yeonjun sırasında yatar bir vaziyetteydi, başını kollarının üzerine yaslamıştı ve gözleri beomgyu'daydı. arkasına yaslanmış olan sevgilisi sevimli bir huysuzlukla kollarını göğsünde birleştirmişti. lanet olası dudakları bir saniye olsun durmuyordu, yeonjun öyle odaklanmıştı ki, onun anlattığı şey hakkında en ufak bir fikri yoktu.
beomgyu güzeldi. beomgyu'nun güzelliği yalnızca kendine özgüydü. bir başkası bu kadar çekici gelmemişti hiç ve yine bir başkası böylesine hoş görünemezdi. çok özel, çok farklı, çok gizli bir şey vardı onda. sevgilisi bir tanrı gibiydi.
"ne dersin? gidelim mi?"
"hm? seni dinlemiyordum bebeğim, yüzün çok dikkat dağıtıcı." yeonjun hafiften doğruldu ve yanağını elinin ayasına yasladı. "ne demiştin?"
beomgyu gözlerini devirdi ama maalesef dudakları ona ihanet etmiş ve kıvrılarak duyduğu şeyden ne kadar hoşlandığını ele vermişti. yine de üzerine bir şey söylemedi.
"han nehrine inelim ve bisiklet kiralayalım diyorum. sakinliğe ihtiyacımız var."
"sadece beraber, beomgyu." yeonjun elini uzattı ve nazik bir şekilde beomgyu'nun çenesini kavrayıp baş parmağıyla alt dudağına dokundu. "sadece beraber olmaya ihtiyacımız var."
beomgyu nefesini tuttu. sınıfta kim var kim yoksa unutmuştu. yeonjun kendisini arkadaşken de oldukça şımartır ve güzel sözler söylerdi ama bu sefer farklıydı işte. o gerçekten korkmuştu. tamamen kopma fikri onu dehşete düşürmüştü sanki ve bir daha aynısını yaşamamak için samimi davranıyordu. içinde tutmayı bırakmıştı.
beomgyu gülümsediğinde yeonjun da ona eşlik etti. parmağını alt dudağından üst dudağına kaydırdı ve sonra da yanağına. gözleriyle dokunduğu yerleri takip ediyordu. "parmaklarım titriyor." dedi fark ettiği şeyle. kıkırdadı, kaşları havaya kalktı. "bana yaptığın şeye bak bebeğim, kendimi kaybediyorum."
gözleri tekrardan buluştuğunda damarlarına akın eden lavlar çok yoğundu. "sen böyle hissetmeye daha yeni başladın." beomgyu sessizce söyledi. "ben uzun zamandır kendimde değilim."
"lanet olsun." yeonjun derin bir iç çekti. duyduğu sözlerle baş etmek hiç kolay değildi. gözleri çok kısa bir an kalabalık sınıfa kaydı, herkes kendi halindeydi, kendilerine bakan birkaç göz görebiliyordu ve aralarından bir çifti yakaladı. bir süre ona boş boş karşılık verse de hemen sonrasında dudakları alayla kıvrıldı ve yeniden sevgilisine döndü. "eşyalarını topla. tam şu an okulu ekiyoruz ve han nehrine iniyoruz."
"ne-"
beomgyu'nun sözünü onun dudaklarından çaldığı kısa ama etkili bir öpücükle kesti.
"seni randevuya çıkarıyorum, bebeğim. beni reddetmeyeceksin, öyle değil mi?" elini uzattı ve tamamen kendine has bir şekilde gülümsedi. bu gülümseme birçok kişiyi eritebilirdi.
beomgyu sıradan kalkarken kendisine uzatılan eli tuttu. yüzündeki heyecan çok net bir şekilde okunuyordu.
"date?"
"hm, date."
yüzlerini buruşturup güldüler. kesinlikle kendilerinden geçtikleri bir gün yaşayacaklardı ama asla romantik olmayacaklardı. bununla bir sorunları yoktu çünkü onlar her şeyden önce arkadaşlardı ve nelerden hoşlanıp hoşlanmayacaklarını biliyorlardı.
