Çalan telefon sesinden nefret ettiğini hatırladı bir kez daha Tan. Sonsuz sessizlik içinde tekrar tekrar yankılanan gürültü... Kulağını kirletiyordu, güzel de değildi. Anlamsız, gereksizdi. Bence gayet sessizce de bekleyebilirdi insanlar, karşılarındaki insanın açmasını.
Ya da açmamasını.
Ekrandaki ismi okudu yine: Akın. Cevap vermiyordu... Gerçekten kızdırmıştı belki de bu sefer. Belki bundan sonra asla cevap vermeyecekti. Kötü hissediyordu ama bunun için elinden gelen hiçbir şey yoktu. Belki de hak ediyordu. Belki de olması gereken buydu. Zaten Akın'a sürekli kötü davranıyordu, kendisinden uzaklaştırıyordu, cevap vermemesi kadar doğal bir şey yoktu. Beynindeki soğukkanlı ses "Sadece meşgul, daha sonra seni arayacak" diye düşündü, zorladı. Telefonu cebine attı, başını kaldırıp sarımsı gri rengini alan gökyüzüne baktı. Başı ağrıyordu. Bu hava, bu gökyüzü, başını ağrıtıyordu.
Oturduğu banktan kalkıp yürümeye başladı. Üniversite kampüsünün arkasında kalan hatıra ormanındaydı –aslında orman bile denemeyecek kadar küçük ve seyrekti. Yürüyüş yolu sürekli çamur olduğu için çok fazla kişi gelmezdi, ama Tan'ın gördüğü manzara kirlenmiş çamurlu ayakkabılara değerdi.
Yağmur, yağmak için kıvranıyor, bulutlara tüm ağırlığını bindiriyor, gökyüzünde bir kasvet yaratıyordu ama tek bir damla bile yoktu havada. Telefonunu çıkardı, elindeki şarkıları gözden geçirdi ve "Rust" diye bir şarkı açtı; paslanmış ve çürümüş bir gökyüzüne yaraşır bir şarkıydı. Yürürken arkasından gelen fısıltı gibi adımları duydu. Arkasını döndüğünde Esir'in ona hızlı hızlı yürüdüğünü gördü. Çocuk gülerek ona sarıldığında bir süre kolları arasında çırpındı, kendi kollarını kurtardı ve ona geri sarıldı. Gözlerini kapattı, kulaklarında çalan keman sesi kalbinin tellerini titretirken yumuşak ve ılık bir nefes verdi. Burnuna Esir'in parfümünün kokusu geldi... Bu kokuya bağımlı olabilirdi.
"Neye canın sıkıldı?" diye sordu Esir, bedenlerini ayırmadan. "Akın" dedi sessizce Tan. Bir süre konuşmadılar. "Seni yine eve mi çağırdı?". Başını iki yana salladı Tan. Esir bir daha soru sormadı, daha sıkı sarıldı. Sonra yanağını öptü, burnunun ucuna dudaklarını değdirdi. Göz göze geldiler. Tan dudaklarına değdirdi dudaklarını. Esir daha da yaklaştı ve onu öptü. Bir saniye sonra eli Tan'ın ensesindeydi; sanki aralarındaki mesafe asla kapanmayacak gibi kendisine daha da çekiyordu. Daha sıkı sarıldı Tan, kapalı gözlerinin ucunda kirpikleri titredi. Sonra bir ışık ile ayrıldı dudakları. Tan dudaklarındaki soğuk hisse küfretti. Birkaç saniye sonra gökyüzü yırtılıyormuş gibi bir ses yükseldi, sanki tavan üstlerine çökecekti. Önce bir iki damla hissettiler. Sonra bir anda içinde aylardır tutuyormuş da dayanamamış gibi yağmaya başladı yağmur. Bulutlar akıyordu yer yüzüne, gökyüzü kararmıştı, öğlen olmasına rağmen akşam gibi görünüyordu. Esir Tan'ın elini tutup çekiştirdi. Bir iki adımı beraber attılar; sonra onlara inat, her şeye inat yağan yağmur damlaları rüzgarla dans ederken gözlerini açık tutmaya çalışarak evlerine koştular.
Esir'in evi normalde kalabalık olmasına rağmen son bir haftadır boştu –vizelerden sonra ev arkadaşlarının hepsi tatile gitmişti çünkü. O yüzden en yakın eve, Esir'in evine gitmişlerdi. Ev ona rağmen hala biraz dağınıktı.
Tan direkt mutfağa gidip yiyecek bir şeyler hazırlamaya başladı –biraz daha aç kalırsa düşüp bayılacaktı. Esir yanına geldi, bir şey demeden ona yardım etmeye başladı. Birlikte krep yaptılar, Tan pişirirken Esir arkadan şarkı arıyordu. "İstek şarkı?" diye sordu gülümseyerek, Tan onun gülüşüne gülümsedi, "Aklındaki şarkıyı aç". Krep bittiğinde sofraya yerleştiler, Esir kendi playlist'inden şarkılar açtı.
Yemek yerken çok konuşmadılar. Sadece müziğin ve kreplerin tadını çıkardılar. Nedense çıkmaya başladıklarından beri daha az konuşuyorlardı. Tan ayağını sandalyenin ayağını sürttü, "Esir" dedi sessizce. Esir bir süre dalgınca masaya baktı, sonra başını kaldırıp sevgilisine döndü. "Ben seviliyor gibi hissetmiyorum".
![](https://img.wattpad.com/cover/288433529-288-k310773.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Sağında Doğuyor
Fiksi RemajaGüneş sağında doğuyor. Göğsünde nefes alıyor. Kalbine eğiliyor. Solunda batıyor. Bir gün doluyor ve hala onu seviyor.