Herkese merhabalar :)
Yorumlarda buluşalım :)
Büyüklüğüyle bir paşa konağını aratmayan Urfa'nın en ileri gelen Türkmen aşiretlerinden olan Atabey konağında curcunalı bir akşam yaşanıyordu.
Beş kızından birini daha evlendiriyordu Atabey. Bu kez gelin giden konağın ortanca kızlarından zümrüt gözlü Cavidan'dı. Atabey'in ilk hanımı Saliha hatundan olma ortanca çocuğuydu.
Sekiz evlat sahibiydi Atabey. Bunlardan beşi ilk hanımından, diğer üçü de ilk hanımının gebeliğinde kuma gelen Zeliha hatundandı. Bir elin parmağından fazla kızı olan Atabey'in iki ayrı hanımından da erkek evlatları varken, ağalık koltuğuna en yakın olanı Saliha hanımın ölmeden evvel emanet bıraktığı Civan'dı.
Adının hakkını veriyor, daha on yedisine girmeden bir ağa misali hareket ediyordu. Lakin ablalarından biri vardı ki, heybetiyle kendini geçmekteydi. Öyle ki babası Atabey diğer iki büyük kızı dururken evlatları arasından en çok ilk hanımından olan en küçük kızı Şayeste'den akıl alır, onu bir erkek gibi yetiştirmekten geri durmazdı.Tabii sanıldığı kadar sert, nemrut değildi Şayeste.
Yirmi beşine henüz girerken güzel, güler yüzüne herkesi hayran bırakıyordu. Onun neşesiyle güne uyanan Atabey konağı, yine onun ciddiyetiyle günü bitiriyordu.
Kendinden büyük ablalarının aksine kumalık olan annesini öz bilirdi Şayeste, Civan'a yine en çok o karışır, eniştelerini en çok o düşündürürdü. Ne yandan bakılırsa bakılsın, adını aldığı büyük babaannesini aratmayan bir hatun olma yolundaydı."Şayeste!" diye ismi haykırılırken konağın büyük mutfağındaki kalabalığa laf anlatmaya çalışıyor, acele etmeleri için yardım ediyordu.
"Şayeste!" diye bir kez daha bağırıldığında kalabalığın curcunasından anca duymuş olarak kapıdan dışarı:
"Geldim!" diye seslendi. Güneş neredeyse batmak üzereyken misafirler çoktan gelmişti. Bu gün düğünün son günüydü. İsimlerine yaraşır bir düğün yapan Atabey aşireti, yalnız Urfa değil, diğer memleketlerden gelen kalabalık misafirlere de ev sahipliği ediyordu. Şayeste ise evin kızlarından olarak her işe yetişmeye çalışıyor, ister istemez yetişemiyordu.
"Şayeste dedim." diyen sesle başını mutfağın kapısından çıkarıp:
"Geldim geldim." diye seslenerek son kez mutfağa göz atarken bir saattir bağırıp duran büyük ablası Biçe:
"Hele gel de bir hoş geldin et, bak kimler geldi." diye seslenmiş, kocasının yanında boy gösteren genç adama iki gözünü yumarak gülümsemişti.
Gelen herkesin de gördüğü üzere, Turan aşiretinin gözde bekarı Yusuf ağaydı. Otuzuna henüz merdiven dayayan genç adamın bir yanı Mardin'e uzanırdı ama Atabey'e hısım olmak adına sık sık Urfa'ya gelir gider, Şayeste'nin nazını çekmeye gönüllü olduğunu her defasında güler yüzüyle bildirirdi."Kim geld..." diye merdivenlere koşturan Şayeste ise kimin geldiğini artık bizzat görerek adımlarını yavaşlatmıştı. Uzanıp kolundan tutan ablası bedenini hızla genç adamın yanına çekiştirirken ayakları geri geri gitmekteydi. Ablaları kendisini anlamıyordu da, kendisi de artık onları anlamamaktaydı. Bu adam her geldiğinde ne diye kendisini ortaya sürüyorlardı? İstemediğini daha kaç kez söyleyecekti?
"Hoş geldin etsene kızım." diye omuz atan ablasına sert sert baktıktan sonra karşısındaki genç adama dönerek bakışlarını kaçırmadan:
"Hoş geldiniz." diye söylendi.
"Hoş gördük." diye gülümseyerek Şayeste'yi baştan aşağı süzen genç adam her zamanki ilgisiyle bakıyordu. Terbiyesizlik yapmak istemezdi ama, bizzat eniştesiyle haber göndermiş, evlenmeyi istemediğini söylemişti. Bir gün isteyecek olsa bile, bu adamla olmayacaktı.
Nedendir bilmiyordu ama, Turan aşiretine karşı bir uzaklık hissediyor, bir türlü ısınamıyordu.
Bu genç adamın ise ilgisi artık sıkmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAYESTE - GÜZEL SERİSİ III
General FictionŞayeste... Adı gibi her şeye münasip görülen Şayeste... Bu kez de beylik koltuğuna münasip görülmüş, çıngısı çıkan ateşin harlanıp alev almasına yol açmıştı. Peki, karşısında "er"den dağlar dururken nasıl hatun başıyla ağalık edecekti? Çıkan sav...