𝑪𝒉𝒂𝒑𝒕𝒆𝒓 𝑺𝒆𝒗𝒆𝒏𝒕𝒆𝒆𝒏

401 39 8
                                    

"...𝑳𝒊𝒕𝒕𝒍𝒆 𝒄𝒉𝒊𝒄𝒌, 𝒍𝒊𝒕𝒕𝒍𝒆 𝒄𝒉𝒊𝒄𝒌..."

𝑰̇𝒈̆𝒓𝒆𝒏𝒎𝒆?¿...

Sırtımı yasladığım kolona daha çok sığınıp görünmemek için neredeyse yok olurken gözlerim hâlâ kapalı ve arkaya, ya da herhangi bir yere bakmaya korktuğum için birbirine sıkı sıkıya kenetliydi. Şuan içinde olduğum saçma durumu nasıl özetleyebileceğimi düşünmek bile içimdeki korkuyu bastıramazken duyduğum adım sesleri ile sertçe irkildim.

Nasıl becerdiğim hakkında en ufak bir fikirim dâhi olmasada ellerinden kurtulmayı başarmıştım. Tam olmasa da şuan sırtımı yasladığım kolon, arkadan görünmemi tamamı ile engelliyor ama eğer biri diğer taraftan gelirse beni kabak gibi ortaya çıkarıyordu.

Duyduğum ayak seslerine birde neredeyse duyulmayacak derecede kısık, ama sözleri kolaylıkla anlaşılabilen bir mırıltı eklendiğinde gözlerimi daha da sıkı kapatarak kulak kesildim sesin geldiği yere.

"Minik civciv, minik civciv, annesini çok severmiş..."

Senkronize adım seslerine uygun bir melodide mırıldanan kişi, akıl sağlığı çok da yerinde olmayan Hinata'dan başkası değildi. Beni götürmeye yeltendiğinde bile gözlerime feğen ilk bakışında ne kadar değiştiğini anlamak zor olmanıştı benim için.

Psikopat gibi kısık gözleri, sert bakışlarına uyumlu olarak insanın üzerinde iyi bir etki bırakacak kadar etkiliydi. Giyim tarzı değişmişti, ses tonunu veya hareketlerini kontrol etmekte zorlanıyormuş gibi bir hali vardı.

"Bir gün yuvadan kaçmış, annesi ona çok kızmış..."

Söylediği ninnivari şeyin sesi gittikçe yaklaşırken zorlukla yutkundum ve nefeslerimi dâhi sessiz tutmak için çaba göstermeye başladım. Sıkmaktan elimi acıtan büyük cam parçası çoktan elimi kesmiş, ama ben adrenalinden dolayı acısını dâhi hissedemez hâle gelmiştim.

"Annesi aramış ama bulamamış, kaçmış civciv, çok uzaklara kaçmış..."

Artık neredeyse arkamda olduğunu söyleyeceğim ses ve adım sesleri birden kesildiğinde ölecekmişim gibi hissetmiştim. Hani korku filmlerinde olur ya, baş karakter önceden canavarın saklandığı dolabın önüne gelir ve durur, sonra o dolabı açana kadar araya gerilim dolu bir müzik girer ve ardından iğrenç bir jumpscare yersiniz.

İşte şuan yaşadığım aynı bu gibiydi, ama ne müzik vardı ne dolap.

Elimdeki camı daha sıkı kavrarken nefeslerim akciğerlerimi doyurmamaya başlamış ve cidden ölecekmişim gibi hissetmiştim. Oysa ben korkudan değil sevilmekten ölmek istiyordum.

Yerimde put kesilmiş, kulaklarımı dolduran kalp sesimi es geçerek çıt dâhi çıkmayan sessizliğe kulak vermiştim. Kalbim utanmasa ağzıma çıkacak, biraz daha adrenalin salgılarsam mideme batan iğneler beni kusturacaktı.

Bir süre daha sessizlik hüküm sürerken ve şua n değerli sayabileceğim dakikalar kuş misâli uçup giderken kasılan midem ile kusmak için karnım içe göçmüş ve ağzımdan çok hafif bir öğürme sesi çıkmıştı. Şansıma edebileceğim bütün küfürleri ederken kendimi tutamamış ve ayaklandığım gibi kusmaya başlamıştım. Gözlerimden akan yaşlar, ağzımdan çıkan sıvıya karışırken sırtıma patpatlamaya başlayan el ile daha çok kusmaya başlamıştım.

