ağrılar.

138 17 3
                                    

dar dünya- cem özel

×

tüm hücrelerim ağrıyor benim, başka açıklaması olamaz bu çekilmez acının. aslında o kadar çekilmez değil ki gülümseyebiliyorum, sahte gülümsemeyi bozabilecek kadar acı değil. hiçbir zaman o kadar acı çekilemez sahiden, tabi bir ajansanız çekilir. ben sıradan bir insanım, okuluma giderim, işime giderim, evime giderim. türlü türlü zevklerim hiç yoktur, bir bardak elma suyu yeter de artar. yalnız başına büyüdün diye diyor büyükler, ben sanmam. yeni doğduğumda da böyleydim ben, annemin karnından çıktığım vakitler hiç ağlamadım. cıngar da çıkartmadım. doktorlar öldüm sandılar da onlara gülümsedim içimden. dışımdan gülümseyemedim ama, dudaklarım daha işlevli değildi. babamın gideceğini doğumumdan iki ay öncesinde biliyordum ben, annem sayamadığım bilmem kaçıncı rüyasını görürken şahit olmuştum telefon konuşmasına. ilk o gün ağlamıştım, kendi halime mi annemin haline mi bilmiyorum. bencillik ya da fedakarlığa çıkıyor bunun cevabı ama ben bilmem ki işte, iki özellikte olmak istemem. ben aslında hiçbir kötü özellik olmak istemem. babam çok kötü bir adamdır, bol bol içki içer. var olan tüm toplantılara gider aslında, ama günün sonunda kendini anneme küfürler ederken ve annemin doğmamış çocuğuna, bana lanetler ederek bitirir. sonra annem yokmuş gibi yayılır rahat yatağa, annem salonumuzdaki ikinci el koltukta kıvrılır.

rahatlık isterdim ben ilk, daha yeni oluşmuş bedenim için koltuk çok sertti, acıtırdı canımı, annemin canını acıtmama zorlardı beni, her haraket ettiğimde annemin ağzından acı dolu nidalar dökülürdü, bende haraket etmezdim. ama işte daha oluşmamıştı ya çoğu yerim, uçuyordum ya o sıvının içinde, süzülüyordum hep. annem bazen uyanır, çığlıklar atardı. babamsa gözlerini açar, adımlarının sertliğinden zevk alırmışçasına koca koca adımlarla annemin yanına gelir ve kolundan kavrardı, annem de bir melek değildir, babama üstten üstten bakarak onu çok sinirlendirir. babamın hiçbir şey olduğunu söyler, kendisine yapılan her kötülüğü haketiğini defalarca söyler.

babam böyle bir günde karar verdi, telefonda gerçekten sevdiği bir kadın vardı. ona söylüyordu, artık bu deli kadından ve piç oğlundan kurtulacağım, onlara uzun bile baktım diyordu, telefonun diğer ucundan bir ses yükseliyor, şeker sesli bir kadın, oğlunun bir suçu yok, ne olur böyle söyleme diyordu. yıllar sonra bu kelimelerle yaşamaya devam nasıl ederim ben bilmem, dünya çok garip bir yer, olmadık yerlerden çiçekler çıkartıyor hep. ama keşke sadece bir kerecik layık görmeseydi bu çiçekleri bana, eminim dahasını hakediyorum, mutluluğu ben çok hakediyorum.

