İ.Y. | GİRİŞ

43 30 22
                                    


İNTİKAM YEMİNİ SİZLERLE! KEYİFLİ OKUMALAR...

--


"Melina!"

Adımın seslenildiğini duyunca sesin nereden geldiğini anlayabilmek için etrafımı kolaçan etmeye başladım. Sağ çaprazımdaki duvarda, gözlerimi kamaştıracak parlaklıkta gümüş renge sahip ve birçok farklı motifle süslenmiş olan bu şatafatlı aynada kendi silüetimi gördüm.

"Melina!"

Ses, idrak edemediğim bir şekilde aynanın içerisinden geliyordu, buna karşın aynada kendi görüntümden başka hiçbir yansıma göremiyordum.

Sanki beni aynaya doğru çeken bir şey vardı, adımlarım istemsizce aynanın olduğu duvarın önüne doğru gidiyordu.

Yavaş adımlarla yürüyüp aynanın önünde kaygı ile dikildim. İçimdeki tarif edilemez his, bedenime adeta komut veriyordu, resmen iradem devre dışı bırakılmıştı.

Çerçevesinin merkezinde bulunan motife, insan yüzüne, içimdeki dokunma isteğine engel olamayarak elimi götürdüm.

İnsanın içine korku salan yüz motifine dokunduğum an, korku salacak tek etken artık yüz motifi değildi.

Aynaya dokunmamla birlikte, aynanın çerçevesindeki yüz motifinin alt hizasından itibaren dikey şekilde hızlıca çatlayıp birdenbire tüm camların tıpkı bir kasırga fırtınası varmışçasına etrafa saçılması bir olmuştu.

Korkudan tir tir titrememe sebep olan akıl sır erdiremediğim kuvvetli sarsıntı, beni metrelerce sürüklemiş, sonunda yeri boylamama sebep olmuştu.

Loş olan oda saniyeler geçtikçe kararıyor, gittikçe görüş alanım daralıyordu.

"Melina!"

Kulaklarımın zarını patlatacak derecede yüksek sesle bağıran Helena'nın tiz sesiyle yataktan fırladım.

Ne olduğunu henüz anlayamamıştım, az evvel yaşananların gerçeklik payını kafamda hesaplamaya çalışıyordum.

Gözlerim Helena'nın endişeli bakışlarından ayrılıp tam karşımda duran aynaya iliştiğinde gördüğüm manzara karşısında tüm vücudum kaskatı kesilmişti.

Yaşadığım şok etkisiyle kulaklarım çınlamaya başlamıştı, Helena'nın beni kendime getirmek amacıyla dile getirdiklerini duyamaz olmuştum.

Karşımda, rüyamda gördüğüm ayna boylu boyunca duruyordu.

Hayatımda hiç görmediğim ayna, rüyamdan sonra nasıl her detayıyla karşımda boylu boyunca durabilirdi?

Donakalışım, Helena'nın beni omuzlarımdan sertçe kavrayıp var gücüyle sarsmasıyla son bulmuştu.

"Kızım, sen iyi misin?"

Kaygı ile bakan gözleri, bir kendine gelmeye çalışmak için uğraşan bana bir de cafcaflı aynaya gelip gidiyordu.

Elimi alnıma götürdüm ve gördüğüm rüyanın etkisiyle döktüğüm terleri elimin tersi ile sildim.

"Evet, iyiyim. Sadece, saçma sapan bir kâbus.

Gözleri kocaman açılmış, gözlerinin açılması ile suratı değişik bir ifade almıştı. Gözlerini irice açtığından dolayı alnında beliren çizgiler, beni yaşlanmaktan bir anlığına korkutmuştu.

Yüzündeki şaşkınlık ifadesi yaklaşık birkaç saniye sonra son bulmuştu fakat türlü türlü mimiğe giren Helena, sanki dilini yutmuşçasına tek bir kelime dahi etmiyordu.

Uzun ve sivri tırnağıyla kafasının kenarını kaşıdı. Sesli bir şekilde yutkundu ve bir iki kere öksürüp boğazını temizledi.

Nihayet sessizliği bozabilmişti.

"Nasıl bir kâbus gördün?"

Birkaç saniye duraksadım ve parmağımla karşımdaki aynayı göstererek "Ayna... Bu ayna ne zamandan beri burada?"

Kafasını seri bir şekilde aynaya çevirdi, ardından oturduğu yerden doğruldu.

Gözleri zemini kaplayan halıya sabitlenmişti, bir anlığına gözlerini kapattı ve dudaklarını birbirine bastırdı. O, derin bir sessizliğe bürünürken ben ise rüyam ile şu anda karşımda olan aynanın bağlantısını çözmeye çalışıyordum. Muhtemelen, uyku sersemi görüş alanıma girmesi bilinçaltımın kurgular oluşturmasına yetmişti.

"Sen uyurken astım onu, Adras'tan yadigâr... "

Adras, erkek arkadaşım...

Sadece erkek arkadaşım demek doğru olmazdı. O, yıllarımı uğruna heba ettiğim, geçmişimi yönlendiren, şimdiyi dibine kadar yaşatan ve gelecek hayali kurmamı sağlayan bir insandı, benim için bir insandan çok daha fazlasıydı.

Gözlerim buğulandığında ağlamamak için gözlerimi pencereye doğru sabitledim, derince bir nefes aldım ve üzerimde olan yorgana iyice sarıldım.

Adras, feci bir şekilde can vermişti. Onu, ölüme zorla itmişlerdi. Altı gündür yoktu yanımda, fakat sadece ölen o değildi. Benim de canımdan can gitmişti. Yüreğim asla sönmeyecek bir alevde cayır cayır yanıyordu, benim canımı benden almışlardı. Bu, asla geçmeyecek bir hasar bırakmıştı ruhumda.

Gözlerimin önüne gelen o korkunç anlar tüylerimin diken diken olmasına, kalp atışlarımın sanki o andaymışım gibi hızlanmasına ve aynı zamanda nefesimin daralmasına neden olmuştu.

Metrelerce yüksek bir uçurumun aşağısında cansız bedeni bulunmuştu Adras'ın. İlk başta her ne kadar intihar ettiği düşünülse de vücudundaki birbirinden farklı pek çok yara izlerinin bulunması bu iddiayı tamamen çürütür nitelikteydi. Ayrıca, Adras intihar edip beni yarı yolda bir başıma bırakacak kadar acımasız bir insan değildi. Otopsi sonucunun raporları henüz elimize ulaşmamıştı, ulaşmasını istediğimden de pek emin değildim çünkü gerçeklerle yüzleşmek canımı yakacaktı. En azından bundan emindim.

Kim bilir, ne kadar acı çekmişti?

Helena'nın beni dürtmesiyle bu yoğun düşünce karmaşasından nihayet çıkabilmiştim.

"Bu ayna..." dedi, ardından derin bir iç çekti. "Çok severdi bu aynayı, ona ninesi vermişti. Kutusundan bile çıkartmazdı, vefat eden ninesinin hatırına hep sakladı sandığın altında."  Gözünden ardı ardına akmaya yüz tutan iki damla yaşı elinin tersiyle sildi. "Sanırım artık bu aynanın sahibi sensin."

Sarf ettiği cümleleri tuhafsamıştım. Her günümü beraber geçirdiğim insanın bu zaafından hiçbir zaman haberim olmamıştı. Bir aynaya bu kadar değer biçilmesi de anlattıklarını yadırgamama sebep olmuştu.

Yadırgayışımı belli etmemeye çalışarak onaylarcasına kafamı salladım.

Gözlerim ürkütücü aynaya bir kez daha iliştiğinde anlamsız bir şekilde içim ürpermişti. Gördüğüm kâbus aklıma geldiğinde "belki de Adras bana aynayı emanet etti." diye iç sesimle küçük bir münakaşaya girdim.

Sonuçta, bu ayna Adras'ın güzel yüzünü gören ve ondan kalan bir yadigârdı...

İNTİKAM YEMİNİ(düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin