İlkbaharın son aylarıydı.
Seonghwa ve Hongjoong yine her zamanki gibi Güneş'in batışını izlemek için çimlerin üzerine uzanmışlardı." Seonghwa, biraz daha yanıma gel!"
" Geldim meleğim."
Seonghwa yanındaki bedeni kolları arasına almış ve yanaklarına birer öpücük kondurmuştu.
Kokusunu daha yakından solumak için kafasını onun boynuna gömdü ve derin bir soluk çekti içine.Hongjoong kıkırdadı.
" Huylanıyorum sevgilim. "
Seonghwa ona aldırış etmeden öylece durmaya ve arada bir boynuna narin öpücükler kondurmaya devam etti.
Hongjoong'un zarif kıkırdayışları daha çok arttığında elini boynunda yatan bedenin saçlarına atmış ve okşamaya başlamıştı.
" Bu akşam seni görmeye gelebilir miyim?"
Diye sordu Seonghwa, sesi boğuk çıksa da Hongjoong onun ne demek istediğini anlamıştı.
" Annem eve halamların geleceğini söyledi. Yani tehlikeli olabilir sevgilim, gelme."
" Ama seni çok özlüyorum."
Hongjoong, kucağında mızmızlanan adama gülümsedi ve saçları arasına içten bir öpücük bıraktı.
" Ben de seni özlüyorum ama yapacak bir şey yok. "
" Gece geleyim o zaman?"
" Seonghwa sen çıldırdın mı! "
Bu sefer kıkırdayan Seonghwa olmuştu.
Başını kaldırdı ve sevgilisinin güzel yüzüne baktı." Çıldırdım, hatta delirdim. En sonunda seni kaçırmayı düşünüyorum. "
Hongjoong bir an onun ciddi olup olmadığına baktı ama karşısındaki adam gayet ciddiydi.
" Beni kaçıramazsın."
" Kaçırırım."
" Kaçıramazsın. Ayağına yük olurum, sonra annemle babam seni görürse ikimiz de ölürüz. "
" Lütfen böyle saçma konuşma sevgilim! Seni kucağıma alacağım tabikide."
Hongjoong bakışlarını kaçırdı.
Seonghwa kendisini her zaman çok güzel hissettirse de bazen zaman zaman gerçeği hatırlıyordu, tıpkı şuan da olduğu gibi.Gözlerinden küçük birkaç yaş döküldü.
Seonghwa onun dolu gözlerini ve dökülen yaşlarını gördüğünde içinde kötü bir sızının baş gösterdiğini hissetti.Gözlerini kapattı.
Sevgilisini ağlarken görmekten nefret ediyordu.
Hem nefret ediyordu hem de acı çekiyordu." Hongjoong, bebeğim lütfen böyle yapma."
Hongjoong küçük bir hıçkırık kaçırdı dudaklarından. Seonghwa uzanıp onun alnını öptü uzunca, sonrasında yaşlarını özenle sildi.
" Tek bir gözyaşı dahi görmek istemiyorum o gözlerde. Bunun ne kadar hoşuma gitmediğini biliyorsun sevgilim. "
" Biliyorum ama..ama-"
Hongjoong duraksadı.
Aklında dolanan düşünceler onu daha çok ele geçirirken ağlaması şiddetlenmeye başlamıştı.Seonghwa onun narin ellerini parmakları arasında okşarken sakinleşmesi için dudaklarını dudaklarıyla birleştirmişti.
Hongjoong hissettiği dudaklarla düşüncelerinden sıyrılmış ve sevgilisinin kendisini öpmesine izin vermişti.
Seonghwa pembemsi dudakların üstüne son bir öpücük kondurup geri çekildiğinde bu sefer az önce yaşlarla ıslanmış gözlere yöneldi.
Nemlenmiş gözlere dudaklarını bastırdı ve ikisini de ayrı ayrı şefkatle öpücük bıraktı.
Hongjoong kollarını sevgilisinin boynuna dolayıp kafasını onun boynuna gömmüştü.
" S-seonghwa beni çilek ağacımıza götürür müsün?"
" Götürürüm güvercinim, götürürüm. Sen yeterki iste, ben seni dünyanın öbür ucuna bile götürürüm."
Hongjoong kafasını kaldırmasa da sevdiği adamın söylediği bu cümleler karşısında gülümsemiş ve kafasını daha çok onun boynuna bastırmıştı.
Elleri sıkıca ona tutunurken Seonghwa bir elini bebeğinin ayakları altına, diğerini de başının altına yerleştirmiş ve onunla birlikte ayağa kalkmıştı.
Hala boynuna tutunan ve kafasını oraya gizlemiş olan sevgilisinin saçlarına küçük bir öpücük kondurmuş ve geri çekilmişti.
Demirleri paslanmış olan küçük tekerlekli sandalyenin yanına geldiklerinde sevgilisini oraya oturtmuş ve önündeki ipleri bağlayarak düşmemesi için güvenliğini sağlamıştı.
Hongjoong hala kollarını boynundan çözmemiş ve sevdiği adamın kulağına doğru fısıldamıştı.
" Teşekkür ederim."
Hongjoong kollarını çözdüğünde Seonghwa onun ellerini elleri arasına aldı ve dudaklarını bu narin ellere bastırdı.
Kokusu içine huzurla dolarken dudaklarını hiç çekmek istememişti.Hongjoong gülümsedi.
Seonghwa narin elleri bırakınca sevdiği adam karşısında eğildi büyük bir zerafetle.
" Seonghwa köleniz, emrinize amadedir güzel prensim."
Hongjoong kıkırdadı ve elleriyle onun elbisesine tutundu.
" Seonghwa, kalk lütfen."
Seonghwa başını kaldırmış ve kendisine hayranlıkla bakan adamı görünce daha çok gülümsemişti.
Bebeğinin isteği üzerine hafifçe doğrularak dizlerinin üstünden sevgilisinin gözlerine baktı.
Ah sevgilim, gözlerime aşkla bakan bu gözlerin uğruna canım bin kez feda olsun...
" Güneş bile battı, daha fazla gecikmeden gidelim mi?"
Seonghwa kafasını salladı ve onun dudaklarına son bir öpücük bırakıp doğruldu.
" Gidelim sevgilim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hüzün çilekleri | seongjoong ✓
FanfictionKeder ağaçları, hüzün çilekleri ve çalınmayı bekleyen yas notaları. 19. yüzyılın korkunç çığlıkları ve birçok kan dökülen savaşları arasında birbirine tutunmaya çalışan iki gencin tutkulu aşkı... " Beni çilek ağacımıza götür Seonghwa, orada senin iç...