"tıpkı eskiden olduğun gibisin." gözlerimi baji'ye sabitleyip neyi kastettiğini anlamaya çalıştım. "eskiden, yani ortaokuldayken küçük bir çocuk olmana rağmen çok agresif ve kavgacıydın. ama hatırlıyor musun, birgün aniden sakinleşmiştin. şu an anlıyorum o gün sana ne olduğunu. o gün takemichi ile tanışmıştın, öyle değil mi mikey?"
istemsizce tebessüm ettim. "muhtemelen." dedim. "onunla tanıştıktan sonra yalnızca onunla zaman geçirmeyi ister olmuştum. bu yüzden kavgalar, çete, hatta siz bile umurumda değildiniz."
"ibne." güldüm, söylediği şeye. derin nefes verdi ve hemen önümüzdeki göle baktı. "şimdi ise, yine o halini andırıyorsun. sırf sinirini atabilmek için masum birine sataşıyorsun. o kadar alışmışız ki biz de sakin mikey'ye, bu halini garipsiyoruz. mitsuya geçen gün hepimizi toplayıp senin gözüne çok görünmememizin bizim açımızdan iyi olacağını söyledi. haklıydı. iki gün önce telefonda emma ile konuşan draken'e sebepsiz yere saldırdın."
"sebepsiz değildi." diye homurdandım. "başım ağrıyordu ve onun gülmesi sinirimi bozmuştu. ayrıca mutlu çiftler şu ara sinirimi gerçekten fazlasıyla bozuyorlar."
"ne sebep ama(!)"herhangi bir şey söylemedim sonrasında. o da öyle.
söyledikleri doğruydu. takemichi benim sakinleştiricimdi. sinirlendiğim anlarda önüme kim çıkarsa ona bulaşabilecek, onu dövebilecek kapasiteye sahiptim. ama takemichi farklıydı. sinirlendiğim zamanlar ona bakmak neye sinirlendiğimi unuttururdu bana.
yavaşça ayağa kalktığımda baji bana baktı. birkaç dakika boyunca ayakta gölü seyrettim. ardından baji'ye bir açıklama yapma gereği duymadan motoruma ilerledim. uzaktan da olsa görmeliydim onu.
evlerinin önünde değil, biraz uzakta durdurdum motoru. kalan yolu ise yürüdüm. mahalledeki çoğu ev gibi tek katlı, bahçeli bir evdi takemichilerin evi. ve takemichi'nin odası evin arkasında kalıyordu.
sessizce bahçeye girip evin arka tarafına geçtim. onun odasına ait olan pencerenin yanında durup sırtımı duvara yasladım. sesi kulaklarıma ulaşıyordu. istemsizce tebessüm ettim. ders tekrarı yapıyordu.
dersleri iyi sayılırdı. annesinin tek ümidi olduğunu söyleyerek çok daha fazlasındaydı gözü. bu yüzden her an ders tekrarı yapardı. beni karşısına alıp bir öğretmenmiş gibi ezberlediği konuları anlatırdı çoğu zaman. bundan nefret ederdim önceden. fakat bir zaman sonra bundan hoşlanır olmuştum. konu umurumda değildi. sesini seviyordum onun. ayrıca bir yerde takıldıktan sonra önce elimdeki kağıtlara sonra da yalvaran gözlerle gözlerime bakması inanılmaz hoşuma gidiyordu. mimiklerine aşıktım, çok.
telefonumun zil sesi daldığım yerden ayırdı beni. cebimden çıkarıp sessize aldıktan sonra arayan kişiye baktım. kazutora arıyordu. önemli bir şey olmadığını düşünerek telefonu tekrar cebime soktum.
o esnada açıldı hemen yanımdaki pencere. takemichi kafasını uzattı ve bana baktı şaşkınlıkla. "mikey?" içimden kendime küfürler ederken tekrar konuştu. "ne arıyorsun burada?"
"hiç, geçiyordum."
güldü. "bizim bahçemizden mi geçiyordun?" omzumu silktim. bana bakmak yerine gökyüzüne baktı. "bugün hava çok güzel. tam bir yaz havası." başımı sallayarak onayladım onu. kendisini yukarı çekip bedenini dışarı çıkardıktan sonra yüzünü buruşturup elini karnına koydu.
"iyi misin?" aramızdaki mesafeyi kapatıp bir elimi beline yerleştirdim.
"iyiyim merak etme." dedi. "dikiş izlerim kayboldu sayılır. kendimi zorladığımda sızlıyor sadece."
"dikkatli ol." kendimi geri çektikten sonra tekrar duvara yaslandım. o da yanıma gelip benim gibi duvara yaslandı. ikimiz de konuşmaya yanaşmadık.
"yıldızları tamamen öldürmüşüz gibi görünüyor, ne dersin?" kaşlarımı kaldırıp ona baktım. gökyüzündeydi gözleri. tebessüm etti ve bana baktı. "küçükken az da olsa seçebilirdim birkaç yıldızı. ama şimdi hiç görünmüyorlar. yıldızları tekrar görebilmeyi istiyorum mikey." keşke yıldızları ayaklarının altına serebilseydim, diye geçirdim içimden.
gözlerini benden çekip tekrar gökyüzüne baktı ama ben alamadım gözlerimi ondan. hiçbir zaman yıldızların özlemini çekmemiştim ben, onun aksine. çünkü irisleri galaksimdi, yıldızlarım oradaydı benim.
"ben senden uzak kalamıyorum takemichi." deyiverdim birden.
bunu bekliyordu. "zorunda değilsin, mikey. benden uzak kalmak zorunda değilsin."
"ama seni kendimden koruyabilmem ancak böyle mümkün."
başını eğdi ve ayaklarına bakarken güldü. "beni koruyor musun yoksa beni cezalandırıyor musun bilemiyorum..."
emma da aynı şeyi düşünüyordu. bu şekilde onu koruduğum falan yoktu benim. daha çok yaralıyordum sadece.
sırtımı duvardan ayırdım ve ayakkabılarımı çıkarıp önünde diz çöktüm. kendi ayakkabılarımı onun çıplak ayaklarına giydirdikten sonra başımı kaldırıp ona baktım. dudaklarım kendiliğinden kıvrıldı ve gülümsedim. "en baştan başlayabilir miyiz? hiçbir şey olmamış gibi..."
benim gibi yere çöküp kollarını boynuma sardı. "istediğim şey de bu zaten." diye mırıldandı.
-
of bu mallar çok güzel
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mesafe... # takemikey
Fanfiction❝draken bir şeylerden bahsetti. benden uzak durmanın sebebi beni korumak istemenmiş.❞ uzun süre sessiz kaldı. ❝buraya sadece yönteminin berbat olduğunu söylemek için geldim. beni, koruyabileceğin en berbat biçimde koruyorsun.❞