*İyi okumalar 🖤
Tren hareket edeli 40 dakika olmuştu. Bu sürede yaptığım tek şey telefonla ilgilenmekti. Karşımda oturan adama arada kayan gözlerimi, ekranımda tutmak için savaşıyordum. Soğuk gözüken adam, boynu tutulacak süredir camdan dışarıyı izliyordu. Onun konuşmak için hamle yapmasını beklemiştim ama benim kadar sessizdi. Başta verdiği rahatsızlıktan sonra, rahatsızlık vermek istemiyor gibiydi. Yine de sıkıldığına emindim. Madem yol arkadaşı demiştik ve beni yalnız bırakmamıştı, ben de son anlarımı kendim dışımda biriyle geçirebilirdim. 40 dakikalık sessizlikten sonra buna karar vermiştim. Telefonu yanımdaki koltuğa bırakıp, arkama yaslandım.
"Kars'a ne için gidiyorsun?"
Konuşmamla adamı bakışları bana dönmüştü. Sanki bu anı bekliyor gibi o da arkasına yaslanmıştı. İlk olarak bu soruyu sorma nedenim tamamen hazırlıksız trene binmesiydi. Bu trene binen insanların birkaç amacı olurdu. Kars'ı ziyarete gidenler, Kars'ta yaşadığı için evine dönenler, doğu ekspresi için binen git-gelciler, turistler ve yeni eklenen amaç intihar. Tüm bu amaçlar, en azından bir çantayla gerçekleştirilmeliydi.
Adam tok sesiyle "İş için" deyince, tek kaşımı kaldırdım. Bu yeni amacı da diğerlerinin arasına eklemiştim. En azından bir iş çantası olmalıydı diye düşündüm ama bunu söylemem saçma olacağından, kendime sakladım.
Bana 'sen' demeye tenezzül etmeyen adam, beni yalan söyleme derdinden kurtarmıştı. İçimden ona adam demekten rahatsız olup, dudaklarımı araladım.
"Anladım. İsmin neydi bu arada?"
"Arsen, senin?"
Bu sefer 'sen' diye sormuştu neyse ki. İsmi bana yabancı gelirken "Senan. İsmini daha önce hiç duymamıştım. Anlamı ne?" diye sordum.
"Kurtuluş" deyince, kaşlarımı kaldırdım. Güzel bir ismi vardı.
Kaşlarımı kaldıdarak "Kurtulabiliyor musun bari?" diye espri yaptım. Boktan bir espriydi, hayatım gibi. Buna rağmen Arsen hafifçe tebessüm etmişti. Tebessümü üşütücüydü desem, anlayabilir miydiniz? Bazı gülümseler sıcak hissettirirdi. Ama o güldükçe, donuyordunuz.
Düşüncelerimi kesmek için kafamı iki yana sallayarak arkama yasladım. Benim ismimin anlamı parlaktı. Uzun uzun anlamları olan isimlerin yanında oldukça yalın bir isme sahiptim. Bana bu ismi koyan yetimhane görevlisi, bırakıldığım sabah, güneşin en parladığı gün olduğunu söylemişti. Güneş kadar parlak olan ismim, sönük hayatıma yakışmıyordu. Ama o kadın bunu düşünmeden bu ismi bana vermişti.
"Senin ismin de oldukça hoş." deyince, gözlerimi Arsen'e çevirdim.
"Teşekkürler."
Teşekkürüm ardından "Sana yakışıyor." dedi.
Az önceki düşüncelerimin tam tersini başkasından duyuyordum.
Dudaklarımı birbirine bastırıktan sonra "Öyle mi?" diye sordum.
Gözleri tekrar bedenimde gezdikten sonra "Parlıyorsun." dedi.
Bu kahkaha atmama neden oldu. Hatta göz yaşım gelene kadar güldüm. Ben mi parlıyordum? Her zamanki dağınık tarzıma karşılık bugün daha özel hazırlanmıştım. Önemli güne uyumlu olsun diye gidip yeni aldığım mavi kot, kahverengi örgü kazak ve siyah kabanımla kötü olmadığıma emindim. Ölümü güzel karşılamak istemiştim. Ama karşımda gerçekten parlayan biri varken, bana 'parlıyorsun' demesi komikti. Giydiği siyah takım elbise içinde bile nefes kesici duran adamın yanında ışığım varsa bile sönmüştüm. Uzun ve kaslı bedeni, takım elbisenin altında daha heybetli duruyordu. Beyaz teninin fazla açık olması soğukluğuna yakışıyordu. Siyah gözleri gece gibiydi ve kesinlikle karanlık bakıyordu. Siyah saçları ise, takım elbisenin verdiği düzene kıyasla dağınıktı. Onu süzerken, çekiciliği iç çekmeme neden oldu. Son anlarımda karşımda harika bir manzara vardı. Tekrar ediyorum, bu vagonda biri parlıyorsa bu kesinlikle o olurdu. Elbette dediği şeyi kabul edecektim. Son anlarımda güzel şeyler duymak, iyiydi. Fayda etmese bile iyiydi işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüme Yolculuk (bxb)
FantasyTAMAMLANDI Doğu ekspresinde karşılaşan iki adam. Biri intihar etmek için o trende, diğeri bilinmeyen bir nedenden... KISA KİTAP, ANGST DEĞİL