yeri polislere işaret etmişti ki adam bir anda ortadan kayboldu. Polisler şaşırmıştı. Kadının gösterdiği yere baktılar ancak kimseyi göremediler. Kadının akli dengesini yitirmiş olabileceği ihtimali akıllarına geldi. Eh tabi bir insanın 2 hafta içerisinde 2 kişiyi kaybetmesi pekte olağan bir şey değildi.
***
Helen aceleyle polis merkezine yola çıktı. O gözünü açıp kapayana kadar polisler gitmişlerdi. O yüzden polis merkezine gidiyordu.
Polis merkezine vardığında, polisler ona gerçekten çok şaşırtıcı bir cevap vermişlerdi. Kayıtlarda öyle bir isim olmadığını, Helen'ın babasının ölmediğini söylüyorlardı. Helen şaşkınlıktan ne söyleyeceğini bilememisti. Ne yapacağı, ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Resmen düşünemiyordu, beyni durmuş, çalışmıyordu. Itiraz etti, evine gelen polisleri anlattı ama polisler Nuh diyor peygamber demiyorlardı ve öyle bir kayıt olmadığını tekrar ettiler. Helen sinirlenmişti birden hıçkırıklarla ağlamaya başladı, ardından da kahkahalar atmaya. Birden polislere saldırmaya başladı. Polisler başka çareleri kalmadığı için Helen'ın hastaneye kaldırılması amacıyla ambulansı aradı. Tam o anda Helen hızla polislerin kolundan kurtuldu ve telefonun kablosunu kopartarak hızla karakoldan çıkıp koşmaya başladı. Hiç bir şeyi, hiçkimseyi umursamadan sadece koşuyordu. Koşuyordu. Koşuyordu. Sonunda gözü kararmaya başladı ve olduğu yere yığılıp kaldı.
Koşuşturmacalar. Ayak sesleri. Bağırışmalar. Baş ağrısı...
-Kızım iyi misin?
-Efendim,siz de kimsiniz? Neredeyim ben?
-Sakin ol kızım. Seni yolun kenarında baygın halde bulduk. Nolur beni hastaneye götürmeyin diye yalvarırcasına sayıklıyordun. Biz de seni bizim kasabanın hekimine getirdik. Getirdiğimizde durumun çok kötüydü, beyin kanaması geçirme riskin çok fazlaydı. Çok şükür şu an iyisin. Ama birkaç gün dinlenmen lazımmış, çok hırpalanmışsın. Şu an kendini iyi hissediyorsan yemek yiyoruz, aşağıya in de bize katıl. Belki bize hikayeni de anlatırsın.
-Sağolun efendim ama sanki biraz daha dinlenmem gerekiyormuş gibi hissediyorum.
-Tamam o zaman bir şeye ihtiyacın olursa Zeynep Teyze diye seslen ben koşar gelirim. Hadi sana iyi uykular
-Siz? Türk müsünüz?
-Evet. Ne oldu?
-Benim annem, annem de Türkmüş de. Birdenbire heyecanlandım.
-Ne güzel. Annenle tanışmayı çok isterim.
- ...
-Ne oldu benim güzel kızım? Yanlış bir şey mi söyledim?
-Hayır Zeynep Teyze benim... Annem... Öldü de...
-Çok üzüldüm kızım. Başınız sağolsun.
-Clara.
-Efendim?
-Adım Clara bana Clara diyebilirsiniz.
Helen gerçek adını söylememişti çünkü henüz bu insanları tanımıyordu. Hala polisler tarafından arandığı gerçeği vardı. Gerçek ismini söyleyerek kendini riske atamazdı.

İNTİKAM MELEĞİ (Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin