#5

1.2K 149 55
                                    

"mikey, çok yakınsın."

"yatak küçük."

hafifçe kıpırdandı ve benden biraz daha uzaklaşmaya çalıştı. ona yaklaşmak yerine sırtını izlemeye başladım ben de. temaslarım onu rahatsız ediyor olmalıydı. rahatsız etmiyorsa bile fazla utangaç olduğu için hep kaçan taraf olmuştu bu zamana kadar.

dakikalar birbirini kovaladı. on dakika kadar sonra takemichi tekrar hareket etti ve yüzünü bana döndü. gözlerimin açık olmasını beklemediği için olsa gerek, şaşırdı. "uyumadın mı?" diye fısıldadı.

"tch. uykum yok."

"gözlerini kapatırsan gelir." elleriyle nazikçe gözlerimi kapadı. "geç oldu. uyumalıyız."

bileğini tutup yavaşça aşağı indirdim. "uykum yok." diye tekrar ettim. gözlerim karanlığa alışmıştı ve takemichi'nin yüzünü rahatlıkla seçebiliyordum artık. 

bir şey söylemedi. gözlerini tekrar yumdu ve ellerini yastığının altına itip bacaklarını kendisine çekti. nefes alış-verişlerim onu rahatsız eder korkusuyla kalp atışlarımı bile yavaşlattım. bakmaktan sıkılmadığım yüzüne ne kadar uzun baktım bilmiyorum ama oda yavaşça aydınlanmaya başladığında şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. gerçekten de sabaha dek onu seyretmiştim...

takemichi titreyerek gözlerini açtığında kaşlarımı çattım ve elimi yanağına koydum. "kabus mu gördün?"

uykulu gözlerle bana bakıp başını oynattı. "uyu, mikey." diye mırıldandı.

gözlerim de kapanmak istiyordu artık. açık tutmaktan acımışlardı. kendi kendilerine kapanırlarken bile o küçük aralıktan takemichi'ye bakmayı sürdürdüm. biraz daha, biraz daha bakmak istiyorum ona.

-

"takemichi, sayfa yüz iki, üçüncü paragraf." öğretmenin söylediği sayfayı açtıktan sonra ayaklanan takemichi başlarda titrek bir sesle ingilizce paragrafı okumaya başladı. sesi sonradan oturdu ve anlaşılır oldu. bitirip de yerine oturduğunda sıranın altından elini bacağıma koydu ve çimdik attı. şaşkınlıkla ona baktım.

"bana öyle bakarsan nasıl sakince okuyabilirim?" diye fısıldadı. gülmemek için çok büyük çaba sarf ettim. 

teneffüs geldiğinde tüm sınıfın rahat bir nefes aldığını gördüm. takemichi de omuzlarını düşürüp derin bir nefes alanlardan biriydi. ingilizce derslerini sevmiyorduk sınıfça. bu derse ait sevdiğim tek şey takemichi'nin tatlı telaffuzuydu. 

"tuvalete gidiyorum." onunla birlikte ayaklandım ve peşine düştüm. eskiden de peşinden ayrılmazdım ama şimdi her yere onunla gidiyordum.

takemichi tuvalete girdiğinde kabinlerin birinden bir çocuk çıktı ve ellerini yıkayıp tuvaletten de çıktı. acelesiz bir şekilde kabinlerin hepsini kontrol ettim. ardından da kapıyı kapatıp arkasındaki anahtarı sessiz olmaya gayret ederek çevirdim. sonrasında sırtımı kapıya verip takemichi'yi bekledim.

birkaç dakika sonra kabinden çıktı. ellerini yavaşça yıkayıp peçete ile sildi. önüme geldiğinde bana baktı merakla. "çekilsene?" dedi.

"bir kere öpersen olur." yalnızca yanaklarının kızardığını görmek için söylemiştim bunu. öyle de oldu. kıpkırmızı oldu birden. sesli güldüm. sırtımı tam kapıdan ayırmışken takemichi dudaklarını dudaklarıma bastırıverdi. sırtım tekrar kapıya yaslanmıştı böylece.

geri çekildiğinde şok olmuş gözlerle ona baktım. o ise utançtan gözlerime bakamıyordu bile. "gidebilir miyim artık?" şaşkınlığımdan tam anlamıyla sıyrılamasam da kapının önünden çekildim. hızla anahtarı çevirip aynı hızla çıktı tuvaletten. zil çalana kadar orada kaldım. rüya mı yoksa gerçek mi olduğunu ayırt edemeyecek kadar uçmuştum çünkü.

istemsizce gülüp elimi saçlarıma daldırdım. aynada kendimi gördüm. yanaklarım ve kulaklarım kızarmıştı.

içeri girmek üzere olan bir çocuğa diğerini kullanmasını söyleyip kapıyı hızla kapattım. ve sırtımı tekrar kapıya yaslayıp ellerimle yüzümü kapadım. silemediğim bir gülümseme vardı suratımda. 

"dudaktan olması gerektiğini söylememiştim..." 

aksama bir bolum daha atabilirim bana belli olmaz

mesafe... # takemikeyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin