Min Yoongi 4 yaşındayken ailesini bir trafik kazasında kaybetmiş, 16 yaşında genç bir çocuktu. Çocuk esirgeme yurdunda 2 sene kaldıktan sonra babaannesi onu yanına almış ve büyütmüştü. 7 yaşından beni Daeguda onun yanında yaşıyordu. 'tek ailesi' babaannesiydi. Zeki bir çocuktu ama hayatın ona daha küçükken yaşattıkları yüzünden içine kapanmış ve ses çıkartmaktan korkar olmuştu. Bunun yanında yetimhanede yaşadığı kötü şeyler de vardı. İlk ve ortaokulu başarılı bir şekilde bitirse de ne arkadaşı vardı nede oturup konuşabileceği bir kişi. Herkes ona 'Buz çocuk' diyordu. Ailesiz olduğunu söyleyip küçük düşürende vardı. fazla ileri giden aileler ise gayrimeşru bir çocuk olduğu için ailesi onu istemedi ve onu attılar diyen birle vardı. Yoongi daha o yaşlarda dünyanın ve insanların kötü kalpliliğini, düşüncelerini görmüştü. Sadece bir kişiye gülümsüyordu -babaannesine. Onun dışında kimse onun gülümsediği görmemişti.
İlk ve ortaokulun ardından sonunda liseye geçmişti. Belki daha iyi bir hayatı veya arkadaş çevresi olabilirdi diye düşünüyordu ister istemez. Lise sınavına çalışıp Seulde çok iyi denebilecek bir liseyi tutturmuştu. Babaannesi ondan uzaklara gitmesini hiç istemiyordu ama bir yandan geleceği için çok iyi bir fırsat olduğunun farkındaydı çünkü aklında şöyle bir düşüncesi vardı "Ben eninde sonunda çok geçmeden öleceğim ve Yoongi'nin kendisine en iyi şekilde bakması gerekiyor..."
Gün gelip çatmıştı ve Yoongi bütün bavullarını toplamıştı bile. Babaannesi ağlamamak için kendisini tutuyordu ama dudağı tir tir titrerken Yoongi ağlamak üzere olduğunu anlıyordu hemen.
"Babaanne iyi olacağım merak etme."
"Biliyorum! Sen çok zeki bir çocuksun... Kendine en iyi şekilde bakacağına eminim . Ama oğlum biliyorsun... Yine de korkuyorum."
"Ah babaanne."
Kocaman sarıldı yaşlı bedenine. İyi olacağına dair kuvvet veriyordu babaannesine. Saniyeler saniyeleri, dakikalar dakikaları ve saatler saatleri kovalarken sonunda otobüsün kalkma saati gelmiş de çatmıştı. Babaannesi 5 dakika önce başlamıştı ağlamaya ama "Yon yavrum toz kaçtı, toz." diyerek kandırmaya çalışıyordu Yoongi'yi. Yoongi ise çoktan nedenini anlamıştı. Bavullarını otobüse taşıdı ve biletini görevliye verdi.
"Ah... gitme zamanı geldi..."
"Yoongi kendine iyi bak. Bir şey olunca ara. Paraya lazım olursa da ara. Her zaman ara merak ederim ben seni."
"Tamam babaanne defalarca söyledin."
"Söylerim sus!"
"Tamam tamam."
Küçük sevimli bir tartışmadan sonra birbirlerine sıkıca sarıldılar ve Yoongi sonunda otobüse bindi ve camdan babaannesine el salladı. Babaannesi salya sümük ağlıyordu. Otobüs uzaklaştıkça Yoongi'nin de gözleri doluyordu. Derin nefes alıp gözlerini kapattı. İlk defa Daegudan bu kadar uzağa gidecekti. Ailesinden, babaannesinden uzağa hiç bilmediği bir yere... Güçlü olmak zorundaydı hayalleri vardı. Okuyacak iyi bir iş bulacak ve çok para kazanıp babaannesini prensesler gibi yaşatacaktı. Bu düşünceler ile gözlerini kapattı ve kendisini uykuya bıraktı yoksa hüngür hüngür ağlayacaktı.
3 buçuk saat sonra Yoongi Seul'e ayak basmıştı. Bavullarını alıp kenara dizdi ve telefonunu açıp yurt konumuna baktı. Çok uzak değildi yürüyebilirdi.
"Boşuna taksiye para vermeye gerek yok."
Bavullarını alıp adımladı ve 15 dakika sonra yurdun önüne geldi. Okula burs ile girdiği için yurtta da bu burs hakkını kullanıyordu. Yemek, okul gereçleri, gibi şeyle haricinde çok harcamayacaktı. Şu anki plan buydu. İçeriye girdi ve giriş işlemlerini hallettikten sonra 2 kişilik odalardan birine bir görevli ile ilerledi. Görevli yasakları anlattıktan sonra gitti. Yoongi de elindeki küçük bavulu çantanın üstüne koydu ve aşağı inip diğerini yukarı taşımaya başladı. Büyük bavula geldiğinde zorla merdivenlerden çıkarmaya çalıştığında biri hemen yanına geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST || sope
Teen FictionBütün hikayem bana "Bana da piyano çalmayı öğretir misin?" diyen çocuk ile değişti... Her zaman gülümseyen ve umut dolu bakışları bana da umut verebilir mi gerçekten? Gülümsediğinde çıkan minik gamzelerine daha yakından bakmak istesem bana kızar mı...