Jane yine bir sabah ter içerisinde uyandı. Rüyasında yine vefat eden annesini görmüştü... Ve ağlamaya başladı. Annesini uçak kazasında kaybetmişti. Bi anlaşma yapmak için şirket tarafından Amerikaya gönderilmişti. Ne olursa olsun, bu anlaşma yapılmalıydı. Herşey zaten bu yüzden oldu...Eğer, Alice anlaşmayı imzalatamasaydı şirketten kovulabilirdi. Ama, şirket Alice'yı başka şeylerle de tehdit etmiş ola bilirdi. Alice Koreden Amerikaya gitmeden önce Jane'ni aramıştı. Annesi ile konuştuklarından Jane'nin aklında şunlar kalmıştı...
"- Canım kızım...nasılsın?...iyimisin? Seni çok özledim bitanem..Şu aralar çok meşgulüm. Doğru dürüst konuşamadık..üzgünüm, kızım..
- Üzülmenegerek yok anne.. Ben iyiyim. Ve seni anlıyorum. Çok çalışıyorsun, çünkü, benim iyi, rahat bi şekilde yaşamamı istiyorsun.Asıl sen nasılsın?....Sesin kötü geliyor
- Hayır bitanem.. Ben iyiyim
- Annee.. Bana yalan söyleme, biliyorsun ki, sesinden kötü olduğunu anlıyorum. Noldu? Anlat bana, lütfen..
- Biliyorsun ki, şuan Amerikaya gitmem gerek.. Şirketin asistanı beni aradı ve belgeleri benim imzalatmam gerektiğini söyledi eğer imzalatamazsam...
- İmzalatamazsan ne? Alo? Annee...Alo..Beni duyuyor musun? Alo!!
- Kızım.. b-ben seni sonra arayacağım..Hoşca kal. Seni ç-çok seviyorum bitanem. Bunu unutma---
- Alo? Annee?!" Jane birşeylerin olduğunu anladı.. Zaten bu olaydan 3-5 gün sonra annesi Alice'nin ölüm haberi gelmişti. Jane'yi karakola çağırdılar. Cesetlere bakıp annesinin hangisi olduğunu bulacaktı. Jane arkadaşı Jeff ile karakola gitti. Jeff onun bu hayatta annesinden sonra en yakın arkadaşıydı. Hatta, Alice gitmeden önce Jane'ni Jeff'e emanet etmişti. Uçakta olan tüm insanların cesetlere baktılar, ama Alice'nin cesedi yoktu.. Polisler buna çok şaşırdılar.
- Uçak kazası o kadar güçlüydü ki, içindeki insanlardan 1 kişinin bile sağ kalma şansı yoktu. Peki Alice'nin cesedi nerede..?
Jane kulaklarına inanamıyordu.
- Nasıl yani, ceset yok?! Ne demek bu!
Jane sinirden titremeye başladı. Jeff bunu fark edince hemen ilacını verdi. O her zaman Jane'nin ilaçlarının birazını yanında taşırdı..
Yarım saat sonra sonunda Jane sakinleşti. Jeff'le birlikte eve döndü.. Jane adeta yıkılmıştı...Eve vardıklarında Jeff kalmak için ısrar etti. Jane 1 günlüğüne izin verdi. O tüm gün yataktan çıkamadı. Bu şoku atlatamıyordu. Babası onları terk ettikten sonra Alice onun için hem anne, hem baba, hemde en iyi arkadaştı. Annesini kaybetmek doğal olarak içini yakıyordu. Tüm gün ağladı. Her şey zaten böyle başladı....
(1 gün sonrası)
Jane ağlamaktan ne zaman uyuduğunu bile anlamamıştı. Ancak yüzü, gözlerinin kenarı hala ıslaktı. Galiba, yeni uyumuştu. Saat 06:37'dı. Göz yaşlarını sildi ve kendi kendine söyledi: " Artık ağlamamam gerek. Güçlü olmalıyım. Ağlayarak annemi geri getiremem..." Yataktan kalktı ve elini yüzünü yıkamak için banyoya gitti. Kendini bitkin hissediyordu. Suyu açtı, ama su kıpkırmızıydı. Kan gibi... Jane bir kaç kez gözünü açıp kapadı ve su normal haline döndü. Jane buna anlam veremedi. "İçtiğim ilaçlar yüzünden olmalı.." diye düşündü.. bu bi kaç kere olmuştu aslında. Elini yüzünü yıkayıp, kıyafetlerini giyindi. Hiç iştahı yoktu, ama bi şeyler yemeliydi.. annesi için. Evden çıkmadan önce odadaki büyük aynaya baktı. Bi anda, yanağında birinin soğuk nefesini hissetti. Sanki, yanında biri vardı. Etrafı kontrol etti, ama kimse yoktu. Aynaya döndüğü zaman yüzünü kanlar içinde gördü ve çok korktu. Ve tam yanında da annesini. "Anne!!" diye bağırdı. Onu kucaklamak için döndü ama oda bomboştu.
- Anne... neredesin? Seni çok özledim. Beni neden yalnız bıraktın....
Biri kulağına fısıldamaya başladı.
- Anneni mi özlüyorsun.? Bebek misin sen?! Annenin nasıl öldüğünü bulmak istiyorsan, ağlamayı kes!
- Sen de kimsin?! Annem hakkında ne biliyorsun sen?
Jane istemsizce bağırmaya başladı. Ancak, sorusunun cevabını alamıyordu. Ve daha fazla sinirlendi. Bi anda alarm çaldı. Jane sanki, uykudan uyandı.." ben alarm kurmadım ki.." Saate baktı, geç kalıyordu. Çantasını aldı ve koşa koşa liseye gitti...