final

2.5K 153 205
                                    

liseden mezun oldukları gün gelip çatmıştı. koskoca dört seneyi birlikte geçirmişlerdi ve son seneye kadar sağlam bir arkadaşlıkları vardı. daha çok beomgyu'nun yeonjun'un arkasını topladığı ve yeonjun'un bir kez olsun beomgyu'yu yalnız bırakmadığı anılarla doluydu seneleri. birbirlerini samimiyetle seviyorlar, sonsuz güveniyorlardı. sahici arkadaşlıkları vardı, birbirlerinden ayrıyken görmek pek mümkün olmazdı.


yeonjun'un hayatı, ağırdan çökmeyi değil de bir anda gerçekleşmeye karar verene kadar.

tamam. nasıl olduğunun ya da ne zaman olduğunun bir önemi yoktu çünkü beomgyu, yeonjun'u her zaman biraz farklı sevmişti. ona yaklaşırken arkadaşça olsa da gözlerine bakarken bir aşıktan farksız değildi. bir gün yine yeonjun babasından bıkmış usanmış, yaşından çok bardağın sonunu görmüştü. beomgyu içmeyi o kadar sevmese de onun üç bardağından birine eşlik ediyordu. yeonjun'un babasından nefret ederdi ve bazen ölmesini dilerdi. bu beomgyu gibi kalbi sevgi dolu bir çocuğun dilemesi için bile fazla bir istekti, tanrı duymamıştı gerçi. her neyse. yeonjun sarhoştu, beomgyu hafiften iyiydi. birbirlerine baktıklarını hatırlıyordu. sadece gözlerine. tanrı biliyor, bir kez olsun ikisinin de bakışları dudaklarına kaymamıştı ama yeonjun'un ağzından çıkan sözler şuydu: "beomgyu, şimdi seni öpsem ve- ve bilmiyorum, çok öpmek istiyorum seni. öpebilir miyim? hm? öpeyim mi?"

beomgyu biraz fırsatçılık yapmıştı çünkü yeonjun'un ona hiçbir zaman o gözle bakmayacağını kabullenmişti. aralarında romantik bir şeyler olamazdı ve beomgyu da ona açılacak kadar cesur değildi. bu sebeple ona yaklaştı. bilmek istiyordu, onu öpmek ve nasıl hissettirdiğini öğrenmek. daha sonrasında bunu daha çok isteme ihtimalini hesaba katmamıştı. iyi bir öpüşmeydi. birinin alabileceği en güzeliydi belki de. yeonjun da böyle düşünüyordu. sarhoştu ve ayılmıştı. ayık olsaydı kesinlikle o dudaklarla sarhoş olurdu, bu yüzden dahasını istedi. dahasını ve sadece kendine özel kılmak istedi.

choi yeonjun bir pislikti. bu kabul edilebilir bir gerçekti. hayatının gidişatı boka sarmıştı ve yapabileceği en aptalca şekilde beomgyu'yu kendinden uzaklaştırmak istemişti. girdiği bunalım, yolları şaşırması ve tamamen tükenmesi de aklını bulandırmıştı. bahanesi yoktu. iyi biri olmak istese olurdu ama o bunu umursamamıştı, tamamen kendi kararıydı olduğu kişi ve bundan pişman olsa da bahanelerin arkasına sığınmak ona göre değildi.

beomgyu ile ilişkileri yaptığı anlaşmayla daha ciddiye binmişti aslında. bunun çok farkında değildi o sıralar, tek istediği beomgyu'nun dudaklarına sebep sunmadan ulaşmaktı. işe de yaramıştı bir yere kadar. onu okulun lavabosuna çekiyor ve izahı olmayacak bir şekilde öpüyordu, evine çağrıyor ve koltuğunda kendisinden geçmesini sağlıyordu. o sıralar beomgyu'nun hislerini görmezden gelmişti, bu da onu pislik yapan diğer şeylerden biriydi. kaçabildiği kadar kaçmak istemişti sadece. başarmıştı ama yakalandığında her şey yerle bir olmuştu.

yeonjun öpüşmenin büyütülecek bir şey olmadığını düşünüyordu, yanıldığını beomgyu'yu kaybedince anladı.

onsuz geçen zamanları eziyetten başka bir şey değildi. kendisine gülen, yanında olan kişi gün geçtikçe başkalarına merhem oluyordu ve yeonjun bu gerçekle başa çıkamamıştı. deliliğin sakin tarafını taşımıştı, onu ve başkalarını kırmıştı. bundan gurur duymuyordu ama öfkesine hakim olabilen biri değildi. üzüldüğünde üzmekten başka yapabileceği bir şey yok gibi geliyordu.

ve şimdi yeonjun, beomgyu'nun babasının ve annesinin önünde üzerinde siyah, sade ama şık bir takımla dikiliyordu. hafif bir tebessümle "benim için değerli biri bir jest yapmak istemiş daehwi amca, merak etme güvenli bir şekilde gidip geleceğiz." diye cevapladı, limuzin nereden çıktı sorusuna. neyse ki tahmin ettiğinin aksine çok sorgulamadılar onu. daehwi amca kısa ama sert bir bakış atmıştı limuzine doğru, sonra yeonjun'a dönmüş babacan bir tavırla gülümsemişti.

no rainbows | beomjunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin