𝑪𝒉𝒂𝒑𝒕𝒆𝒓 𝑻𝒆𝒏

708 66 57
                                    

"...𝑴𝒚 𝒔𝒎𝒂𝒓𝒕 𝒃𝒐𝒚..."

𝒁𝒆𝒌𝒂¿...

𝑺𝒆𝒗𝒊𝒚𝒐𝒓 𝒎𝒖𝒚𝒖𝒎?...

Durduğum yerde çökerek düşüncelerimi toplamaya çalıştım. Daha o kadar salak değildim tabii.

Beni cezbetmek için konulduğu aşırı belli olan telefona elimi bile sürmezdim, ki sürmemiştim de.

Hayatımın bu zamanına kadar babam tarafından gördüğüm muammele yüzünden böyle şeyleri bilirdim. Eh, zor bir çocukluğum vardı.

Bu yüzden dikildim ve sehpanın yanından geçerek evi gezmeye ve mutfağı aramaya başladım.

Düşündüğümden biraz daha büyük olan ev oldukça güneş alan bir yerde olduğundan duvara çarpan güneş ışıklarının oluşturduğu güzel görüntü ile sırıttım.

Olduğum durum bir süreliğine aklımdan çıkmışken gözlerim bacaklarıma kaydı ve sadece boxer ile olduğumu anlayınca anlık yaşadığım şok, evde yalnız olduğum aklıma gelince dağılmış ve bir şey olmayacağını düşünerek bulduğum odaları karıştırmaya başlamıştım.

En son açtığım büyük ikili tahta kapı sonucu bulduğum mutfakla iyi bir iş başarmış gibi kollarımı kaldırıp "Buldum!" Diye bağırdım çocukca.

Yaptığım çoğu şey çocukcaydı zaten, buna şaşırmazsınız artık...

Güzel bir dizayn sahibi mutfak ile gözlerim parıldarken en iyi seçenek olan dolaba ilerledim ve büyük iştah açıcı görünen dolabı araladım.

Dışı gibi içi de iştah açıcı görünüyordu ve parıldayan gözlerimle ne yapmam gerektiğini düşünürken duyduğum kapı sesi ile olduğum yere çivilenmiş ve gözlerim kocaman açılmıştı.

Aklıma dolan saçma sapan 'ne yapacağım?, kaçsam mı?,' gibi sorular karşısında yüzümü buruşturarak dolabın kapağını kapattım ve şuan olduğum yerin 'insan içinde' bir yer olmadığını hatırlattım kendime.

Kafamı sallayıp kapattığım kapıyı iterek açtım ve koridora ilerleyerek merdivenlerin yanındaki ince yoldan salona çıktım. Sağa dönerek karşıma çıkan kapıya baktığımda kapıda duran kadın, beni görünce gözlerini kısmış ve 'kimsin?' der gibi delici bakışlarını üzerime dikmişti.

Gözleri eski haline gelirken bana doğru ilerledi ve ellerini göğsünde bağladı.

"Sen kimsin?"

Sonunda beklenilen soruyu sorduğunda gözlerimi kırpıştırarak dudaklarımı eğdim.

"Bilmem. Sen kimsin?"

Sorum karşısında beni baştan aşşağı süzmüş ve yüzünü buruşturduğunu görünce sinir katsayım yükselmeye başlamıştı.

"Yazık, bebeğim her acıdığını evine alıyor."

Benden kısa olan kadına yaklaşarak üzerine eğildim.

"Senide bu yüzden mi aldı?"

Sinirle soluyarak dişlerini sıktığında keyifle geriye çekildim ve arkamı dönerek merdivenlere yöneldim.

"Dilin fazla uzunmuş."

Derin bir nefes alarak ellerimi yumruk yaptığımda bir hata yapmamak için direniyor ve oldukça güçlük çekiyordum.

Arkamı dönmedim, sadece dişlerimi sıktım.

"Sadece dilim mi uzun sanıyorsun? Tch, boşversene."

Kendi kendime gülerek adımlamaya devam ettiğim merdivenler bitince elimi karnıma koyarak iğrenç batma hissini gidermeye çalıştım.

Odaya girmek istediğimde elimin üzerine konan el ile sıçrasamda arkamı dönmeyi başarmıştım. Bütün yüzüne yayılmış pis sırıtışı ile bana bakan kadının yüzünü süzerken gözlerimi kıstım ve çektim elimi.

"Aslında..."

Eli tişörtümün altına giderken açılan gözlerimde birlikte çivilendim olduğum yere.

Ayaklarının üzerinde yükselerek kulağıma yasladı dudaklarını.

"Tapılası bir vücudun var..."

Buruşturduğum yüzümle onu ittirirken öğürmemek için ağzımı sıkıca kenetledim.  İlk başta iğrenç davranıp sonra vücudu için biriyle ileri gitmek istemek mi?

Sağol ben almayayım.

"Şaka mısın sen?"

Yana yatırdığım kafam ile üzerimi düzeltirken gözleriyle temasımı kesmemiş  ardından gözlerimi devirmiştim.

"Neden? Benden daha iyisini bulabileceğini mi sanıyorsun?"

Elim ağzıma giderken hızlıca uzaklaştım ondan, neden geldiğini ya da ne istediğini bilmiyorum ama midem bulanmış ve ağlamak istemiştim.

Meedivenlerden ayağımın acısına rağmen atlayarak indiğimde neden böyle hissettiğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

Gitmek istiyordum belki sadece.

Kapıya doğru döndüğümde ayağımın acısı dayanılmaz bir boyuta ulaşmıştı ve bandajın altından sızan kan dizime ulaşmıştı bile.

"Naruto?"

İç çekerek kapıya döndüğümde titreyen çenemi sıktım.

Sorun duyduğum şeyler değildi.

Bunalmıştım.

Ona doğru ilerleyerek hiçbir şey söylemeden ellerimi boynuna sardım.

O an sadece buna ihtiyacım varmış gibi hissettirmişti.

İç çekişlerim ağlamaya dönüşürken kafamı boynuna gömdüm, o ise ellerini belimde sabitlerken bir andan orayı okşuyor bir yandan ne olduğunu sorup duruyordu.

Sonunda kafamı çektiğimde bana gülümseyen bir surat ve parlayan gözlerle baktığını gördüm.

"Sana güvenebileceğimi biliyordum."

Bu sefer o omzuma boynunu gömerken yavaşça soludu.

"Benim akıllı erkeğim."

Karnım kamaşırken ayağımın acısını tamamen unutmuştum.

Neden olmuştu şimdi böyle?

...

mine [✓]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin