III. BİLİNMEYEN GELECEK

17 2 0
                                    

medya: Carla Riona Morrigan

you should be sad- Halsey

.........


Kabanım dizlerimin üzerinde dururken sessizce yerde ki fayansları izliyordum önümden bir yerlere yetişmek için koşan insanları, sürekli bir anons halinde olan kadının sesini duyuyordum. Karabalık ve bilinmezlik midemi bulandırıyordu, karnım yarım saat öncekinden bile daha çok ağrıyordu, o yolu nasıl geldik, buraya nasıl oturdum ve sıcaklığı bahane edip üstümde ki kabanı ne zaman çıkardığımı hatırlamıyordum. Birileri sürekli bir şeyler söylüyordu, babam ve Pedro gergin bir konuşma gerçekleştiriyordu, bir yanımda Louis bir yanımda ise Jess oturuyordu, karşımda ki koltukta gergince oturup bana bakan Josep'i hissedebiliyordum ama ona bakacak halim bile yoktu, bilinmezlik beni yoruyordu.

"Adrian geldi" diye ayaklanan Jess'le bende hızla ayaklandığımda baktığı tarafta simsiyah giyinmiş uzun boylu bir adamın hızla çıkışa doğru ilerlediğini gördüm, kafasında ki siyah şapkadan onun yüzünü net seçemiyordum ama o olduğundan emindim.

Yere düşen kabanımın üstüne basarak hızla ona doğru ilerlediğimde önüme geçen elleri püskürtüp hızımı arttırdım "seni aşağılık herif!" diye bağırdığımda Adrian'ın şapkanın altında ki yüzünün hızla bana doğru döndüğünü gördüm, yüzünde geçen ifade hafif alay barındırdığında resmen ellerim boynuna saldırmak için kaşınıyordu, olduğu yerde dikilip benim ona hızla yaklaşmamı izliyordu, gözleri birden kıpkırmızı olduğunda bende onun dibine girmiştim tam ellerim yakalarına giderken, bileklerimi soğuk buz gibi elleriyle tutup beni döndürdüğünde ona karşı çıkamamıştım bile, birden sırtımı kendi göğsüne yasladığında sinirle debelenmeye başlamıştım, "bırak beni hayvan, yaptığın şeyin açıklamasını bekliyorum, HEMEN!" Dediğimde sinirden gözüm hiçbir şeyi görmüyordu.

Bir kolunu belime sarıp beni zaptetmeye çalışırken, buz gibi parmakları izimin üstünde oyalandı, birden gözümün önünde ki görüntülerin kaydığını hissettim, debelenmeyi bir anda bırakıp onun sert göğsüne yaklaşırken "ne yapıyorsun sen?" Diye fısıldadım, "bu izi yapmasaydım olacakları sana gösteriyorum" dedi sakin bir sesle, nefesi izimin üstüne doğru akarken kendimi iyice bırakmıştım "ne saçmalıyorsun bilmiyorum ama hiç komik değil, Adrian" dediğimde o biraz daha yaklaşıp kulağıma ağır aksanlı yabancı dille bir şeyler söyledi, birden zaman ve mekan algımı kaybettim, beni tutan kollar olmasa zemini boylardım, gözlerimi sıkıca yumduğumda boynumda ki elide belime gidip beni sıkı sıkı tutmuştu, güçlü koları belimi sararken, kendimi kaybolmuş gibi hissediyordum.

"Gözlerini aç kurtçuk" dediğinde hızla gözlerimi açtım, ağzımdan şaşkınlık nidasının dökülmesini engelleyemedim, "ben sadece hissedebiliyorum ama sen görüyorsun, bu sizin dediğiniz mührü yapsaydık bizi bekleyen gelecek" dediğinde nefesimi tutmuştum, nefes bile alamıyordum "korkunç" dediğimde gördüklerimin etkisiyle gözlerim anında dolmuştu.

Şu an tam evimize önündeydik ve evim, evimiz cayır cayır yanıyordu, evimiz bizim sürünün yaşadığı evleri net gören bir yerdeydi ve evin arkasında aşağıda kalan evlerin de yandığını, insanların yardım çığlıklarını duyabiliyordum.

Etrafımda koşuşturan kişileri abimin Jess'i bizim evden kucağında çıkardığını görünce gözlerim dolu dolu önümde ki manzarayı izliyordum.

