annenin rahminden çıkan ve her yeri kanla kaplı birer insan olarak doğduk, bize bebek dediler. büyüdük, gözleri ateş saçan çocuklara dönüştük. sevgi bekledik ve ilgi, her şeyin etrafımızda dönmesini istedik. verilmedi, istenmedik. acımasızlaştık ve dahası, öğrendik, insanın istediğinin bir çocukken bile olmayacağını. yalan doğrular kulağımıza fısıdanırken, gerçek ve öznel bir benlik fikrine yabancılaştık. en sonunda, kim olduğunu bile bilmeyen, isimleri olmayan gençlere dönüştük. fakat biz varız. bizi keserseniz, kanarız. acı çekeriz ve yalvarırız. ölmemek için inandıklarımıza yakarışlarda bulunurken, gerçekliği zihnimizden atar, halimize bakarız. benim adım park jimin, babamın oğluyum. annemin yarası ve ölümü, şeker sesli kadının sağ meleğini güldüren o çocuğum. gencim, sevgilimi kediye benzeten bir aşığım. insanım, insan tanıyan ve seven. insanım, kesilen ve kanayan, bazen kanatan.
ben park jimin, var ettiklerimle varım ve yok ettiklerimle yok olacağım.
yoongi'nin yanına yanaştım, gözleri kitabındaki resimdeydi. resimde bir kadın vardı, saçları sarı olan. yeşil gözlere sahipti, zümrüt yeşili gözler. bakışları anlamsızdı, eskimiş renklerle süslenmiş bir tablo ne kadar dokunabilirse kalbe o kadar dokunuyordu ama. adıyla seslendim, kaldırdı başını. gözlerini dikti bana, adım ağzını turladı, gözleri kapandı. beni tanıyordu, hatırlamıştı. çok zaman geçmişti aslında, benim bile kendimi unutacağım kadar uzun zaman. aylar değil, yıllar. selam vermedi, o anlamsız bakış, zümrüt yeşili gözlere sahip değildi belki, ya da sarı saçları yoktu. kahverengi uçuşan saçları ve koyu kahverengi gözleriyle, eskimiş tabloluğunu yaptı. öylece durdu, yanıma gelmemi bekledi. korktum, yanıma gelmesini bekledim. gelmezdi, biliyordum, bu yüzden yerimden kıpırdamadan öylece izledim, kaçmadı. kaçmadım. çok korktum aslında başını döndürecek ve işine devam edecek diye, kıskandığım sarı saçlı kadına bakacak ve onu zihninde yeniden resmedecek diye. yapmadı. yanaştım.
bana seni tanıyorum dedi, başımı sallayıp ona beni benim tanıttığımı söylerken emindim gülümseyeceğine ve maziyi hatırlayıp güleceğine, emin olmamalıydım. bir daha buraya gelmememi söyledi. babamın onlar için kazanması zor bir savaş olduğunu ve onu tam yenip mutluluğa ulaşmışken, piçiyle uğraşmak istemediğini söyledi. evet, söylediklerinin anlamı buydu. min yoongi'nin hiçbir hissin bulunmadığı yüzü ile söylediği kelimelerin anlamı, buradan, bu şehirden, bu ülkeden ve belki de bu dünyadan defolup gitmem gerektiğiydi. oracıkta ağlamaya başladım, beni kesti, ve kanadım. bedenimde bulunan tüm kan gözlerime hucüm etti, damarlarım değildi kanı kontrol eden, hislerimdi.
"ama ben sana aşığım."
min yoongi ile bir şubat sabahı savaştık, bilinmesi gerekir ki bundan sonra, aşıklar kazanamaz.
defolup gittim.
when you're not here, no clear mind
ŞİMDİ OKUDUĞUN
incilerim vardır, isteklerim kadar değerli
Fanfikceanlık sancıların eseri, bir dolu yanlış.