ağrılı bir doğumdu, aslında annemi o doğumda kaybettim ben. doğumdan önce karnını okşayıp sevgi sözcükleri söylerken doğum sırasında küfürler etti. ve o küfürler bana yıllar boyu eşlik etti, ta on yedi yaşıma geldiğim için artık büyüdüm diyebiliyorum. annemi kaybetmemin ne denli büyük bir şans olduğunu anladım. annemin aslı da aslında çok kötü biriydi, olsaydı da olmasaydı da olmayacaktı, onun varlığının var oluşuyla bir alakası yoktu ama yine de üzülüyor insan, o öyle insanlardandı deyip susmak gelmiyor içinden. o zamanlar benim için annem çok sevgisiz ve çok sinirliydi, beni hep bitirirdi, çok yakardı canımı. babam çok kötü bir adam olsa bile iyiliği hakediyordu, annemin kötülüğünün nedeni sadece kötü olmasıydı. başına fena şeyler gelmemişti, doğduğu günden itibaren el üstünde büyütülmüş, anne ve babasının sevgisini gülücüklerle kabul etmişti. sonra okuldaki arkadaşlarına rezil olmamak için girdiği ortamlar delirtmiş, yok etmişti onu, en kötüsünü de bulmuştu o kafası yanık haliyle, uyuşturucuya köle olmuştu annem benim, tam takır bir bağımlıydı, para cebine kolay girince de bu alışkanlığını bırakmak aklına gelmemişti. babamla sevgi dolu bir ilişkileri hiç olmamış, annem kendi kendine konuşmaya ben iki yaşıma geldiğinde başladı. çok yalnızdı, arkadaşı yoktu. ailesi ise çok uzakta yaşıyordu, büyük annem ve büyük babam beni görmek için bir kere bile gelmediler. uzakta oldukları için mi yoksa benden nefret ettikleri için mi bilmem, tanışmadım çünkü onlarla, gözlerindeki nefreti görmeden benden nefret ediyorlar demek büyük ayıp, benim gibi birisi yapmaz öyle şey. annem çok şeyden bahsederdi, benim gerçek babamdan da çok kez söz etti. ilk zamanlar ilgiyle dinlerdim onu, ama annem benim ilgimi gördüğünde alev gibi parlayan gözleriyle yanıma gelir, beni kucağına alır, sertçe koltuğa yatırırdı. kendisi üstten üstten konuşmaya bayıldığı için de dibime kadar girer, tane tane konuşurdu. "o adi şerefsiz senin baban değil, benim sevgilim ama senin baban değil anlıyor musun?" kafamı sallamaya çalışırdım çünkü çok korkardım, annemin ne yapacağı hiç belli olmazdı, hayır anlamında bir haraket yapsam bıçakla kovalayabilirdi bile beni. bende kaçamayacacağım için oracıkta ölürdüm. bu yüzden nefesimi tutup annemin unutup gitmesini beklerdim, tam da beklediğim gibi giderdi. kendini odasına kapatır, çığlık çığlığa ağlardı. bazen her tarafı dağıtırdı ve kaç kere değiştiğini sayamadığım aynasını yere çakar, keskin bir cam kırığı alıp bileklerine sert çizgiler atardı.

annemi kaybettiğim gün böyle bir gündü, kıvır kıvır saçları ile yüzünde neden bilmediğim güzel bir gülümsemeyle en güzel kıyafetlerini giymişti. ilk defa beni nazikçe kucağına almış, sıkı sıkı sarılmıştı. yanaklarımdan öpmüştü birer birer, gülümseyince dudaklarımın kenarından. kısılan gözlerimden. annecim demişti, yavrum. ne güzel hissetirmişti ama, o kadar mutlu olmuştum ki ağlamaya başlamıştım. aslında ağlamamın nedeni mutlu olmam değildi, annemi daha önce hiç böyle görmemek ve nedeninin kötü bir şey olduğuna eminliğimdi. ağladığımı görünce sinirle ayrıldı, o da ağlamaya başladı. beni yere koydu hemen. yeni yıkanmış yumuşak saçlarını gözümün önünde öyle bir çekti ki, benim saç diplerim acıdı. keşke konuşmayı bilseydim, ona çok güzel olduğunu söylerdim ve okşardım minik parmaklarımla yüzünü. bana iyi davranmıştı çünkü, ilk defa.

annem kendini son kez kilitledi bir odaya, hangi oda olduğunu pek hatırlamıyorum. tek hatırladığım parmak uçlarımın ıslak olması, hatta kıyafetlerimin tamamın ıpıslak olması. annemin ölümü, beni suyla boğan ilk şeydi. suyun içine bile girmemiştim ama nefes borum tıkanmış, hayatımda ilk defa cıngar cıngar ağlatmıştı beni. yan komşu eslie ne kadar sonra bilmiyorum, beni bulduğunda, yorgunluktan bayılmışım. hastane oymuş buymuş derken, hayatımın asıl ağrılı dönemine geçmiştik.

tüm hücrelerimin ağrımasının nedeni çok sevgili min yoongi'dir. evi küçüktür, bahçesi vardır. sessiz sakin oturur kitabını okur, benim için bir kez olsun yetimhaneye gelmez. beni tanıyıp tanımadığını bilmiyorum ama tanımasa dahi gelmesi gerekmez mi evime? babamın ona beni anlatmasını isterdim, aslında babamın beni de o küçük bahçeli evde büyütmesini isterim. bana da bir sürü kitap almasını isterim, ben babam ve min yoongi'yi, görünmemek için karnımı içime çektiğim gri duvarın arkasından izlemek istemem, yanlarında olmak isterim. benim annem olmayan lakin bana sevgisini veren o şeker sesli kadının annem olmasını isterim, fakat bunların hiçbirine sahip olamam. gece kim bilir benden önce kaç gözyaşının döküldüğü yatağıma birkaç gözyaşı da ben eklerken, bu geçmez ağrının sorumlularının bir gün beni çok sevmelerini dilerim.

benim onları sevmediğim ve istemediğim bir gün, beni deli gibi istemelerini çok fazla isterim.

incilerim vardır, isteklerim kadar değerliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin