"burası çok tenha takemichi, neden düz yoldan gitmedik ki?"
"burası kestirme ama."
dar ara sokaklarda yan yana yürürken tekinsiz iki adam karşımıza dikildi. derin nefes verdim. iyi ki takemichi'nin yanında ben vardım.
"sökülün paraları veletler."
takemichi'yi yavaşça arkama aldım. "siktirin gidin belanızı benden bulmayın."
bu, adamları fazlasıyla sinirlendirdi. esmer olanın bana atacağı yumruğu yakalayıp sert bir yumruğu suratına indirdim. kalan son dişleri de dökülmüş olabilirdi.
diğer adam şok olsa da geri çekilmedi. onun yerine cebindeki bıçağı çıkarıp açtı ve bana tehditkar gözlerle baktı.
"eğer paranızı vermezseniz ikiniz de ölürsünüz." ona alayla baktım. bıçağı tutan eli bile titriyordu.
"mikey, istediklerini verelim lütfen. kötü şeyler olmadan gidelim buradan."
"arkdaşın senden akıllı." dedi adam pis bir sırıtışla.
"gidip kendini becerebilirsin. sana verecek tek kuruşum yok."
bana salladığı bıçağı tekmemle elinden düşürüp dibine girdim ve kolumu suratına indirdim. burnunu tutarak geriledi. ardından öfkeyle baktı bana. sırıtıyordum. bana doğru koşarken gözleri arkama takıldı.
sırtıma çarpan biri beni hafifçe sendeletti. karşımdaki iri adamın durduğunu ve şokla geri çekildiğini gördüm.
"ne yaptın lan! bıçaklamayacaktın!"
ama ben, bıçaklanmamıştım. adrenalin yüzünden hissedemediğimi düşünecekken sırtımdaki yük kaydı ve yok oldu. yavaşça arkama döndüğümde ilk gördüğüm şey titreyen elleri ile kanlı bir bıçak tutan esmer elemandı. gördüğüm ikinci şey ise karnını tutarak yerde uzanan takemichi'ydi.
iki serseri koşarak uzaklaşırken girdiğim şoktan sıyrılabildim.
"takemichi!" hızla onun yanına çöktüm ama sarsmamak için dokunmadım. "takemichi, iyi misin? bilincin açık mı takemichi?"
"canım yanıyor." dedi boğuk ve titrek bir sesle.
dudaklarımı birbirine bastırıp telefonumu çıkardım. sakin kalmaya gayret ederek ambulansı aradım. adresi vermem biraz uzun sürdü çünkü akıl tutulması yaşıyordum adeta.
ambulansı beklerken üzerimdeki gömleği çıkarıp karnına dikkatlice bağladım. benimle konuşması için çabalıyordum ayrıca. bilincini yitirmemesi için elimden geleni yapıyordum.
"sen," dedi. gözlerini kısmış, küçük bir aralıktan bana bakıyordu. "iyi misin?"
dudağımı dişledim. "neden atladın bıçağın önüne? neden takemichi?" okşadığım saçlarını hafifçe çekiştirdim, istemsizce.
"seni korumak istedim..." sonlara doğru sesi kısıldı. ve ne kadar seslenirsem sesleneyim gözlerini açmadı bir daha.
ambulans geldiğinde öfkeyle bağırdım onlara. daha erken gelebilirlerdi. alışkın olmalılar ki hiçbiri bir şey söylemediler. arkaya takemichi ile birlikte binip onun elini sıkıca tuttum. bildiğim tüm duaları okurken hemşire de ilk müdahaleleri yapıyordu.
hastane neyse ki yakın sayılırdı. takemichi sedyeye alınıp benden götürülürken hiç yaşmak istemediğim bir deja vu yaşıyormuş gibi hissettim.
yoğun bakımın önüne çöküp içime içime ağladım saatlerce. aklımda bin bir kötü senaryo dolanıyordu. ölmezdi değil mi? ölemezdi. beni bırakıp gidemezdi takemichi. ben giderdim, en azından denerdim ama gidemezdi o benden.
yoğun bakımın kapısı açıldığında hızla ayağa kalktım. ameliyatın iyi geçtiğini ve takemichi'nin normal odaya alınacağını söylediklerinde olduğum yere çöküp deli gibi ağlamaya başladım. şükürler olsun tanrım...
iki sabah onunla kaldım. bu iki günde bizimkilerin de haberi olmuştu her şeyden, bir şekilde. odaya bir bir akın ettiler. gelmeleri beni sevindirdi çünkü biraz daha yalnız kalsaydım kafayı yiyebilirdim.
üçüncü sabah takemichi uyandı. hepimiz başına üşüştük. hepimize de baktı uykulu gözlerle. gözleri en sonunda arkadaşı takuya'da durdu.
"takuya." diye mırıldandı. "neredeyim ben?"
elini tuttum sıkıca. "hastanedesin. merak etme ama, iyisin şu an. ken-chin doktoru bulup gelir misin?"
bir süre bana baktı boş gözlerle. tebessüm edip saçlarını arkaya taradım. hâlâ uyuyor gibiydi.
"sen kimsin?" hepimiz gülüştük sorduğu soru üzerine.
yüzüne eğilip alnını öptüm. "şükür ki uyandın." diye mırıldandım.
doktor odaya geldiğinde ona alan açtık. bir tek ben takemichi'nin yanındaydım hâlâ. elini tutuyordum sıkıca.
doktor kontrollerini yaptı. takemichi'ye birkaç soru sordu.
"bu odadakileri tanıyor musun?"
takemichi bana baktı. "sanmıyorum." şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. yüzünü buruşturdu. "emin değilim. tanıdık simalar ama benimle alakaları yokmuş gibi."
doktor derin nefes alıp başını salladı ve bana bakıp dışarı çıktı. peşinden çıktım ben de.
"yaşadığı şok ve korku yüzünden anılarına ket vurulmuş gibi görünüyor. sık rastlanan bir şeydir bu. hasta, kendisini korumak için yapar bunu, bilinçli değildir. birkaç güne de düzelebilir, birkaç aya da. sabırlı olup ona yardımcı olun ama direkt sorulardan kaçının. beni hatırlamıyor musun, gibi sorular onu suçlu hissettirir ve anıların geri gelmesini zorlaştırır."
doktora teşekkür etmeyi bile unuttum. şaşkın şaşkın baktım yalnızca ardından. hani gidemezdi benden..?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mesafe... # takemikey
Fanfiction❝draken bir şeylerden bahsetti. benden uzak durmanın sebebi beni korumak istemenmiş.❞ uzun süre sessiz kaldı. ❝buraya sadece yönteminin berbat olduğunu söylemek için geldim. beni, koruyabileceğin en berbat biçimde koruyorsun.❞