Babamın beni sırtında taşıyarak dışarıya çıkartmasını gördüğümde ağzımdan kaçan hıçkırığı tutamadım, babamın bir ayağı ve elleri yanmıştı sanırım, yanıklardan kırmızı kanlar görünüyordu, beni bahçe de kuru toprağa bırakırken, nefes alıp verebildiğimi görebiliyordum.

Ağabeyimin Jess'in başının üstünde ağladığını görünce Adrian'ın kollarından çıkıp o tarafa ilerledim Jess'in yerde nefes almadan yattığını turuncu saçlarının kuru toprağa serildiğini gördüm, babamın beni bırakıp abimin yanına sürünerek geldiğinde elini Jess'in boynuna koydu gözlerinin içine yaşıyor desin diye bakıyordum.

Eli yavaşça kayıp kuru toprağa düştüğünde Jess'in sadece yangından değil yaralandığını da görmüştüm, üzerinde ki ağabeyimin tişörtü iki yerden delinmişti ve ikisinde de oluk oluk kan aktığı belliydi.

Ağabeyimin gözünden akan yaşları sessizce izlerken, acısını kalbimde hissediyordum sanki, çok sevdiği birini kaybetmenin acısını hissediyordum.

Elleri titreye titreye Jess'in yüzünü avuçlarının içine alıp üstüne doğru eğildiğinde sıcak gözyaşları Jess'in yüzüne damlıyordu, dudaklarını alnına uzunca bastırdığında şaşkın ve bir kabusun içinde hissediyordum kendimi.

"Seni seviyorum" diye mırıldandığında ağabeyim, babam ve arkada dizlerinin üzerinden bu manzarayı izleyen ben sessizce ağlıyorduk.

"Geç kaldım bunu demek için çok özür dilerim ama seni çok seviyorum" diye fısıldayıp yüzünün her yanına küçük öpücükler bırakırken kendini kaybettiğini anlamıştım. Sessizce ayağa kalkıp başımı gökyüzüne çevirdiğimde kanlı ay vardı gökyüzünde, o gece ki kadar yakındı, etrafta ki çığlıklar bitmiyordu, duman her yeri sarmıştı, Koca bir sürüyü yerle bir etmişlerdi ve düşmanlarımız kazanmıştı.

Gördüklerime inanamıyordum, savaşı sonlandırmak için tek bulduğumuz çözüm bizim felaketimiz olucaktı, biz kötü sona mahkumuyduk. Her şey o kadar şok ediciydi ki Carlos ve Jess kafamın allak bullak olmasına yetiyorlardı.

Etrafımda dönüp burada bir çıkış yolu ararken sessizce beni izleyen Adrian'a yaklaştım bir eli sessizce boynuma gitti ve o ağır aksanlı sözcükleri yine söyledi, yine zaman ve mekan algımı kaybettim ve onun yakasına tutunup kafamı göğsüne yerleştirdim.

Gözlerim sıkı sıkı kapalı olmasına rağmen tekrar havaalanına döndüğümü biliyordum, hızla ondan uzaklaşıp ona nefretle baktığımda , "her şeyi açıklayacaksın, her şeyi!" dedim, işaret parmağımı ona doğru sallarken.

Gözlerimde ki kurumayan yaşlarla arkamı döndüğümde, hepsinin biraz ileride bizi izlediğini görmüştüm.

Hepsinin kafasının benim kadar karıştığı belliydi, ama hiçbiri benim gördüklerimi görmemişlerdi.

Carlos'a baktığımda bir eli Meganın belinde duruyordu ve bana gözlerinde ki soru işaretleriyle bakıyordu, bakışlarım Jess'i aradığında biraz önce onun ölüsünü gördüğüm anda ki gibi titremiştim, şimdi kanlı canlı karşımda duruyordu ve Carlos'tan en uzak köşe de turuncu saçları beyaz omuzlarının üzerinde bana bakıyordu. Elimin tersiyle gözlerimde ki yaşları silerken, Adrian tam yanıma gelip "bize geçelim, her şeyi konuşuruz" demişti kalabalığa karşı.

Herkesin aklında soru işaretleri vardı, benim ise soru işaretlerim düğüm olmuştu, neler oluyordu, neler olacaktı, ne yapıyorduk biz?

Her şey yeterince korkunçtu ve daha fazla bilinmeyeni kaldıracak durumda değildim. 

KURTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin