yeonjun merdivenleri resmen sürünerek inerken kırılacakmış gibi çalan kapıyla yüzünü buruşturdu. uykusunun tam en güzel yerindeydi, fazla derinlerde dolanıyordu ve şimdi babasının bu kadar çabuk serbest bırakılmış olmasına inanmak istemiyordu. en azından polisler onu bir hafta misafir eder diye ummuştu, gerçi polisleri bile usandıran biriydi o. ölmedikçe kimseye rahat vermezdi.
kapıyı açtı. babasını beklerken karşısında beomgyu'yu görmek onu tamamen afallattı. "hey..." diye mırıldandı önce. "seni burada görmek ne hoş sürpriz." kelimeler çıkıyordu ama yeonjun ne dediğini bile bilmiyordu.
"sürpriz değil. sana mesaj atmıştım."
"telefonumu en son nerede bıraktığımı hatırlamıyorum."
beomgyu hiçbir şey demeden onun mahvolmuş yüzüne baktı. kelimenin tam anlamını karşılıyordu sahiden. kurumuş kanlarla kaplı ve dağılmış dumanlı göz makyajlı bir yeonjun görmeyeli epey olmuştu.
"dahası var mı?" diye sordu. ses tonu kendini iyi gizlemişti.
"ne?" yeonjun kapının kolundan destek alırken zorlanıyordu ama beomgyu bunu bilmese de olurdu.
"sadece yüzüne mi çalıştı yoksa dahası var mı?"
"haaa..." yeonjun anlamış gibi başını salladı ve bir anda güldü. "bana buraya pansuman yapmak için gelmedin herhalde?"
"gelen polis ekipleri babamın ekibiydi yeonjun, neler olduğunu biliyorum."
"yani bana gerçekten pansuman yapmak için geldin?" tek kaşını kaldırdı.
beomgyu gözlerini devirip "eğer beni içeri alırsan planım bu." diye homurdandı.
yeonjun aptal gururlu çocuğu oynamayacaktı. beomgyu'yu yanında görmeyi özlemişti, ne anlamda olduğu önemli değildi ancak dokunuşlarını hissetmek istiyordu. bu yüzden kapıyı tamamen açarak hafiften geriledi. dizine yediği sert tekme yüzünden neredeyse yüzü buruşuyordu. zor tuttu.
beomgyu ayakkabılarını çıkarıp her zaman giydiği terlikleri aldı. yeonjun arkasından kapıyı kapatırken "sen geç içeri, geliyorum hemen." dedi. beomgyu sorgulamadan dediğini yaptığında dişlemekten kanattığı dudak içini serbest bırakıp küfretti. babasını uzun zamandır görmediği için onun ne kadar sert vuruşlara sahip olduğunu unutmuştu.
boğazını temizledi ve aksamamaya çalışarak sağlam adımlarla oturma odasına girdi. etraf içki şişeleri ve babasının kirli kıyafetleriyle doluydu. bir an utanmış hissetti. "kusura bakma, geleceğini bilmiyordum." kendini ondan uzak koltuğa bıraktı.
"benden uzağa oturursan sana nasıl pansuman yaparım?" sırt çantasını kucağına çekti, içinden malzemeleri çıkarmaya başladı. yeonjun neredeyse gülümseyecekti. hemşire annesinin zulasını her zaman kendisi için patlatıyordu.
"beni umursamadığını sanıyordum."
"seni hâlâ umursamıyorum. sadece kötü biri olmamayı seçtim."
"seni bana getiren vicdanın yani?"
beomgyu cevap vermedi. kısaca yeonjun'a baktı. onun gelmeyeceğinden, daha çok gelemeyeceğinden emin oldu ve kendisi oturduğu yerden ayaklanarak yanına gitti.
"baban nerede?"
"götürdüklerini biliyorsun."
"sorumun cevabı bu değil."
"şikayetçi olmadığımı söyledim. her zamanki gibi." beomgyu kaşlarını çatacaktı neredeyse ama mimiksiz kalmaya yeminliymiş gibi sadece iç çekti. yeonjun ona aldırmadı. "bir annem ve babam var beomgyu, ne kadar yokmuş gibi görünseler de var ve ben onların varlığını bilirken yetimhaneye gidemem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
no rainbows | beomjun
Fanfictionyeonjun öpüşmenin büyütülecek bir şey olmadığını düşünüyordu, yanıldığını beomgyu'yu kaybedince anladı. #1 beomjun 7 şubat 2022