"pekala. on dolarına bahse varım beni geçemezsin."
"altında bir bisiklet varken bile seni koşarak geçebilirim beomgyu. yirmi dolar."
"ahmak. sadece on dolar kaybedebilirdin."
"yirmi dolarını kaybettiğinde söyleyeceğin sözlerin provasını şimdiden mi yapıyorsun? ne tatlı."
"göreceğiz."
"görelim, bebeğim. düş önüme."
**
yeonjun kendini çimlerin üzerine attığında gülüyordu. beomgyu az sonra gelmiş ve kiraladıkları bisikleti homurdanarak diğerinin yanına bırakmıştı. "hile yaptın."
"hiç de bile."
"laf attın bana." beomgyu, sevgilisinin yanına uzandı. "dikkatimi dağıttın."
"böyle iradesiz olman benim sorunum değil." başını yattığı yerden ona çevirdi. "bak bana. güzelliğinle başım dönebilir ve nehire uçabilirdim ama sadece bitiş noktasına odaklandım."
"ne yani? iraden benden her yerde etkilenmeyecek kadar mı kuvvetli?" karanlığın çökmesiyle etrafı aydınlatan lambalar olmasa beomgyu'nun çatılan kaşları yeonjun tarafından fark edilmeyecekti. ancak yeonjun onu gördü. ses tonundaki memnuniyetsizliği yakaladı.
"hayır, bebeğim. sadece bir an önce yarışı bitirip dudaklarına kavuşmayı düşündüm." dirseğinin üzerinde doğruldu, beomgyu'ya gölge düşürdü. "işte böyle kazandım."
beomgyu gözlerini devirdi ama bir yandan da güldü. yeonjun'un kartlarını tamamen açık oynaması harika hissettiriyordu.
"o zaman bunu hak ettin. gel buraya." ellerinden birini yeonjun'un yanağına diğerini de ensesine yerleştirip çekti. çevrelerinin ağaçlarla kaplı olması onları gizliyordu, bunun verdiği rahatlıkla hareket etti.
dudakları birleştiğinde yeonjun üst bedenini beomgyu'nunkine ağırlığını vermeden yasladı, kalpleri aynı anda ve aynı hızla çarpıyordu. yeonjun derin bir iç çekti, onun dudaklarının hissettirdiklerini seviyordu ve her seferinde kalbi sıkışıyordu. yaklaşık bir dakikanın ardından ıslak bir sesle ayrıldı. "ah bebeğim," yukarıdan ona bakarken gözleri kararıyordu. "altımda böyle hiçbir şey yapmadan uzanıyorsun ve beni nasıl mahvettiğini bilmiyorsun." beomgyu'nun gözlerinde beliren ışıltıyı gördü. dudakları mutlulukla gerildi. yüzünün her bir köşesine bakarken noktasından virgülene kadar ezebere bildiği yerlerden geçti. "ah bebeğim," dedi bir kez daha, farkındalıkla. "ah bebeğim, benim güzelim."
beomgyu titrek bir nefes aldı, yeonjun'un saçlarını okşadı. "seni seviyorum." sesi kısıktı ama yeonjun bu iki kelimenin ne kadar gürültülü olduğunu biliyordu.
"biliyorum." dedi. "çok beklettim, biliyorum." kaybedilen zamana acıyor, kendine kızıyordu. "beni deli ediyorsun. deli oluyorum ve çok aşığım." yeonjun sevgilisinin dudaklarına yeniden uzanırken sayıklamaya devam ediyor. "çok aşığım bebeğim, çok aşığım, çok ama çok aşığım..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
no rainbows | beomjun
Fanficyeonjun öpüşmenin büyütülecek bir şey olmadığını düşünüyordu, yanıldığını beomgyu'yu kaybedince anladı. #1 beomjun 7 şubat 2022