İğreniyordum, hemde deli gibi.

Sonunda bittiğinde dizlerime koyduğum ellerim sonucu düşen cam parçasına bakarak puslu gözlerimi kırpıştırdım bir kaç kere. Düşen göz yaşlarım ile ıslanmış kirpiklerimin gözüme batmasını bile umursayacak derecede bitkin hissediyordum kendimi. Başım dönmeye başladığında gözlerimi sıkıca kapatarak yeni yeni yanmaya başlayan elimi daha da sıktım kendime acı çektirmek istercesine.

Daha kısa bir süre önce hiçbir şeye değişmeyeceğim bir hayatım varken şimdi psikopat saplantılı iğrenç bir kadınla uğraşmak zorundaydım. Bir anda ayağıma çelme takan hayat şuan benimle dalga geçiyordu resmen.

Gözümün önü netleştikçe yüzünde uzun süredir silinmeyen gülümsemesi ile, bana neredeyse yemek gibi bakan Hinata ile midem yeniden kasılmıştı.

Nefeslerim iyice düzene girdiğinde önüme geçmiş ve ellerimi kendi elleri ile sararak avuç içlerimi dışa çevirmişti. Kana bulanmış avucumu gördüğünde gülümsemesi yüzünden silinmiş ve dudaklarını oraya uzatarak yaranın tam ortasına bastırmıştı.

Elimi çekmek için hamle yapacağım sırada pütürlü dilini avcumda hissederek olduğum yere çivilenmiştim.

Avcumu yalıyordu.

Elimi sertçe çekip bir kaç adım gerilediğimde gözlerimin içine direkt olarak bakmaya başlamıştı sert ve yakıcı gözleri. Her hamlemi ölçüyor ve ne gibi tepki verebileceğimi çok iyi biliyordu. Şuan kaçamazdım, çünkü ne gibi bir hamle yapacağımı iyi bildiğinden kaçmamak daha sürpriz bir aktiviteydi şuanlık.

Bana yaklaşıp bileğimi tuttuğunda ona direnmeyerek beni yönlendirmesine izin verdim. Eğer iyi ve ılımlı davranırsam çok çabuk açık verebilecek biriydi ve ben bunu herkesten daha iyi biliyordum.

Daha yeni büyük bir otoparkta olduğumuzu fark etmiş ve gözlerim bomboş otoparta oyalana oyalana gezmeye başlamıştı. Dışarı çıkmak yerine bir kat aşşağı indikten sonra siyah, ve oldukça pahalı duran bir arabanın önüne kadar beni sürüklemiş ve başında bekleyen iki kadına dikkatlice teslim ettikten sonra arka koltukta, yani biraz sonra beni tıkacakları yerin yanı oluyor burası, yerini alarak beni süzmeye başlamıştı.

Sırtımın ürperdiğini hissettiğimde karşımdaki kadının gözlerine baktım. Bana oldukça dikkatli bakan gözleri kanlı elime geldiğinde durmuş ve gülümseyerek beni izleyen Hinatanın önünü kapatmıştı. Ardından bir elini ağzıma sıkıca kapatmış, diğeri ile yaralı elimi alarak sertçe sıkmıştı. Çığlığım ağzımdaki el yüzünden kaybolup giderken yere akan kana bakmış ve gülerek elimi bıraktıktan sonra omzumu patpatlayarak bana göz kıprmıştı.

Ne yaptığını anlayamamnın verdiği aptallık hissi ve elimin acısıyla sarhoş gibi hissederken diğer kadın beni ittirerek arabaya sokmuş ve son gördüğüm yerde, neredeyse el büyüklüğünde dökülmüş kanımdı.

Bu normal olmasada o zaman kadın bir şeyler biliyormuş gibi hissetmiş ve ağzımı bu konu hakkında kapalı tutmaya karar vermiştim.

Şimdi sıra açık bulmaktaydı.

...

mine [✓]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin