on üç : dikkat et koşarken düşme

2.9K 350 148
                                    

Montumun cebine soktuğum ellerim, seri adımlarım ve soğuk havadan dolayı akan burnumu çekmem eşliğinde çok da uzakta sayılmacak Hyunjin'in yanında ilerliyordum. Sıcak bir yere geçip beklemesini söylemiştim fakat birileri söz dinlemiyor gibi duruyordu.

Oturduğu kahverengi bankta gözlerini olduğum yönün aksine çevirmiş daha çok dalmış gibi duruyordu. Sarı saçlarının üstüne taktığı bordo beresi ve beresiyle aynı renk olan montu uyum içinde gözükmesini sağlıyordu.

Sonunda yanına vardığımda çok bekletmediğimi umuyordum.

"Neden geçmedin sıcak bi yere götün donmuştur."

Konuşmamla ilerideki bakışlarını bana çevirmişti. Ben başında dikilirken oturduğu yerden bana baktığı için bu anın keyfini çıkardım çünkü ona kolay kolay tepeden bakamıyordum.

"Götüm dondu cidden," dedi ellerini birbirine sürterek. "Beraber geçeriz diye düşündüm."

"Isıtmamı ister misin?"

"Götümü mü ısıtacaksın?"

Kaşlarını havaya kaldırmış bana 'ciddi misin?' der gibi bakıyordu. Ama soruyu sorarken gerçekten ciddiydim.

"Arkadaşlar bugünler için var dünya-" ne diyeceğimin son anda farkında olup kendimi durdurmuştum. "Hyunjincim."

Bizimkilere Hyunjin'den bahsederken dünya güzeli diyordum hep. Alışkanlık olmuştu anlaşılan.

"Arkadaşlar, arkadaşlar.."

Oturduğu yerden kalkıp boy farkımızı ortaya koyduğunda bu sefer yukardan bana bakan o olduğu için kendi kendime gözlerimi devirdim. Sırık gibi çocuktu en azından bana göre.

"Bence şuraya girip kahve alırsak ısınırız daha fazla durmak istemiyorum dışarda."

Gözleriyle arkamda kalan kafelerden birini gösterdiğinde onu onaylamıştım. Böylelikle yavaş sayılmayacak adımlarla kafeye girmiş ve siparişimizi vermiştik. Kafenin hemen köşesinde, ki bu ısıtıcının yanı oluyordu, gördüğüm boş masayla Hyunjin'i kolundan çekiştirerek oraya sürükledim.

"Ne çekiştirip duruyosun kolum elinde kalacak."

"Bizden önce kapılmasın diye görmüyor musun kocaman ısıtıcı var resmen."

Dediğimi gördüğünde kolunu benden kurtarıp önüme geçerek ısıtıcının hemen önündeki sandalyeye oturmuştu. Bunu yaparken bana söylenmeyi de ihmal etmiyordu.

"Mıy mıy yürüme Jisung, otur şuraya çabuk."

Bu hareketine gülmemi engelleyemezken dediğini yapıp karşısındaki sandalyeye yerleştim. Zaten amacım onu şu an olduğu yere oturtmaktı ama kendisi benden önce davrandığı için bir sorun yoktu. Beni beklerken üşüyüp hasta olması en son isteyeceğim şeyler arasında bile değildi.

Gözlerimle kafenin için inceledim. Girdiğim yerleri incelemeyi seven bir yapım vardı. Lacivert ve siyahın birbirine uyumlu olduğu eşyalar hoşuma gitmişti. Henüz akşam olmadığından iç kısımlarda yanan birkaç ışık çarpmıştı sadece gözüme.

"Kaçta başlıyor senin iş? Geç kalma sonra."

Montumun fermuarını açarken gözlerim üstünde geziyordu. Başındaki bereyi çıkarıp masanın üstüne bıraktı. İnce uzun parmaklarını sarı saçlarının arasından geçirip geriye atmıştı sonra. Ölüm sebebim ne miydi? İşte tam şu andı.

"5.30'a kadar zamanım var dert etme sen." dedi bakışlarını masanın başına gelen çalışana çevirirken. Kahvelerimizi bırakıp hemen geri gitmişti o da zaten.

guard youHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin